Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=Genel Dini Bölüm=-- > Dua ve Önemi

Dua ve Önemi Dua Nedir..Nasıl Yapılır.En Güzel Dualar..

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 02-26-2008, 03:18
kemal864 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
kemal864 kemal864 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 919
Thumbs up Tövbe yada Allah'a yeniden dönüş

Hiçbir anne çocuğunu dünyaya günahkâr olarak getirmemiştir. Tüm bebekler masum, tertemiz ve günahsız olarak dünyaya gelirler.
Dünyaya yeni gelen bebek; her şeyden habersizdir, bilgiden, düşünceden ve tanımadan mahrum. Bildiği tek bir şey varsa ağlamak ve süt içmek, bunları da bilinçsizce yapmaktadır. Sonraları büyüdükçe istekler, içgüdüler ve arzular kendisinde yer edinmeye başlar, etrafında gördükleri, bulunduğu çevre ve ailesi onun davranışlarını şekillendirir.

Bedenin tertemiz doğması gibi ruhta o bedenle birlikte tertemiz doğar. İnsanın fiziksel boyutunun gelişmesi gibi ruhta gelişir, bedenin bazı virüsleri kaparak hastalanması gibi ruhta hastalanır, bu bağlamda günahlar ruhun hastalanmasına neden olur, bir virüs gibi ruhu sarmalar. Öyleyse ruhun hastalanması ve insanın günahkâr olması kesinlikle doğuştan değildir, sonradan oluşmaktadır.

Bizler bedensel gelişimimize özen gösterip, en faydalı yiyecekler, protein ve vitaminlerle sürekli onu sağlıklı tutmaya çalıştığımız gibi, birazda ruhumuzla ilgilenmek zorundayız. Ruhunda beden gibi gelişmeye ihtiyacı var, mutlaka ruhunda protein ve vitaminini eksiksiz vermek durumundayız. Bedenimizle gerektiği gibi ilgilenmesek hastalıklara davetiye çıkarmış oluruz bu durumda da iyileşmek için ilaç almamız lazım, ruhta hastalandığı zaman ilaca ihtiyaç duymaktadır.

Ruh yüce Yaratanımızın emirlerini icra etmediğimiz takdirde hastalar ve hastalanmış ruhumuzu yeniden ayağa kaldırmak için en iyi ilaç olan tövbeyi kullanmalıyız.

Elbette öncelikle günahın ne kadar kötü olduğunun farkına varalım, günahların neler olduğunu anlayalım, helal ve haramları bilelim, en iyi ruh doktorları olan ahlak âlimlerinin yanına giderek bizim için reçete yazması isteyelim ki sonrasında tövbe ile ruhumuzu sarmalayan günah mikroplarından temizleyelim. Böylece sanki yeni doğmuş gibi tertemiz ve günahsız olalım.

Hiçbir günahkâr “ben tövbe edemem, artık benden geçti, Rabbime dönüşü başaramam” diyemez/dememelidir, zira sen ki günah işlemeye güç yetirebiliyordun, peki ne oldu şimdi tövbeye gücüm yok diyebilmektesin. Tövbe kesinlikle günahtan daha zor değil, öyleyse her günahkâr tövbe edebilir, her günahkâr yeniden Allah’a dönebilir ve kendisini günah bataklığından çekip, çıkarabilir.

En kötü hastalıklara yakalananlar bile, doktorun yasakladığı yiyecek ve içeceklerden sakınmakta “nede olsa artık hastayım, öyleyse doktorun yasakladıklarının bir önemi yok” diyen pek de akıllı birisine benzememektedir. Akıllı insan aksine iyileşmeye ümidi az dahi olsa yinede doktorun verdiği ilaçları kullanmakta ve yasakladıklarından sakınmaktadır. Demek ki insan kendisini kandırmamalı, yolun başında hemen ümitsizliğe kapılmamalı ve daha ruhunun derinliklerine kök salmamış günahlardan kendisini kurtarmalı, bunu da başara bilir, müptela olduğu günahlardan birazcık iradeyle tamamen kurtula bilir.

Diğer taraftan bizi en iyi tanıyan Rabbimiz, bizi tövbeye davet etmektedir, birçok Kuran ayetinde “kullarım ne kadar da günahkâr olurlarsa olsunlar, yinede bana yönelip tövbe etsinler” diye buyurmaktadır. Eğer insan tövbe edemeyecek olsaydı, yüce Allah böylesi bir davette bulunmazdı.

Günahkâr insan şunun iyice farkına varmalı; “ne olursa olsun ben tövbe edebilirim, her durum ve her şartta Allah’a dönebilirim, benim buna gücüm var.” Bunu kabul edip, tövbe ettikten sonra insanın günahı ne kadar çok olursa olsun, hatta çöllerdeki kum tanelerinden daha çok günah işlemiş olsun, gene de Yaratan sonsuz merhameti ve kullarına olan sevgisiyle bağışlayacaktır. Bunda en ufak bir şüphe dahi bulunmamaktadır. Yeter ki ellerini açıp, başını eğip tövbe etsin, o zaman bir anda simsiyah amel defterinin bembeyaz olduğunu görecek ve ruhunun da ağır günah yükünden kurtulduğunu hissedecektir.

Günahkâr insan şunun da iyice farkına varmalı; günahta ısrar eden, Allah'tan ümidini kesen, tövbe edemem yahut tövbem kabul olmaz diyerek devamlı günah işleyenlerin azabı çok şiddetli olacaktır.

Bazen günahlarımızın sürekliliği ve tekrar tekrar tövbe bozmalar karşısında, yüce Allah bizim tövbemizi kabul etmez gibi yanlış düşüncelere sapıp, Allah’ın rahmetinden ümit kesilebilir. Fakat Allah’ın engin rahmeti karşısında kulun böyle bir ümitsizliğe düşmesi büyük bir yanlıştır. Düşme, hatta doğrulduktan sonra tekrar tekrar düşme insanoğlu için vazgeçilmezdir. Ümitsizliğe kapılmadan doğrulma azminde olma ise bunun tek çaresidir. Ümitler yitirilmeden Hz. Adem gibi davranma ve hep tam bir teslimiyetle sürekli tövbe etmek, insanı yeniden ilk günkü berraklığına ulaştıracaktır. Hz. Adem’in kırk sene eli havada, yüzü yerde hep mağfiret dilemesi gibi, bize de düşen gerekirse ömür boyu tövbe peşinde koşmaktır. Hiç şüphesiz yüce Allah Adem'in tövbesini kabul ettiği gibi en günahkâr kullarının tövbesini de kabul edecektir.

Zaten bizim tövbeden başka bir kurtuluşumuz mu var, ne kadar Allah’tan kaçarsak kaçalım yine ondan başka dönecek kimimiz var?

Allah ki insana sürekli ümit vermeye çalışmakta, insan ise ümitsizliğe kapıldığı takdirde acaba bundan daha büyük günah ne olabilir? Bakın Rabbimiz biz kullarına neler buyurmakta:

“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer–53)

İnsan kendi gücünün farkın vardıktan sonra, Allah’ın bağışlayacağına inandıktan ve Allah’ın bu davetini de duyduktan sonra artık hiçbir şekilde tövbe etmemek için bahane ve mazeret getiremez. Çünkü bizzat Allah’ın kendisi “ne kadar günahkâr olursanız olun ama yinede gelin, sizi affedeceğim” diye buyurmaktadır. Öyleyse günahkâr insanın biran önce tövbe etmesinin gerekli/ farz olduğunu hem yüce Allah, hem akıl ve hem de ahlak bize demektedir.

Yoksa yarın çok geç olacak, fırsatlar bir bulut misali çabucak geçmekte ve bu dünyadan ayrıldıktan sonra artık Allah’ın bu davetlerini bir daha duyamayacağız, işte o zamanda tek yapabileceğimiz “keşke” demek olacak:

“Keşke benim için bir kez (dönmeye) imkân bulunsa da iyilerden olsam!” (Zümer–58)

Ama artık iş işten geçmiştir, verilen fırsatlar iyi değerlendirmemiştir, bu yüzden de yüce Allah şöyle buyurur:

“Hayır (dönemeyeceksin)! Ayetlerim sana gelmişti de sen onları yalanlamış, büyüklük taslamış ve inkârcılardan olmuştun.” (Zümer–59)

Yüce Allah’ın biz kullarından istediği günahkâr olarak karşısına çıkmamamızdır, günahkâr çıktığımız takdirde azaptan başka ruhlarımızı temizleyecek bir şey yoktur, oysa dünyada öyle değil, sadece bir tövbe her şeye yeter.

“Eğer yerde ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha o zulmedenlerin olsaydı, kıyamet gününde azabın fenalığından (kurtulmak için) elbette bunları feda ederlerdi. Hâlbuki (o gün) onlar için, Allah tarafından, hiç hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır.” (Zümer–47)

Hz. İmam Cafer Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet edilmektedir: “Dünyadaki güzelliğiyle birçok fitne ve günahın sebebi olan güzel bir kadını kıyamet gününde ilahi mahkemeye çıkarırlar, kadın der ki: Rabbim! Beni güzel yaratmıştın ve bende bu güzelliğim yüzünden o kötü işleri yaptım. Bu sözlerden sonra Hz. Meryem’i getirirler, o kadına derler ki: Sen mi güzelsin yoksa Meryem mi? Biz Meryem’i daha güzel yarattık, ama o kendisini fitnelerden korumasını başardı.

Sonra güzel bir erkeği mahkemeye çıkarırlar, o da: Allah’ım beni çok güzel yaratmıştın, bende bu yüzden günah işledim. Bu bahanesinden sonra Hz. Yusuf’u oraya getirirler ve şöyle denilir: Sen mi daha güzelsin yoksa Yusuf mu daha güzel? Elbette biz Yusuf’u çok daha güzel yarattık, ama o güzelliği nedeniyle fitneye düşmedi.

Daha sonra dünyada zorluklar içerisinde yaşamış birini getirirler, o da başına gelen bela ve zorluklara sabretmeyip çok günah işlemiştir, ilahi huzurda der ki: Rabbim bana çok bela gönderdin, ben de artık dayanamadım ve günah işledim. Bunun üzerine Hz. Eyyüb'ü getirirler: Sen mi dünyada çok zorluğa düştün yoksa Eyyüp mü? Eyyüb’ün karşılaştığı zorluklar daha çoktu, ama yine de fitneye düşmedi.” (Kâfi, c:8,s: 228)

Demek ki insan hiçbir şekilde ilahi mahkemede bir bahane getiremeyecek. Orada bahaneler sıralamak yerine burada bir çaresine bakmak lazım.

Evet, öyle bir çağda yaşıyoruz ki her yanımızı günahlar sarmış, insanın günahsız kalması zorlaşmış, öylesine iç içeyiz ki ne kadar bulaşmasın diye çabalasak da illaki ondan bir şeyler bulaşıyor. Fakat bu esnada Rabbimizin bağışlaması ve merhameti imdadımıza yetişiyor ve görüyoruz ki, kirlenmiş duygularımız, yıpranmış hislerimiz, sürekli yapılan günahların oluşturduğu kalp katılığı ancak tövbe ve istiğfar ile giderile bilir. Kalbimizin katılaştığını hissetmeye başladığımız anda; Allahın merhameti ve şefkati biz aciz insanlar için hep bir sığınma kapısı olmuştur. “Acaba yeniden eski saflığıma kavuşabilir miyim” sözlerinden sonra tükendiğimizi hissettiğimizde de hep bir son ümit olmuştur.

Biri Hz. Ali’ye (a.s) gelerek şöyle bir soru sordu: Ya Ali! Bazı gözlerin ağlamamasının nedeni nedir, niçin bazıları hiç ağlamıyor? İmam buyurdu:

“Gözden yaşların akmamasının nedeni kalbin katılaşmasıdır, kalp ise günahların çokluğundan dolayı katılaşır. İnsanın çok günah işlemesi ölümü unutmasından ve ölümü unutmakta dünya sevgisinden kaynaklanır. Zaten dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır.”

Öyleyse sürekli tövbe etmeliyiz çünkü günahlar tövbe ile silinmezse kalbin ölümüyle sonuçlanır. Nasıl tövbe etmemiz gerektiğini de yine Hz. Ali (a.s) Kumeyl ile yaptığı bir konuşmada bizlere şöyle buyurmaktadır:

“Ey Kumeyl! Mağfiret dilemenin haddi tövbedir ve tövbe sadece kulun günah işledikten sonra bir ‘esteğfirullah’ demesinden ibaret değildir; dil ve dudakları, hakikati peşinden getirmek kastıyla hareket ettirmek gerekir. Hakikat ise, kalple tasdik etmek (samimi bir kalple mağfiret dilemek) ve mağfiret dilediği günahı tekrarlamamaya karar vermektir. Mağfiret dilemek de altı mananın gerçekleşmesiyle olur:

1-Geçmişte işlemiş olduğu günahlardan dolayı pişmanlık duymak.

2- Günahı, ebedi olarak terk etmeye karar vermek.

3- Kul haklarını eda etmek.

4-Allah’ın hakkını eda etmek.

5- Günahlarla oluşan bedeni sadece helâlarla yeniden oluşturmak.

6-Bedene ve nefsine günahın hoşluğunu tattırdığı gibi ibadetin zorluğunu da tattırmak
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 02-26-2008, 22:32
suskun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
suskun suskun isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 85
Standart

egmegine saglık kardesım sende olmasan böyle yararlı bilgileri kim verecek
__________________
****___S___U___S___K___U___N___***
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 02-28-2008, 22:31
CUMHUR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
CUMHUR CUMHUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Özel Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 4,046
Standart

Allah razı olsun...hayırlı cumalar
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 03-01-2008, 21:31
sevnihüda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
sevnihüda sevnihüda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 2
Standart

selamun aleyküm eline yüğreğine sağlık kardes hayırlı gunler

Konu TÜRKER tarafından (03-02-2008 Saat 00:19 ) değiştirilmiştir..
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 11:21 - Tarih: 03-28-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.