Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=Genel Dini Bölüm=-- > Ölüm

Ölüm Hayatın Kaçınılmaz Gerçeği Ölüm!!..

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 05-09-2014, 00:58
CUMHUR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
CUMHUR CUMHUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Özel Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 4,046
Standart Ölümü sevmek

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber,
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber”
N. Fazıl

Ölüm kelimesi, insanların fazla duymak istemedikleri, mümkün olduğu kadar uzak durdukları, söz ve sohbet konusu yapmaktan çekindikleri bir kelimedir. Bir sohbet sırasında ölümden söz açıldığında, insanların suratı asılır, neşesi kaçar, huzuru bozulur.

Çünkü nefisler bundan rahatsız olur. Ölümün mânâsını ve mahiyetini bilmeyenler, onu anmak ve adını duymak istemezler. Ölümün adı bile onları rahatsız etmeye, huzurunu kaçırmaya yeter. Onun için ölümün adı anıldığında “Ağzından yel alsın” derler. Yani bu kelimeyi bir daha ağzına alma, ondan bahsetme diye temennide bulunulur.

Ama insan her ne kadar ölümü ağzına almasa ve onu unutsa da, ölüm insanı unutmaz ve kendisini de unutturmaz. Her gün cami avlularındaki tabutlarla, omuzlarda taşınan cenazelerle, hastalık veya kaza sonucu vefat eden insanlarla, kendisini bize hatırlatır. Biz ne kadar ondan uzak durmak istesek de, o bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu gösterir.

Bu kadar yakınımızda olan ölümü görmezlikten gelmek ve onun adını bile anmamak, deve kuşu pozisyonu almaktan başka bir şey değildir. Bu şekilde hangi insan ecelin elinden kurtulmuş ki? Gerçek kurtuluş ve selâmet, ölüme yakın olmak, onunla dost olmak değil midir? Gafletin, husûmetin ve korkunun ecele faydası olmadığına göre, ölümün yüzüne gülmek, ona dostluk eli uzatmak, onunla barışık olmak daha iyi değil midir?

İnsan bilmediği şeyden çekinir, korkar, telâşa kapılır. Gecenin karanlığında uzaktan bir karartı görsek, ürpeririz. Bize bir zararı dokunmasından endişe ederiz. Ama yanına varsak, mahiyetini görsek, mânâsını anlasak, endişemiz ve korkumuz ortadan kalkar. Bizim korktuğumuz karartı, belki bir dostumuz, ahbabımız olarak karşımıza çıkar.

Aslında ölümden bahsedilmesinden rahatsız olan, onun adı anıldığında huzuru kaçan, nefsimizdir. Yoksa kalbin, ruhun ve diğer duyguların ölümden bir endişesi olmaz. Cenâb-ı Hak, “Her nefis ölümü tadıcıdır” diyor. “Her ruh ölümü tadıcıdır” demiyor. Yani ruhun ölmesi söz konusu değildir. Hatta ölüm, ruhumuz için daha güzel bir hayata geçiştir. Ölüm sonucu ruh, beden denen ağırlıklardan ve ayak bağından kurtulur, serbest kalır, daha özgür bir ortama kavuşur. Özgürlükten korkanlar ise, istibdat altında yaşamaya alışmış zavallılardır.

Böyle düşünüp ölüme bu gözle baktığımız zaman ondan korkmak için hiçbir sebep kalmaz. Ama ölümü sevmek için pek çok sebep vardır. En birinci sebep, bizi Rabbimize, Hâlıkımıza, Malikimize kavuşturacak olan bir vasıtadır. Sevdiklerimizden ayrı kaldığımız zaman, onları özleriz, hasretlik çekeriz. Bir an önce kavuşmak için çareler ararız. Vuslat zamanını iple çekeriz. Ruhun en sevgili varlığı da, onun Maliki olan Cenâb-ı Hak olduğuna göre, insanı Rabbine götürecek olan ölüm sen derece sevimlidir, güzeldir.

Ölümün mânâsını ve mahiyetini en güzel şekilde anlatan Bediüzzaman Hazretleri, bize onun sevimli yüzünü gösteriyor. Ecel vasıtasıyla insanın nereye sevk edildiğini ve ölümün kollarında nasıl güzel bir mekâna taşındığını şöyle izah ediyor:

‘’Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Dünyanın bin sene mesudâne hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının; ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun.’’

İnsanı, Cennet ve Cemalullah gibi iki büyük nimete götürecek olan ölüm, ne kadar sevilse, az değil midir?

Başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere, Allah’ın en sevgili kulları ölüm vasıtasıyla ahiret diyarına göçmüşler, Mahbub-u Hakîki’ye kavuşmuşlardır. Onun için Allah dostları olan kâmil insanlar ölümü sevmişler, ölmeden önce ölmek istemişler.

Mevlânâ Hazretleri ölümü hasretle beklemiş, ölüm gününü düğün günü olarak ilân edip “Şeb-i Aruz” diye adlandırmıştır. “Canı sen aldıktan sonra ölüm şeker gibidir. Seninle olduktan sonra ölmek, tatlı candan da tatlıdır bize” diyen Mevlânâ, “Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan” diyerek ölümün bir ayrılık değil, kavuşma olduğunu ifade etmiştir.

Yunus Emre ise, ölümü şöyle vasıflandırır: “Kogıl (bırak) ölüm endişesin / Âşıklar ölmez bâkidir” diyerek Hak’ka âşık olanların ölmeyeceklerini, bâki kalacaklarını belirtiyor.

Aslında kâfirler ve fâsıklar da ölmez çünkü onların da vermesi gereken bir hesap vardır. Ama onlar için ölüm cehennem hayatına geçiş olacağından, ölümden korkarlar, onu düşünmek ve hatırlamak istemezler. Mü’min için ise ölüm, Cenâb-ı Hak’kın cennet ve cemaline kavuşmasına bir vesile olduğu için hasretle beklenir, sevinçle karşılanır.

Herkese huzurlu bir ömür, hayırlı bir ölüm diliyorum.


alıntı....
__________________
Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem...
Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşduran bir köprüdür
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 05-09-2014, 03:33
Yağmur
Guest
 
Mesajlar: n/a
Standart

Cumhur abi..Paylaştığınız konular birbirinden güzel ve önemli..Allah razı olsun, elinize gönlünüze sağlık.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 05-26-2014, 05:53
CUMHUR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
CUMHUR CUMHUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Özel Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 4,046
Standart

ALLAH hepimizden razı olsun.s.a
__________________
Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem...
Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşduran bir köprüdür
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 05-27-2014, 16:17
HİCRET - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
HİCRET HİCRET isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Gelişmiş Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 484
Standart

"Mevt (ölüm) dahi hayat gibi mahlûktur; hem bir nimettir" diye ifham ediliyor. Halbuki, zâhiren mevt inhilâldir (ayrılış), ademdir, tefessühtür (çürüme), hayatın sönmesidir, hâdimü'l-lezzâttır (lezzetin acılaşması). Nasıl mahlûk ve nimet olabilir?



Elcevap: Birinci sualin cevabının âhirinde denildiği gibi, mevt, vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuttur, hayat-ı bâkiyeye bir davettir, bir mebdedir, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir. Nasıl ki hayatın dünyaya gelmesi bir halk ve takdirledir. Öyle de, dünyadan gitmesi de bir halk ve takdirle, bir hikmet ve tedbirledir. Çünkü, en basit tabaka-i hayat olan hayat-ı nebâtiyenin mevti, hayattan daha muntazam bir eser-i san'at olduğunu gösteriyor. Zira, meyvelerin, çekirdeklerin, tohumların mevti tefessühle, çürümek ve dağılmakla göründüğü halde, gayet muntazam bir muamele-i kimyeviye ve mizanlı bir imtizâcât-ı unsuriye ve hikmetli bir teşekkülât-ı zerreviyeden ibaret olan bir yoğurmaktır ki, bu görünmeyen intizamlı ve hikmetli ölümü, sümbülün hayatıyla tezahür ediyor. Demek çekirdeğin mevti, sümbülün mebde-i hayatıdır; belki ayn-ı hayatı hükmünde olduğu için, şu ölüm dahi hayat kadar mahlûk ve muntazamdır.

Hem zîhayat meyvelerin yahut hayvanların mide-i insaniyede ölümleri, hayat-ı insaniyeye çıkmalarına menşe olduğundan, o mevt onların hayatından daha muntazam ve mahlûk denilir.

İşte, en ednâ tabaka-i hayat olan hayat-ı nebâtiyenin mevti böyle mahlûk, hikmetli ve intizamlı olsa, tabaka-i hayatın en ulvîsi olan hayat-ı insaniyenin başına gelen mevt, elbette, yeraltına girmiş bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olması gibi, yeraltına giren bir insan da âlem-i berzahta elbette bir hayat-ı bâkiye sümbülü verecektir. Amma mevt nimet olduğunun ciheti ise, çok vücuhundan dört veçhine işaret ederiz.


Birincisi: Ağırlaşmış olan vazife-i hayattan ve tekâlif-i hayatiyeden âzâd edip, yüzde doksan dokuz ahbabına kavuşmak için âlem-i berzahta bir visal kapısı olduğundan, en büyük bir nimettir.

İkincisi: Dar, sıkıntılı, dağdağalı, zelzeleli dünya zindanından çıkarıp, vüs'atli, sürurlu, ıztırapsız, bâki bir hayata mazhariyetle, Mahbûb-u Bâkînin daire-i rahmetine girmektir.

Üçüncüsü: İhtiyarlık gibi, şerâit-i hayatiyeyi ağırlaştıran birçok esbab vardır ki, mevti, hayatın pek fevkinde nimet olarak gösterir. Meselâ, sana ıztırap veren pek ihtiyar olmuş peder ve validenle beraber, ceddin cedleri, sefalet-i halleriyle senin önünde şimdi bulunsaydı, hayat ne kadar nikmet, mevt ne kadar nimet olduğunu bilecektin. Hem meselâ, güzel çiçeklerin âşıkları olan güzel sineklerin, kışın şedâidi içinde hayatları ne kadar zahmet ve ölümleri ne kadar rahmet olduğu anlaşılır.

Dördüncüsü: Nevm, nasıl ki bir rahat, bir rahmet, bir istirahattir-hususan musibetzedeler, yaralılar, hastalar için. Öyle de, nevmin büyük kardeşi olan mevt dahi, musibetzedelere ve intihara sevk eden belâlarla müptelâ olanlar için ayn-ı nimet ve rahmettir. Amma ehl-i dalâlet için, müteaddit Sözlerde katî ispat edildiği gibi, mevt dahi hayat gibi nikmet içinde nikmet, azap içinde azaptır; o bahisten hariçtir.
__________________
Yollar Boşaldı Artık, Yolcular Buldu Vaha

Yolcular Gitmese de Yollar Gider Allah'a
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
İnsanı Sevmek kemal864 Makaleler 0 03-24-2013 05:10
Ölümü öldür de gel CUMHUR Öyküler & Hikayeler 1 01-18-2012 00:26
Sevmek!!!!! kemal864 Ata Sözleri & Özlü Sözler 2 11-09-2011 01:27
sevmek hakkında CUMHUR Makaleler 0 04-06-2011 18:55
Ölümü öldürenler CUMHUR Serbest Kürsü 0 12-02-2010 20:51


WEZ Format +3. Şuan Saat: 07:50 - Tarih: 03-29-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.