Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=EDEBİYAT ve KÜLTÜR=-- > Aile & Çocuk & Eğitimi

Aile & Çocuk & Eğitimi Aile ve Çocuk Eğitimi Hakkındaki Konular..

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 01-26-2018, 16:54
SaRey - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
SaRey SaRey isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2018
Mesajlar: 690
Standart Ailede Sadakat

Âile yuvaları, cemiyetin temel taşıdır. Ferdin ahlâk ve şahsiyetinin geliştiği, asıl değerlerin kazanıldığı yerdir.
Aile, anne baba ve çocuklardan oluşan en küçük toplum birimidir. Bu bakımdan aile toplumun temel taşı sayılmıştır. İlk toplumlardan günümüze kadar, bütün toplumlarda aile vardır. İnsanları diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerden biri, insanların aile düzeni içinde yaşamalarıdır.

Dinimize göre aile; anne, baba ve varsa çocuklardan oluşan kutsal bir yuvadır. Birbirlerine sevgi ve saygı bağlarıyla bağlı olan; aynı inanç, aynı düşünce ve aynı duyguları paylaşan; kendilerine düşen görevleri yerine getiren bireylerden oluşan aileler, huzurlu olurlar. Kur'an-ı Kerim'de

وَاللهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ بَنِينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ

"Allah sizlere kendinizden eşler, eşlerinizden de oğullar ve torunlar var eder. ve tertemiz şeylerle de sizi rızıklandırdı."[1] buyurulur.
İslâm dini aileye büyük önem vermiştir. Çünkü aile hem kişinin huzur bulduğu bir ortam, hem neslin devamı için bir vesile, hem de kişiyi dince günah sayılan çeşitli kötülüklerden koruyan bir kurumdur. Kur'an-ı Kerim'de

وَمِنْ اَيَاتِهِ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً اِنَّ فِى ذَلِكَ لاَيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

"İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve rahmet var etmesi Allah'ın varlığının belgelerindendir. Bunda düşünen insanlar için dersler vardır." [2]buyurulur.

Toplumun özü ve temeli ailedir. Uygarlıkta ileri gitmiş ne kadar millet varsa, aile ocağında iyi eğitim görmüş bireylerden meydana gelmiştir. Çünkü milletler birçok ailenin birleşmesinden meydana gelmektedir. Dinimiz, ailelere, aile kurumuna ve aile bireyleri arasındaki ilişki ve bağlara büyük önem vermektedir. Aile, evlilik ve nikâh bağıyla kurulur.
Peygamberimiz bir hadisinde

النَّكَاحُ مِنْ سُنَّتِي. فَمَنْ لَمْ يَعْمَلْ بِسُنَّتِي فَلَيْسَ مِنَّى. وَتَزَوَّجُوا فإنِّى مُكَاثِرٌ بِكُمُ ا‘ُمَمَ

" "Nikâh benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimle amel etmezse benden değildir. Evleniniz! Zira ben, diğer ümmetlere karşı siz(in çokluğunuz) ile iftihar edeceğim."[3] Buyurmuştur.
Ailenin düzenli, huzurlu ve mutlu olması, aile bireylerinin birbirlerine karşı sevgi, saygı, yardımlaşma ve dayanışma bilinci içinde olmalarına bağlanmıştır.

Ailede önemli olan özelliklerden biride sadakattir.
Doğru olmak, sözünde durmak ve sözünü yerine getirmek anlamına gelir.
Doğru muamelede bulunmak, sıdk ve ihlâs ile dostluk etmek, herhangi bir kişisel çıkar ve garazdan uzak ve her yönüyle Allah rızası için halis olan dostluk da sadakattir. Sadakat; daha ziyade kardeşinin Allah rızası için iyiliğini istemek ve ona hayırhak olmak, kardeşlik ve dostlukta hâlis ve samimi olmak anlamlarında kullanılır. Herhangi bir doğruluk ve dürüstlüğe de sadakat denilir. Zıddı hıyanettir. Sıdkın (doğruluğun) zıddı ise kizb (yalan)dir.

Müslümanların işlerinde ve çeşitli muamelelerinde birbirlerine karşı sadakat borcu vardır. Meselâ evlilikte karı koca birbirlerine karşı sadakatle mükelleftirler. Evlilik süresince zevc ve zevce birbirlerine karşı sadakat göstermek mecburiyetindedirler. Eşler arasında boşanma sebeplerinden birisi de sadâkat borcunun ihlâlidir. Nasıl olursa olsun eşler arasında sadâkatin ihlali geçimsizlik sebebidir.
Müslümanlar sözlerinde ve işlerinde sadık olmalıdırlar. Muamelelerinde ve iş münasebetlerinde çeşitli hile ve dalaverelerle birbirlerini aldatanlar haindirler. Peygamberimiz

مَنْ غَشَّنَا فليْسَ مِنَّا

"Bizi aldatan bizden değildir"[4] buyurmuştur. Dostluk, kardeşlik ve vefakârlık da bir sadâkattir. Verilen sözü yerine getirmek, ahdinde durmak, borcu ödemek, din ve akılca lüzumlu görülen işleri ifa etmek, emanetlere riayet etmek, üzerine aldığı vazifeleri-hakkını vererek- yerine getirmek ve vazifeleri ehline vermek de sadâkattir, aksi ihanettir.
Hakkı bilerek ibadet ve taâtlarda ve kul haklarında tam bir sadakat gösteren, kötü huy ve nefsin afetlerinden temizlenen kimse sadâkatli (sadık)" mümindir. Müminlerde sadâkatül-hakk (hakka bağlılık) en önemli esas ve temel vazifedir. Şairin dediği gibi
İnsana sadâkat yakışır görse de ikrah
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah[5]

Sırf Allah rızası için, iyilik ve hayır yollarında yardımlaşmak için sıdk ve ihlâs ile dostluk etmek de sadâkattir. Allah için doğruluk ve dürüstlük uğrunda, iman yolunda meydana gelen sadakati (dostluğu) muhafaza etmenin sevabı pek büyüktür.[6]
Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur:

يَقُولُ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أيْنَ المُتحَابُّونَ بِجََلِي؟ الْيَوْمَ أُظِلُّهُمْ في ظِلِّي يَوْمَ َ ظِلَّ إَّ ظِلِّي

"Aziz ve Celîl olan Allah Teâlâ hazretleri Kıyamet günü şöyle diyecek: "Benim celâlim adına sevişenler nerede? Gölgemden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı şu günde onları gölgemde gölgelendireyim!"[7]

İnsan karakterleri Kuran'da çeşitli şekillerde, pek çok detay verilerek tarif edilir. İnkârcıların taşıdığı kötü ahlak özellikleri, karakter bozuklukları anlatılır. Buna karşın, mümin ahlakının da son derece kapsamlı bir tarifi yapılır. Allah'ın ruhunu taşıyan, O'na yönelen ve yalnızca Allah'a itaat eden müminlerin Kuran'da sayılan tüm özellikleri yüksek bir ahlak ve karaktere dayanır.
İnkârcıların ve müminlerin tarifine baktığımızda, iki tarafın da birbirine tamamen zıt özellikler taşıdığını görürüz. Örneğin, müminler samimi ve güvenilirdir, inkârcılar ise samimiyetsiz ve son derece içten pazarlıklı bir yapıya sahiptirler. Müminler mütevazı, cesur, fedakâr iken, inkârcılar kibirli, korkak ve bencildirler.
Müminler ve inkârcılar arasındaki bu büyük farklardan biri de sadakat konusunda ortaya çıkar. İnkârcılar asla gerçek bir sadakate sahip olamazlar: Kıstas olarak yalnızca kendi çıkarlarını seçtikleri için, bu çıkarlar uğruna kolaylıkla sevdiklerini söyledikleri insanları (dostlarını, yakınlarını) aldatabilirler. Doğru olduğunu bildikleri bir yoldan kolaylıkla geri dönebilirler.

Oysa müminler tamamen farklıdırlar. Onların kıstası kendi küçük çıkarları değil, Allah rızasıdır. Tüm tavırlarını Allah'ın istediği şekilde düzenlerler. Bu nedenle de sevdiklerini (yani diğer müminleri) basit hesaplar uğruna yüzüstü bırakmaları ya da bir zorluk nedeniyle doğru bildikleri yoldan dönmeleri söz konusu değildir. İman edenlere ve özellikle de peygambere karşı büyük bir sadakatle bağlıdırlar. Allah müminlerin sadakatini şöyle tarif eder:

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَماَ بَدَّلُوا تَبْدِيلاً

“Müminlerden öyle erkek -adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.”[8]

Sadakat müminleri bir arada tutar. Kararlılığın önemli bir göstergesi olan bu özellik, gevşek yapının oluşmasına engel teşkil eden mümin özelliklerinden biridir. Sadakatte gösterilecek ufak bir gevşeklik, kişinin kendisine olan saygısını kaybettirir. Kendisine saygısını kaybeden bir kişi ise gittikçe daha da kötü bir duruma doğru ilerler. Yapılan bir sadakatsizlik ardından çok büyük sonuçlar doğurmaktadır. Sadakatsizlik yapan bir kişi, ilk önce bu hareketini müminlerden gizli tutmaya çalışarak sahtekârlık boyutuna girer. Birbirini izleyen yalanlarla müminleri aldatmak için uğraşmaya başlar. Bu durumu yeni yalanlar takip eder ve kişi müminleri aldatabildiği hissine kapılarak farklı bir yaşam tarzını benimsemeye başlar. Bu yaşam tarzı olabildiğince müminlerden kopuk, onlara sevgi duymayan sadece müminlerden faydalanabilmeye dayanan bir yaşam tarzıdır

Dürüstlüğü ilke edinmek aynı zamanda İmanı bir zorunluluktur… İman kuru bir iddiadan ibaret değil, içi dolmayan bir söylem de değildir… Allah (cc) Kur’an’ı kerimde, İman ve imanın tabii sonucu olan ameli birlikte zikretmiştir…Mesela, bardağın içerindeki Zehir’e inanmak yeterli değildir, aynı zamanda içmemek gerekir ki; O zehirin tehlikesinden korunmuş olalım. Bu bağlamda sadakat ihtiyari değil,mecburidir.Ayrıca Münafıkların özellikleri anlatılırken, aldatma ve yalan Münafıkların vasıflarının başında yer tutmaktadır… Güncel hayatta ise, uzun ve sağlıklı ilişkilerin doğruluk üzerine bina olunduğu, yalan ve hıyanet üzerine kurulan ilişkilerin sonunun hüsranla bittiği bilinen bir gerçektir… Hal böyle olunca, evliliklerde “Sadakat” bir zarurettir… Zira eşler hayatı beraber yaşayan, birbirlerine en yakın kişilerdir… Sadakat üzerine bina edilmiş bir ailenin alacağı meyve mutluluktur. Tabi bunun ahiret te getirisi ise, Dünyada elde edilen mutluluk ile kıyas edilemeyecek kadardır.
Dürüstlük insanda bir ahlâk melekesi haline geldiğinde, elbette ki tüm diyalog ve ilişkiler bu ilke üzerine bina edilecektir. Peygamberimizin sadakatine düşmanlarının bile şehadet ettiği unutulmamalıdır. İnananlar için yegâne örnek olduğundan, sadece O’nun izini takip etmek de yine Müminlerin görevidir.[9]

Rasûlullah'ın evlilikleri birçok farklı durum ve yönleri ihtiva etmesi nedeniyle Müslümanlara her noktada örnek olma özelliğine sahiptir. Hz. Hatice ile olan evliliği tek eşlilik örneği ve yaşantısını bize sunarken, diğer evlilikleri ise, farklı hanımlarının farklı kişisel özellikleri karşısındaki tutumunu ortaya koyması açısından bir zenginliği ortaya çıkarmıştır.

Bu noktada ilk olarak ifade edebileceğimiz unsur eşlerin birbirleriyle olan ilişkilerinde doğruluk ve sadakat prensibine bağlı olmalarıdır. Huzurlu bir aile yaşantısının vazgeçilmez bir unsuru olan doğruluk ve sadakat konusunda Hz. Peygamber’le eşleri arasında cereyan eden sayısız örnek bulmamız mümkündür. Resûlullah ile ticarî faaliyetlerle başlayan ilişkileri evlilikle neticelenen Hz. Hatice'nin ona gösterdiği sadakat örneği bu konuda ilk zikredilebilecek bir örnek olmaktadır. Hz. Hatice, gerek nübüvvetten önce gerekse nübüvvetten sonra maddî ve manevî desteğini hiçbir zaman ondan esirgememiştir. Kendisine ilk vahiy geldiğinde korkan ve endişelenen Hz. Peygamber, durumu Hz. Hatice'ye anlatmıştı. Hz. Hatice ise onun hasletlerini sıralayarak: "Hayır vallahi Allah kesinlikle seni utandırmayacaktır" diyerek, ona gelenin melek, kendisinin de Peygamber olduğunu bildirerek onu teskin etmişti.

Resûlullah ile hanımları arasındaki sadakatin diğer bir örneğini de, Hz. Peygamber'in kendisinden dünyalık şeyler isteyen eşlerini vahyin emriyle, Allah ve Resulü ile dünya nimetlerini tercih noktasında serbest bırakması, onların da Allah'ı, Resulünü ve ahiret hayatını tercih etmeleridir.
Rasulullah'ın aile hayatında eşlerinin ona gösterdiği sadakate karşılık, Hz. Peygamber'in de onların haklarına riayet ettiğini görüyoruz. Asıl itibariyle aile içerisinde eşlerin karşılıklı olarak birbirlerinin haklarına riayet etmeleri Kur'an-ı Kerim'de zikredilen bir prensip olarak karşımıza çıkmaktadır:

وَبُعُولَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِى ذَلِكَ اِنْ اَرَادُوآ اِصْلاَحًا وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذِى عَلَيْهِنَّ

"...Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır,.."[10] İfadesi bu konuya işaret etmektedir. Bu hususla ilgili olarak Rasûlullah'ın bir sefere çıkacağı zaman eşleri arasında kura atması ve sırayla eşlerini yanında götürmesi, yine, her eşi için bir gün ve gece tahsis etmesi onların haklarına gösterdiği titizliğin örnekleri olmaktadır. Hz. Aişe'ye olan sevgisinin daha fazla olduğu, birçok rivayete yansıyan bir konu olmakla birlikte bu durum eşleri arasında bir eşitsizliğe ve muamele farklılığına neden olmamıştır. Nitekim hayatında gösterdiği uygulamalarla Müslümanlara örnek olarak sunduğu bu hususu Veda Hutbesi’ndeki temel ilkeler çerçevesinde de zikrederek konunun önemine işaret etmiştir;

"Ey insanlar, sizin kadınlar üzerinde birtakım haklarınız vardır. Onlar sizin haklarınıza riayet etmelidirler. Onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Onlara karşı iyi davranınız. Eşlerinize şefkatle muamele ediniz. Siz onları Allah'ın ahdi ile aldınız. Onlar size Allah'ın ahdi ile helal olmuştur..."
Bir defasında kadınların kocaları üzerindeki haklarının neler olduğunu soran bir sahabiye Rasûlullah:
"Yediğiniz ölçüde yedirmek, giydiğiniz seviyede giydirmek, yüzlerine vurmamak, onu çirkin görmemek" diye cevap vermiştir.

Hz. Peygamber'in tüm hanımları da bir eş ve bir peygamber olarak Rasulullah'ın haklarına riayet etmişler, peygamberliğinden kaynaklanan hususiyetlerinin korunmasında gerekli titizliği göstermişlerdir. Bir defasında Hudeybiye anlaşmasının devam etmesini istemek üzere Mekke müşriklerinin reisi durumunda olan Ebû Süfyan Medine'ye gelmişti. İnsanların kendisine rağbet etmemesi üzerine kızı Ummü Habibe'nin evine giderek ondan yardım istemeyi düşünmüştü. Kızının yanına girdiğinde Rasûlullah'ın sedirinin üzerine oturmak istemiş, ancak Ümmü Habibe buna müsade etmemişti. Bunun üzerine Ebû Süfyan: "Ey kızım, beni mi yataktan kıskanıyorsun yoksa yatağı mı benden?" diye sorunca O: "Sen müşriksin ve necissin, Rasûlullah'ın yatağına oturamazsın" diyerek bu konudaki hassasiyetini göstermiştir.

Ailenin temeli atılırken, yani daha kız istenmeye başlandığında taraflar bir birlerine karşı sadık olmalıdırlar… İlla istediğini elde edebilmek için, olmayan vaatlerde bulunmamak ve var olan eksileri özellikle saklamamak gerekir… Yapamayacağımız vaatlerde bulunulmamalıdır… Allah (cc) Şöyle buyurmuştur.

يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لاَ تَفْعَلُونَ

“Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında bir gazap (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti)”.[11]Daha sonraki süreçte de mutlaka doğruluk esas alınmalıdır…

Sadakatin zıddı ihanettir…İhanet ise kişilksizliğin,kimliksizliğin neticesidir…Ve bu sıfat Müslüman bir eşe asla yakışmamaktadır.Aldatmanın mazereti olmaz bu aldatma ister söz ile, isterse fiil ile olsun fark etmez…Aslında aldatan insan karşıdakini değil önce kendisini aldatmış olur…Zira kişi önce kendisine dürüst olmalıdır…Kendilerine karşı dürüst olmayanların, karşı tarafı aldatmaları kaçınılmazdır...Sadakat, hayatın her yönü için elzemdir.Mesela,kadın bir yere gitmek için izin alırken bile sadık olmalı, ya da her hangi bir şey için para alacaksa,harcayacağı yer için eşini aldatmamalı…Ya da erkek, aynı şekilde hayatı ilgilendiren her hangi bir şey de, ailesine, eşine doğruluk ilkesine göre hareket etmelidir. Böyle olunca ancak güven te’sis edilir, Velev ki hayata dair bir zorluk dahi olsa, sonuç olarak ta mutlu, huzurlu bir beraberlik yakalanmış olur... Mutluluğun sağlanmasında en önemli unsur eşlerin birbirlerine sadakalarıdır. Bırakın eşlerden birinin diğerini aldatması, birinin kalbinde “acaba beni aldatır mı” şüphesinin bulunması bile yuvada huzursuzluğun çıkmasının sebebidir. İşte bizim değerlerimiz, eşler arasında koymuş olduğu güzel ölçüler manzumesi ile bu duygunun bile yaşanmasını önlemiştir. Yuva bu sebeple huzurlu ve mutludur. Bunlar bilir ve inanırlar ki Allah’ın bir ismi de “Es Sadık”tır.[12]

Bunun içindir ki, aldatmayı Kur’an yasaklamış ve Sevgili Peygamberimiz de münafıklığın alâmeti olarak saymıştır… Çünkü aldatma olgunsuzluk, onursuzluk, sebatsızlık, vefasızlık kısacası Allah’ın verdiğine razı olmayış, küfran-ı nimette bulunuştur. Müslüman hem eşiyle hem de diğer insanlar hatta canlı ve eşya ile ilişkilerini sadakat ahlâkı üzere, doğruluk, dürüstlük ve açıklık ilkesine göre düzenlemelidir. Eşler hem evdeki görevleri açısından, hem de iffetlerini korumaları açısından birbirlerine karşı sadık olmalıdırlar. Eşinin durumundan memnun olmayıp sadakatsizlik göstermek, başka insanların güzelliğinden yararlanma açgözlülüğünden, başkasındakileri merak etmekten, para veya menfaatten, aldatılmaktan yahut kandırılmaktan kaynaklanabilir ki bunların hepsi sonuçta bir aldanışı ve aldatışı ifade eder.
Kadın, ailesine sadakat göstermeyen erkekten intikam almaya kalkışmamalıdır. Zira, nihai planda herkes kendi karakteri ve kişiliğinin gereğince hareket ettiğine göre, herkesin fiili kendisini bağlayacaktır ve herkes kendi hesabını verecektir.[13]
İslâm,koyduğu eşsiz değerlerle mutsuzluğun önünü kapatmış, Dünyada bile eşi olmayan huzur ve mutluluğun yaşanmasını sağlamıştır…[14]

Sahip Çıkmaktır Sadakat..
Bırakıp Gitmemektir..
Her Şart ve Zorlukta Yanındayım Diyebilmektir..
Bir Ömürü Beraber Paylaşmak
Paylaştıklarını da Adaletle Dağıtmaktır Sadakat..

[1] Nahl suresi, 72
[2] Rum suresi, 21
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/190.
[4] Müslim, İman: 164,
[5] Ziya Paşa
[6] Muhiddin BAĞÇECİ İslam Ansiklopedisi
[7] Müslim, Birr: 37, (2566); Muvatta, Şi'r: 13
[8] Ahzab Suresi, 23
[9] Sabiha Ates Alpat
[10] Bakara Sûresi 228
[11] Saf Suresi, 2-3
[12] Nevzat Laleli
[13] Prof.Dr.İbrahim Emiroğlu
[14] Sabiha Ates Alpat

Kadir Hatipoglu
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Rabbe sadakat imtihanı CUMHUR Makaleler 0 07-19-2009 16:43


WEZ Format +3. Şuan Saat: 04:21 - Tarih: 04-18-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.