Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=Tarih - Sağlık - İlgi Alanları=-- > Türk ve İslam Tarihi > İslam Tarihi

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 01-18-2018, 21:59
SaRey - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
SaRey SaRey isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2018
Mesajlar: 690
Standart Hicret Olayları

Bir yerden baska bir yere göç etmek.
Hz. Peygamber (s.a.s) ve ashabinin Islâm devletini kurmak üzere Mekke'den Medine'ye göç etmeleri.
Rasûlullah Mekke'de teblig görevini sürdürürken Kureysliler de inkârlarinda diretiyorlardi. Peygamberimiz teblig görevini Mekke'nin disina tasirmak istiyordu. Bu nedenle Taif'e gitti. Tâifliler de Kureysliler gibi inkârcilikta direnmisler ve Peygamberimizi tasa tutmuslardi. Peygamberimiz onlarin bu cahilce hareketleri karsisinda yilmamistir. Özellikle hacc mevsiminde Mekke disindan gelen insanlarla görüs üyor onlara Islâm'i anlatiyordu. Peygamberimiz bir gün Akâbe mevkiinde Medineli alti ki si ile karsilasti. Onlara Ku r'ân okudu ve Islâm'a davet etti. Medineliler Peygamberimizle konustuktan sonra durumu kendi aralarinda degerlendirdiler.
"Yahûdilerin gelecegini bildikleri ve kendisiyle bizi korkuttuklari peygamber bu olmasin" dediler. Yahûdilerden önce müslüman olmanin geregine inanip müslüman oldular.

Medine'de bulunan Yahudiler bir Peygamber'in gelecegini biliyorlardi. Medinelilerle aralan açilan Yahudiler onlara "Bir Peygamber gönderilmek üzeredir. O Peygamber gelince biz ona tabi olacagiz, Irem ve Âd kavimleri gibi sizin kökünüzü. kaziyacagiz" diyorlardi.
Akabe'de Müslüman olan Medineliler memleketlerine gittiklerinde bu durumu yakinlarina aktardiktan bir yil sonra, daha önceki Müslümanlarla birlikte on iki kisilik bir topluluk Hacc için Mekke'ye geldi. Bunlar Peygamberimizle görüstü ve "hirsizlik yapmamak, zina etmemek, çocuklari öldürmemek, iftira etmemek, Allah ve Rasûlüne muhalefette bulunmamak hususunda" peygamberimize söz verip bey'at ettiler.
Peygamberligin onüçüncü yilinda Medineli müslümanlardan yetmis iki kisilik bir grup hacc için Mekke'ye geldiler. Peygamberimizle Akabe mevkiinde görüsmek üzere toplandilar.

Hz. Peygamber (s.a.s), amcasi Abbas'la birlikte Akabe'ye geldi. Abbas henüz müslüman olmamisti. Ebu Talib'in vefatindan sonra peygamberimizle daha çok ilgilenmeye baslamisti. Bu ilgi kabile bagindan ileriye gitmiyordu. Toplantida ilk konusmayi Abbâs yapti; "Ey Hazrec toplulugu, bu benim kardesimin ogludur. Benim yanimda insanlarin en sevgilisidir. Siz onu tasdik ediyor onun getirdiklerine inaniyor ve kendisini alip götürmek istiyorsaniz, sizden bu hususta beni tatmin edici bir söz almak isterim. Siz ona vereceginiz sözü yerine getirebilecek ve kendisini muhaliflerinden koruyabilecek misiniz? Bunu geregi gibi yaparsaniz ne iyi; yok eger Mekke'den çiktiktan sonra kendisini yardimsiz birakacak rüsvay edecekseniz simdiden bu isten vazgeçiniz, onu birakimi. Yine kavmi arasinda ve yurdunda izzet ve serefiyle korunmus olarak yasasin."

Hz. Abbas'tan sonra Hz. Peygamber (s.a.s) konustu. Bundan sonra Medineli müslümanlar düsüncelerini söylece açikladilar: "Allah'tan getirdiklerine bilerek ve inanarak sana bey'at ediyoruz. Biz, Rabbimiza bey'at ediyoruz Allah'in kudret eli ellerimizin üzerindedir. Kendimizi, ogullarimizi, kadinlarimizi esirgeyip korudugumuz seylerden seni de, esirgeyip koruyacagiz. Eger bu ahdimizi bozarsak, Allah'in ahdini bozan, yaramaz, bedbaht insanlar olalim. Ya Rasûlallah! Biz ahdimizde sadikiz".
Peygamberimiz iki sart ileri sürdü, "Rabbim için sartim: O'na hiç bir seyi ortak kosmamaniz yalniz O'na ibadet etmeniz, kendinizi, çocuklarinizi, kadinlarinizi esirgeyip korudugunuz seylerden, beni de esirgeyip korumanizdir" buyurdu. Medineliler: "Böyle yaptigimiz zaman bizim için ne var" dediler. Allah Rasûlü de: "Cennet var" buyurdular. Medineliler "bu kârli alis veristir" deyip Allah Rasûlüne bey'at ettiler.

Mekke müsrikleri Akabe bey'atlariyla ilgili haberi alinca Allah Rasûlünü Mekke disina çikarmamak için önlemler almaya basladilar. Bir müddet sonra peygamberimiz müslümanlarin Medine'ye hicret etmelerine izin verdi. Ilk olarak Cahsogullari hicret ettiler. Bunlardan sonra Hz. Ömer hicret için önce silahini kusandi, Kâbe'yi tavaf etti. Çevrede bulunan müsriklere de hicret etmekte oldugunu bildirdi. "Anasini aglatmak karisini dul birakmak isteyen varsa beni izlesin" diyerek büyük bir grup sahabe ile birlikte hicret etti."

Hz. Ömer'den sonra Hz. Hamza ve diger müslümanlar hicret ettiler.
Hz. Ebû Bekir de hicret etmek istiyordu ancak, Peygamberimiz ona "acele etme, belki Allah sana bir arkadas bulur" diyerek beklemesini söyledi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir iki deve satin alip, hicret edecegi günü beklemeye basladi.
Kureysliler müslümanlarin Medine'de tutunduklarini görünce telasa düstüler. Peygamberimizin hicretine engel olabilmek için Darü'n-Nedve adi verilen meclis binasinda toplandilar. Çesitli fikirler ve düsünceler ileri sürerek sonuçta Ebû Cehil'in düsüncesinde karar kildilar.
Ebu Cehil, her kabileden bir delikanlinin seçilmesini, bunlarin hep birlikte Peygamberimizi öldürmelerini teklif etti. Böylece Abdi Menâçogullarinin bütün kabilelerle çarpisamayacagini, kan davasindan vazgeçeceklerini bildirdi.
Onlar bu tip hileler düsünürlerken Peygamberimiz Hz. Ebû Bekir'in evine vardi. Allah'in kendilerine hicret iznini verdigini bildirerek yol hazirliklarina baslanildi. Mekkelilere ait bazi emanetlerin sahiplerine teslim edilmesi ve müsrikleri yaniltmak amaciyla Hz. Ali'ye Peygamberimizin evinde kalmasi emredildi.
Gecenin geç vaktinde müsrikler Peygamberimizin evini kusattilar. Allah Rasûlü Kur'ân okuyarak Allah'a siginmis böylece müsriklerin arasindan görünmeden geçmistir. Bir müddet sonra müsrikler Peygamberimizin yataginda yatanin Hz. Ali oldugunu görünce hayrete düsmüs ve tuzaklarinin bosa gittigini anlamislardir.

Rasûlullah (s.a.s) Hz. Ebu Bekir'le birlikte Sevr Dagi'na dogru yol alip Hira magarasina gizlendiler. Bu dag Medine tarafinda degil, Cidde tarafinda Mekke'nin kuzey batisinda yer aliyordu. Müsrikleri sasirtmak için de böyle bir yola basvurulmustu.
Müsrikler hz. Ali'yi ve Hz. Ebû Bekir'in kizi Esma'yi sikistirmis fakat bir sey ögrenememis lerdir. Iz sürenleri yanlarina aldilar; dag, tepe demeden her tarafi aradilar. Bir ara magaranin agzina kadar geldiler, magaranin önüne bir güvercinin hemen Rasûlullah'in oraya girmesinden sonra yuva yaptigini, örümcegin ag örttügünü görünce Allah Rasülünün magarada gizlenmesinin mümkün olabilecegini düsünemediler. Elleri bos olarak geri döndüler.

Hz. Peygamber (s.a.s) ile Hz. Ebu Bekir bu magarada üç gün kaldilar. Hz. Ebu Bekir'in oglu Abdullah ve kizi Esma onlara yemek tasidilar. Hz. Ebu Bekir'in çobani da koyunlarini Abdullah'in geçtigi yerlere sürerek izlerini silmeye çalisti. Yol Kilavuzu Uraykit Peygamberimiz ve Hz. Ebubekir'in binecegi develeri getirdi. Peygamberimiz devenin ücretini Ebu Bekir'e ödeyerek yola koyuldular. Yolculukta geceleri yol aliyor, gündüzleri gizleniyorlardi.
Kureysliler, Peygamberimizi bütün ugraslarina ragmen bulamayinca saskina döndüler. Onu bulana yüz deve vereceklerini vadettiler. Bu ödül herkesi heyecanlandirdi. Yüz deveye sahip olabilme ümidiyle her tarafi aramaya basladilar. Her yöne haberciler gönderildi. Bu habercilerden birisi de Süraka'nin yurduna gelmisti. Onlar da Allah Rasûlünü bulabilmek ve yüz deveye sahip olabilmek için firsat kolluyorlardi. Bir gün adamin birisi üç kisilik bir yolcu kabilesinin gitmekte oldugunu gördü. Bunu bir toplulukta anlatti. Süraka uyanik bir kimse idi. Adami yaniltmak ve sözü kesmek için onlar falancalardir dedi. Adam da kesin bir sey bilmediginden susmak zorunda kaldi. Bunun üzerine Süraka evine geldi. Atini ve oklarini hazirladi. Belirtilen yöne dogru hizla yol almaya basladi. Süraka kisa bir müddet sonra Peygamberimiz ve Hz. Ebû Bekir'e yetisti. Onlara "bugün seni benden kim kurtarabilir" diye bagirdi. Peygamberimizin duasiyla Süraka'nin atinin ön ayaklari kuma gömüldü. Böylece Allah bu kutsî Medine yolculugunda Rasûlünü yalniz birakmamis ve onu tehlikelere karsi bir kez daha korumustu.
Atinin kuma gömülmesi sonucunda gerçegi anlayan Süraka affini rica etti. Peygamberimiz de ona dua ederek affetti. Süraka minnet altinda kalmak istemiyordu. Peygamberimize ikramda bulunmak istiyordu. Peygamberimiz de onun hiç bir ikramini kabul etmek istemedi. Ikraminin kabul edilebilmesi için müslüman olmasinin gerektigini ögrendi ve müslüman oldu.

Kureys'in vadettigi yüz deveye sahip olmak isteyenlerden birisi de Büreyd idi. O da kendi kabilesinden yetmis atli ile yola çikmis, Peygamberimize yetismisti. Ancak bütün gayretlerine ragmen muvaffak olamamis sonuçta Büreyd'e Islâm teblig edildi. Büreyd ve yanindakiler müslüman oldular. Büreyd, peygamberimi zin Medine'ye bayraksiz girmesinin uygun olmayacagini düsünerek, basindan sarigini çikardi, mizraginin ucuna bagladi, böylece Medine'ye kadar Peygamberimizin bayraktarligini yapmis oldu.
Peygamberimizin Mekke'den çiktigini duyan Medine'deki müslümanlar yollari gözlüyorlardi. Her gün günesin dogumundan önce Harra mevkiine çikiyorlar, sicak bastirincaya kadar bekliyorlardi. Bir gün Yahudi'nin birisi bir isiyle ilgili olarak yüksek bir kuleye çikip etrafi gözetlemeye baslamisti. Peygamberimizin ve arkadaslarinin gelmekte oldugunu gördü. Kendisini tutamayarak heyecanla " ey Arap toplulugu! Iste nasibiniz, devletliniz, beklediginiz ulu kisiniz geliyor" diyerek Rasûlullah'in geldigini onlara haber verdi.

Medineliler yollara dökülüp Peygamberimizi karsiladilar. Peygamberimiz burada bir müddet kaldi ve Kuba Mescidi'ni insa ettirdi. Hz. Ali de Kuba'da Rasûlulah'a yetisti.
Süheyb b. Sinan da hicret etmek için yola çikmisti. Kureysliler onun yolunu çevirdiler, göndermek istemediler. Süheyb, biriktirdigi bütün serveti Kureyslilere birakmak sartiyla yoluna devam etti.
Peygamberimiz bir kaç gün sonra Medine'ye hareket etti. Hareketinden önce Neccârogullarina kendisini Medine'ye götürmeleri için haber gönderdigi de rivayet edilmektedir. Abdulmuttalib'in annesi Neccarogullarinin kiziydi. Dolayisiyla Neccarogullari Abdulmuttalib'in dayilari oluyordu.
Neccarogullari Peygamberimizi Medine'ye götürdüler. Halk Peygamberimizi agirlamak için can atiyordu. Allah Rasûlü hiç kimseyi kirmak istemiyordu. " Devenin yolunu açiniz. Nereye çökecegi ona buyrulmustur" diyordu. Deve bos bir araziye çöktü. Peygamberimiz bu araziye akrabalarindan kimin evinin yakin oldugunu sordu. Böylece Neccarogularindan Ebu Eyyûb El-Ensâri'nin evine misafir oldu.
Hz. Peygamber (s.a.s)'in Medine'ye gelisi Medineli mü'minleri büyük bir sevince bogdu.

Bütün mü'minler, evlerinin damina çikmis; gençler ve hizmetçiler yollara dökülmüsler "Yâ Rasûlallah! Yâ Muhammed! Yâ Rasûlallah!" diyerek bagiriyorlardi. (Müslim, Sahih, VIII, 237). Çocuklar ve hizmetçiler, yollarda ve damlarda "Rasûlullah geldi! Allahû ekber! Muhammed geldi! Allahû ekber! Muhammed geldi! Allahu ekber, Muhammed geldi! diyorlar, Habesliler de, sevinçlerinden kiliç kalkan oynuyorlardi (Ebû Davud Sünen, II, 579)
Kadinlar ve çocuklar, hep bir agizdan: "Vedâ tepelerinden dolunay dogdu bize! Allah'a yalvaran oldukça, sükür etmek gerekir halimize, Ey bize gönderilen Peygamber! Sen boyun egmemiz gereken bir emr ile geldin bize" diye siirler okuyorlardi (Semhudî, Vefaü'l-Vefa, I,187, Halebi insanü'l-Uyun, II, 58).
Berâ' b. Âzib: "Peygamber (s.a.s) Medine'ye gelince, Medinelilerin Rasûlullah'a sevindikleri kadar hiç bir seye sevindiklerini görmedim demistir.
Enes b. Mâlik de: "Ben, Rasûlullah'in Medine'ye girdigi günden daha güzel, daha parlak bir gün görmedim" der (Ibn Sâ'd, Tabakat, I, 233, 234).
Rasûlullah Medine'ye varinca mü'minlerin her biri kendi evinde agirlamak istediler ve bu konuda yarisircasina hareket ettiler. Rasûlullah'i misafir edebilmek için devesinin önüne geçiyorlardi. Efendimiz onlara "Devenin yolunu açiniz! Nereye çökecegi ona emir buyurulmustur" diyordu (Semhûdî-Vefâü'l-Vefâ, I,183).

TARIHTE HICRET: HZ. IBRAHIM (A.S)'IN HICRETI:
Hz. Ibrahim, kendi kavmine Allah'in dinini anlatmada hiç bir engel tanimamis, Nemrut'un zorbaligina boyun egmemis, bir bir iskencelere maruz kalmasina ragmen yolundan dönmemistir. Fakat O'nun bütün gayretleri bir netice dogurmamis ve toplumunu küfür batakligindan çekip almamistir. Artik netice belli olmustur; kavmi kendi dogrultusunda gitmektedir. Hz. Ibrahim de tevhid üz ere yoluna devam etmektedir.
Hz. Ibrahim kavminin iman etmesine imkân ve ihtimal kalmadigini anlarinca, sapiklik ve küfür diyarindan uzak kalmak amaciyla, her seyiyle yalniz Allah'a kulluk edebilmek için hicret etmistir (Elmalili Muhammed Hamdi Yazir, Hak Dini Kur'ân Dili, II, 1437).
Hz. Peygamber (s.a.s) de söyle buyurmustur: "Her kim diniyle bir yerden bir yere hicret ederse, gittigi yer bir kars i yer de olsa Cennet'te Ibrahim ve Muhammed (s.a.s) onun arkadasi olur."

ASHAB-I KEHF'IN HICRETI:
Batil düzenler, gerçekten Hakk'a inananlara hayat hakki tanimak istemezler. Onlar gerektiginde bütün zulüm mekanizmalarini inananlarin aleyhine çalistirmaktan geri durmazlar. Çünkü, yarasanin isiktan ürktügü gibi, onlar da inananlarin gerçekleri ve mutlak dogrulari gözleri önüne sermeleri böylece kendi menfaatlerinin ortadan kalkmasindan, ilahlik davalarinin sahteliginin ortaya çikmasindan, sömürü çarklarinin durmasindan endiselenirler, korkarlar. Tarih boyunca inananlara zâlim düzenler eliyle yapilan zulüm, baski ve siddetin asil nedeni budur. Bugün yeryüzünün her bölgesinde müslümanlar üzerindeki baski ve terör bundan kaynaklanmaktadir.

Kur'ân-i Kerîm Ashab-i Kehf'ten: "Rablerine inanan gençler" (el-Kehf, 18/13) olarak söz etmektedir. Bunun üzerine; "Allah da onlarin hidayetlerini artirmisti". Ashab-i Kehf'in, kavimleri Allah'tan baska tanrilara taptiklari için onlardan uzaklasmalarini Kur'ân övgüyle anlatmaktadir. Onlar bu davranislariyla dogru yolu bulman ve Allah'in rahmetine kavusmayi gaye edinmislerdi.
"... Sunlar, su bizim kavmimiz, Ondan (Allah'dan) baska tanrilar edindiler. Bunlarin üzerine bari açik bir delil getirseydiler ya? Artik yalan yere Allah 'a karsi iftira edenlerden daha zâlim kimdir?" dediklerinde, onlarin kalplerini (sabir ve sebat ile hakka) baglamistik."
(Birbirlerine söyle demislerdi):
"Madem ki siz onlardan ve Allah'tan baska tapmis olduklarindan ayrildiniz, o halde magaraya (çekilip) siginin ki; Rabbiniz size rahmetinden genislik versin, isinizden de size fayda hazirlasin " (el Kehf,18/ 14,16) Böylece onlar, zâlim bir toplum içinde yasayip, dinlerini açiga vuramamaktansa magaraya çekilip orada inançlarini yasamayi tercih etmisler ve son derece az olduklari için, mevcut düzene karsi duramayacaklarini anlamis bulunuyorlardi.

HABESISTAN'A HICRET:
Islâm'in ilk yillarinda, sahabîlerin önemli bir kismina ve özellikle zayif ve kimsesizlere, "Rabbiniz Allah'tir" demeleri nedeniyle sayisiz zulümler uygulaniyor, dinlerinden vazgeçirmeleri için onlara büyük baskilar yapiliyordu. Peygamber Efendimiz, sayilari yüzü bulan sahabiye Habesistan'a hicret etmelerini tavsiye etti. Orada kendilerini himaye edecek iyi niyetli bir hükümdarin varligindan söz etti. Bunun üzerine Habesistan'a iki defa hicret edildi.
Mekke o siralarda gerçekten Islâm gibi e ssiz, tevhide dayali yüce bir inanç ve hayat düzenini kabul edenler için agir sartlari bulunan bir ortamdi. Habes istan'da da Islâmî bir düzenin varligindan söz edilemezdi ama. en azindan orada dini hürriyet vardi ve zulüm yoktu. Diger taraftan Islâm ülkesi diyebilecegimiz bir yerin de varligi söz konusu degildi. Henüz böyle bir tesebbüse girebilmek için gerekli sart ve imkanlardan da müslümanlar tamamiyla mahrum bulunuyorlardi. Bu nedenle Dârü'l- Küfr olan Mekke'yi birakip Darü'l-Emin (güven ülkesi)'e göç için bir izin verilmis oluyordu...

HICRETIN HÜKMÜ:
Kur'ân'in bir çok âyeti hicretten, hicretin gereginden, hicret edenlerden ve etmeyenlerden... söz eder.
Hicretin ne denli önemli olduguna su âyetler gayet açik bir sekilde isaret etmektedir:
"Öz nefislerinin zâlimleri olarak canlarini alacagi kimselere melekler derler ki: "Ne iste idiniz?" Onlar: "Biz yeryüzünde dinin emirlerini uygulamaktan aciz kimseler idik" derler. Melekler de: "Allah'in arzi genis degil miydi? Siz de oradan hicret etseydiniz ya" derler. Iste onlar böyle. Onlarin barinaklari Cehennemdir. O ne kötü bir yerdir. Erkeklerden, kadinlardan, çocuklardan zayif ve acz içinde birakilip da hiçbir Çareye gücü yetmeyen ve (hicret) için bir yol bulamayanlar müstesna" (en-Nisâ, 4/97, 98).

Bu âyetlerin inis sebebi hakkinda Ibn Abbas (r.a) sunu nakletmektedir:
"Peygamber (s.a.s) zamaninda bazi müslümanlar müsriklerle birlikte durup onlarin sayilarinin artmalarina neden oluyorlardi. (savas sirasinda) ok, onlardan bazilarina isabet edebiliyor veya boynu vurulup öldürülebiliyordu. Bunun üzerine bu ayetler nazil oldu. Yine Ibn Abbas (r.a.)'in rivayet ettigine göre; bir kisim Mekkeliler Islâm'a girmi s, fakat müslümanliklarini açiga vurmamislardi. Bedir savasi gününde müsrikler onlari da beraberlerinde savasa götürdüler ve bazilari bu savasta öldü. Müslümanlar bunun üzerine: "Bizim arkadaslarimiz müslüman idiler, savas a zorla sokuldular" deyip, onlara Allah'tan magfiret dilediler. Bunun üzerine bu âyetler nazil oldu" (Ibn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azim, I, 542).

Demek ki mü'minler, bu gibi durumlard a "biz Islâm'i ayakta tutamayacak kadar zayif kimseler idik" demekle kendilerini kurtaramayacaklardir. Çünkü bunlar Islâm'i tamamiyle yasayabilmek için herhangi bir tesebbüste bulunmamislar ve böylece "kendilerine zulm etmislerdir" fakat, gerçekten hicret edemeyecek durumda bulunan zayif kimseler bundan müstesnadir.
Bu âyetler, müsrikler arasinda bulunup da dinini ayakta tutamayan herkesi kapsamaktadir. Hicret edebilecek durumda olup da hicret etmeyenlerin, kendi nefislerine zulmetmis olduklari ve bu ayetin hükmüne göre, haram isledikleri icmâ ile kabul edilmis tir (Ibn Kesîr Tefsîr, I, 542). Bu hüküm kiyamete kadar bakîdir ve genel bir hükümdür. Herhangi bir durum onu, dinini yas ayabilecegi, inancinin gereklerini yerine getirebilecegi Darü'l-Islam'a hicret etmekten alikoymaz.

Hanbelî hukukçulara göre bir kimsenin, Darü'l- Harp'te dinini açiga vurup yasayabiliyor bile olsa, müslümanlarin sayisini çogaltmak ve cihada katilabilmek için Dârü'l-Islâm'a hicret etmesi sünnet olur. Hanefi mezhebinde ise küfür diyarindan Islâm diyarina hicret etmek vaciptir. S âfiîlerden el-Mâverdî'ye göre de, müslüman herhangi bir küfür beldesinde dinini açiga vurabiliyorsa, orasi onunla Daru'l-Islâm olmu s olur. Orada durmak, hicret etmekten daha iyidir. Çünkü böylelikle kendisinden baskalarinin,da Islâm'a girmeleri umulabilir. Ancak el-Mâverdî'nin bu görü süyle, konu ile ilgili olarak Darü'l-Harp'ta kalmayi haram kilan ayet ve hadisler arasindaki aykirilik açiktir. Hicret hükmü, Darü'l-Harp'te müslüman olup oradan uzaklasabilecek güçte olan herkes için geçerlidir (es-Sevkânî, Neylü'l-Evtâr, VIII, 28, 29). Darü'l-Harp'ten hicret etmenin, herhangi bir ma'siyetin is lenmesi veya herhangi bir emrin yerine getirilmemesi veya Islâm devlet baskaninin istemesiyle vacip olacagi konusunda icmâ' vardir (es-Sevkânî, a.g.e., VIII, 29).

Kisi "ben hicret edecegim ama, gidecegim yer tanimadigim, yabancisi oldugum bir yerdir. Acaba orada geçimimi saglayabilecek miyim? Sonra ne zaman gelecegi bilinmeyen ölüm, beni yolda yakalarsa hicret etmis sayilabilir miyim..." gibi bir takim düsünceleri içinden geçirebilir. Ancak bunlar yersiz düsüncelerdir. Çünkü: "Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek, barinacak bir çok yerler bulur, genislik de bulur. Kim evinden Allah ve Rasûlüne muhâcir olarak çikip da sonra yolda ölürse, onun mükâfati Allah'a aittir (en-Nisâ, 4/1II). Bu bakimdan ne rizik endisesi ne de "yolda ölüm" düsüncesiyle farz olan hicretten geri kalamaz.
Yeryüzü iman-küfür mücadelesinin alanidir. Bu mücadelede kimi zaman iman bazan da küfür egemen olmustur. Mü'minler Islâmî kimliklerini yitirdikleri, imanî zaaflara düs tükleri, Islâmi ilimlerin yeterince tahsil edilmedigi ve cehaletin yayginlas tigi dönemlerde küfür Islâm'a gâlib gelecektir. Islâmî ilimlerin çok iyi bilindigi, Islâm'in yasandigi, imanin kalb atislarinda bile hissedildigi dönemlerde ise kuskusuz Islâm egemen olacaktir.
Islâm'in ve küfrün egemenligi ya da seytana zaman zaman firsat verilmesi insanin ve yeryüzünün kanunu hükmündedir. Dolayisiyla mü'minler Islâm'in egemen olmadigi toplu mlarda yasama durumunda kalabilirler. Bundan dolayi hicret zaman zaman gündeme gelebilir. Hicret dönemi asla kapanmaz, Mekke'nin de fethinden sonra hicret gündeme getirilemez; hicret tarihin belirli bir dönemine ait bir olay degildir. Hicret süreklilik arzeder ve kiyamete kadar kaimdir.

Mekke'nin fethedildigi gün Abdurrahman b. Safvan (r.a) babasini getirerek, Rasûlullah'a babasinin da hicret sevabindan payini almasini istedigini bildirdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "Artik hicret yoktur" diye cevap verir. Rasûlullah'i bu konuda yumusatmak amaciyla, amcasi Hz. Abbâs'in yanina gider ve bu konuda kendisine yardimci olmasini ister. Hz. Abbâs .(r.a), Peygamber (s.a.s)'e "Allah askina kabul et" derse de, Hz. Rasûlullah su cevabi verir: " Amcamin yeminini yerine getiririm, ama hicret yoktur" Hadîsin râvilerinden olan Yezid b. Ziyâd: "Halki Islâm'in egemenligi altina girmis bulunan bir yerden hicret edilemez, demek istiyor" diye hadisi açiklamis tir (Ibn Mace Keffâret).
Burada görüldügü gibi Mekke'den hicret etmek artik söz konusu degildir. Çünkü, hicretten maksat gerçeklesmis bulunuyor. Artik Mekke'nin kendisi fethedilmek suretiyle Darü'l-Islâm olmu s ve Islâm'in bütünüyle hayata yansiyacagi bir yer haline gelmistir. Allah'tan baska hiçbir varligin hâkimiyetinden söz edilemeyecektir.

Diger bir kisim hadislerde ise, hicretin sürekliliginden söz edilmektedir:
"Kâfirlerle savasildikça hicretin sonu gelmeyecektir (es-Sevkânî a.g.e., VIII, 27). "Hicretten sonra hicret olacaktir. Yeryüzünün en hayirlilari, Hz. Ibrahim'in hicretini kendisine örnek alanlardir" (Ebû Davûd, Cihad).
Bu hadislerden anlasildigina göre, Islâm hâkim oldugu bir yerden hicret etmenin farz veya vâcib olmasi söz konusu degildir. Ancak Darü'l-Harb'den Darü'l-Islâm'a hicret etmemin vucûbu kiyamete kadardir. Ebu Bekr Ibnü'l-Arabî: "Hicret, Peygamber (s.a.s) zamaninda farz idi. Kendi dini veya nefsi için korkusu olan herkese farz olarak devam etmektedir. Kesilen hicret Mekke'nin fethinden sonra, Mekke'den Medine'ye olan hicrettir" (es-Sevkânî a.g.e., VIII, 29) der.

Hicretin hayata yansimasinda genel etkenlerden biri de Islâm devlet ba skanidir. Halife, mü'minlerin bir yerden bir yere hicret etmelerini isteyebilir. Mü'minler de buna aymak zorundadirlar. Zira müslümanlar Halifenin Islâm'a muhalif olmayan bütün emirlerine uymak zorundadirlar. Hilafet, Islâm'in bütün hükümlerinin direkt ya da dolayli olarak baglantili oldugu bir müessesedir.
Peygamber Efendimiz, bazan büyük kalabaliklari bile hicret edip etmemekle serbest birakmistir. Gönderdigi askerî müfreze (seriyye) kumandanlarina verdigi tâlimât arasinda s unlari da görmekteyiz: ".. Onlari Islâm'a davet et. Kabul ederlerse, sen de bunu kabul et ve onlarla sava sma. Sonra bulunduklari yerden muhâcirlerin yurduna hicret etmelerini iste. Bunu yaptiklarinda do muhacirlerin leh ve aleyhlerinde olanin, kendilerinin de leh ve aleyhlerine olacagini bildir. Eger hicret etmeyecek olurlarsa, durumlarinin bedevî müslümanlarin aynisi olacagini onlara bildir. Onlara mü'minlere uygulanan Allah'in hükümleri uygulanacok, ancak müslümanlarla birlikte cihada katilmadikça fey' ve ganimetten pay alamayacaklardi r" (Ibn Kesîr, Tefsîr, III, 329).

Hicretin devlet politikasinda önemli bir yeri olmalidir. Islâm Devleti, durumuna göre hicretle ilgili bir takim düzenlemelere girismek zorundadir.
Bu gibi istisnâî durumlarin maksat ve nedenleri arastirildiginda bazi zümrelerin bundan istisna edilmesi de tamamen toplumun iyilik ve hayriyla yakindan ilgilidir. Mesela: Müzeyne, Medine'nin 35 km. uzagindaydi ve yüzlerce savasçiya sahipti. Bunlarin bulunduklari topraklarda birakilmasi, Islâm Devlet topraklarini genisletme maksadini tas iyordu. Bunlarin Islâm ülkesine hicret etmeleri birçok iktisâdî zorluklarin dogmasina neden olacak ve terkedilmis verimli topraklar ve sular, yabancilari ve belki de Islâm düsmanlari tarafindan is gal edilecekti (Muhammed Hamidullah, Islam Peygamberi, II, 277, 278). Bu bakimdan Peygamber Efendimiz Islâm devleti sinirlarinin genislemesi ve müslümanlarin savas gücünün artirilmasi noktasindan hareket etmis ve duruma göre hicret üzerinde durmustur. Hicretin diger bir amaci da; Islâm devletinin gücünü art tirmaktir.

HICRET EDENLER VE ECIRLERI:
Allah (c.c) için yapilan her hareket, tavir ve söz'ün karsiliksiz kalmasi mümkün degildir. Allah için bulundugu yeri, bin bir zorluk altinda terk eden ve bununla Islâm'i daha iyi yasamayi, Allah'a daha mükemmel bir sekilde kullukta bulunmayi amaçlayan bir kimsenin eli bos döndürülmesi düsünülemez. Allah (c.c) Kur'ân-i Kerîm'de, hicret edenlere müjdeler vermektedir:
"Muhakkak iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler, iste onlar, Allah'in rahmetini umabilirler" (el-Bakara, 2/ 219; et-Tevbe, 9/2I).
"Muhacir ve ensardan daha önce iman etmis olanlarla (sonradan) onlara ihsan ile uyanlardan Allah razi olmustur. Ve onlar da Allah (in kendilerine verdigi nimet ve sevap)dan razi olmuslardir. Onlar o cennetlerde ebedî kalicidirlar" (et-Tevbe, 9/1II).
"(Kendilerine) Zulmettikten sonra Allah yolunda hicret edenleri dünyada iyi bir sekilde yerlestirecegiz elbette, ahiretteki ecir (leri) ise daha büyüktür. Keske ölmüs olsalardi" (en-Nahl, 16/41).

Amr b. el-Âs (r.a), Rasûlullah'a kendisinin günahlarinin affedilmesi sartiyla bey'at edecegini söyleyince, Rasûlullah'tan su cevabi aldigini anlatmisti: "Sen Islâm'in kendisinden (yani kisi müslüman olmadan) önce islemis günahlari yok ettigini bilmiyor muydun? Hicretin ve haccin da ayni sekilde (bunlar yapilmadan önce) islenmis günahlari silip süpürdügünü bilmiyor muydun?"
Allah, bütün yeryüzünün ve tüm kâinatin biricik ve mutlak sahibidir. Bütün varlik âlemini insan için yaratan ve onlari insanin emrine veren Allah'tir. Insan ise; kendisine kulluk etmek, Islâm düzenini gerekleriyle birlikte, noksansiz olarak yasamak için yaratilmistir. Bundan yüz çevirenleri cezalandiracak, sudan bahanelerle ibadetten geri kalanlarin mazeretlerini kabul etmeyecektir. Ve bu mazeretler onlari kendi nefislerine zulüm etmis olmaktan" kurtaramayacaktir. Bu konuda Allahu Teâlâ kullarina söyle seslenmektedir:
"Ey inanmis olan kullarim, muhakkak, benim mülküm olan yeryüzü (çok) genistir. O halde (suna buna degil de) yalniz bana ibadet edin (el-Ankebût; 29/56).

Bu ayetin, Islâm'i açikça ya sayamayan Mekkeli, güçsüz bir kisim müslüman hakkinda nazil oldugu bildirilmektedir.
Bu ayet, Allah'in inanan kullarina, dinlerini açiga vurup yasayamadiklari bir yerden, onu kolayca yasayabilecekleri baska bir yere hicret etmeleri için bir emirdir.
Rasûlullah (s.a.s) söyle buyurmustur:
"Memleketler, Allah'in memleketleridir. Kullar da Allah'in kullaridir. Nerede hayir bulursan orada yerleş" ( Ibn Kesîr, Tefsirü'l-Kur'âni'l Azim, II,14). Bütün insanlar Allah'in kuludur ve yeryüzü de Allah'indir, bütün genisligiyle yalniz onundur. Arz bütün insanlari içine alacak kadar genistir. O halde insan bulundugu yerde dininî, bütünüyle Allah'in emirlerini yasayamiyor, bu konuda zorluklarla karsi karsiya birakiliyor, Allah'tan baska her seye ve herkese kul olmasi için zorlaniyor ve bu telkin yapiliyorsa orasi müslümanin yasayabilecegi yer degildir. Yasayabilecegi yeri aramali ve bulmalidir. "Bütün yeryüzü Allah'in olduktan sonra, onun Allah indinde en çok sevileni kullarinin yalniz kendisine ibadet ettikleri yerdir."

Islâm'da hiç bir sey putlastirilamaz, isterse, bu içinde dogup büyüdügümüz, yakinlarimizin malimizin, ticaretimizin, aci tatli her türlü hatiralarimizin ve daha nice güzel seylerimizin bulundugu yer olsun. Müslüman nerede inancini yasayabiliyorsa, vatani orasidir. "Kisinin bulundugu memlekette yalniz Allah'a ibadet etmek kolay olmaz; dinini açiga vurmakta zorluklarla karsilasir, daralirsa, orada baglanip kalmamali, ibadetlerini serbest yapabilecegi yere gitmelidir. Hicret edip o darliktan genislige çikmak için ne gerekiyorsa yapmak ve Allah'a kulluk etmek mü'minin prensibi olmalidir" (Elmali, U.H. Y. Hak Dinî Kur'ân Dili, V, 3790).

Kaynak: Islam Tarihi
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 01-18-2018, 22:09
SaRey - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
SaRey SaRey isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2018
Mesajlar: 690
Standart Habeşistan Hicreti

Müslümanlarin Mekke müsriklerinin zulmünden kurtularak Islâm'in öngördügü biçimde özgürce yasayabilmek amaciyla Habesistan'a yaptiklari göç. Müslümanlar, ilki Hz. Muhammed'in peygamberlikle görevlendirilisinin besinci yilinda (614), ikincisi de altinca yilin (615) baslarinda olmak üzere iki defa hicret ettiler. Bu hicretler birinci Habesistan hicreti ve ikinci Habesistan hicreti olarak adlandirilir.

Kur'an'da hicret, cihaddan sonra en önemli eylem olarak degerlendirilir. Bunun nedeni açiktir. Bir mümin için en önemli sey imani ve imaninin gereklerini yerine getirerek Allah'in rizasini kazanmaktir. Gerçek bir mümin kendi ülkesinde, yasadigi çevrede bu amacina ulasamiyorsa, yurdunun, isinin-gücünün, malinin mülkünün, akraba ve dostlarinin hiçbir anlam ve önemi kalmaz. Bunlarla imani arasinda seçim yapmak zorunda kalan insan, imani seçiyorsa, ancak o zaman gerçek bir mümindir. Bu nedenle Mekke'de, müminler müsriklerin baski ve iskenceleri yüzünden böyle bir seçim yapma noktasina dogru gelince, Kur'an onlari, hicretin anlam ve önemini bildiren ayetlerle muhtemel bir hicrete hazirlamaya basladi. Bu konudaki bir ayette, "De ki: Ey iman eden kullarim, Rabbinizden korkun. Bu dünya hayatinda güzel davrananlara güzellik var. Allah'in arzi genistir. Ancak, sabredenlere mükafatlari hesapsiz ödenecektir" (ez-Zümer, 39/1I) buyrularak bir hicretin gerekebilecegi ima edilir. "Kendilerine zulmedildikten sonra Allah ugrunda hicret edenleri dünyada güzelce yerlestirecegiz; ahiret mükafati ise daha büyüktür" (en-Nahl,16/41), ayeti ise müminleri hicrete açikça tesvik eder.

Kur'an, bir yandan müminleri hicrete hazirlarken, diger yandan da hristiyanlik ve Hz. Isa hakkinda gerekli bilgilerle donatiyordu. Habesistan hicretinin hemen öncesinde gelen Meryem suresi, müminleri bu konuda yeterince bilgilendirdi. Ayrica, müminlere hristiyanlarla nasil mücadele etmeleri gerektigi ögretildi: "Içlerinden zulmedenleri hariç, kitap ehliyle ancak en güzel tarzda mücadele edin ve deyin ki; "Bize indirilene de, size indirilene de inandik. Ilâhimiz ve ilâhiniz birdir, biz de O'na teslim olanlariz" (el-Ankebût, 29/46). Bu hazirlama ve bilgilendirmeden sonra, müminlerin hicreti bilfiil gerçeklestirmeleri yönünde açik isaretler tasiyan su ayetler geldi: " Ey inanan kullarim, benim arzim genistir, bana kulluk edin. Her can ölümü tadacaktir. Sonra bize döndürüleceksiniz. Inanip iyi isler yapanlari cennette, altlarindan irmaklar akan yüksek odalara yerlestiririz; orada ebedî olarak kalirlar. Çalisanlarin ücreti ne güzeldir. Onlar ki sabredenler ve Rabblerine tevekkül ederler. Nice canli var ki rizkini tasiyamaz; onlari da, sizi de Allah besler. O isitendir, bilendir" (el-Ankebût, 29/56-6I). Ankebût suresi, çogu müfessire göre Habesistan hicretinden çok sonra, Medine'ye hicretten hemen önce inmistir. Ancak merhum Mevdûdî, yaptigi tahkikle surenin Habesistan hicretinden önce indigi sonucuna varir. Ona göre önceki müfessirleri surenin hicretle ilgili ayetleri yaniltmis, yanlis degerlendirmelerine neden olmustur. Daha önce merhum Derveze de ayni sonuca ulasmis olmali ki, Türkçe'ye "Kur'an'a Göre Hz. Muhammed'in Hayati" adiyla çevrilen eserinde andigimiz ayetlerin Habesistan hicretinin gerçeklestirilmesine isaret eden bir anlam tasidiklarini belirtir (II, 233).

Andigimiz son ayetler indigi sirada artik hicret zamani gelmisti. Çünkü müsriklerin zulümleri, baski ve iskenceleri dayanilmaz bir hadde ulasmisti. Hz. Peygamber, müminlerin Habesistan'a hicret etmelerini buyurdu. Rivayetler, hicret yurdu olarak Habesistan'in seçilmesinin nedenini, Necâsî'nin zulme riza göstermeyen, adil bir insan olmasina baglar. Buna ilâve olarak siki ticaret iliskileri nedeniyle taninmasinin, halkinin ilâhî kaynakli bir inanca (Hristiyanlik) sahip olmasinin ve son olarak Islâm'in orada yayilma imkâninin bulunmasinin da seçimi etkiledigi söylenebilir.

Hz. Peygamber'in tavsiyesi üzerine bir grup mümin Mekke'den ayrilarak Habesistan'a göçtü. Nübüvvetin besinci yilinin (614) Receb ayinda gerçeklesen ilk bu hicrete en çok kabul gören rivayete göre onbiri erkek, dördü kadin olmak üzere toplam onbes kisi katildi. Bunlar arasinda Hz. Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Osman b. Maz'un, Mus'ab b. Umeyr, Ebû Seleme b. Abdu'l-Esed gibi önde gelen sahabîler de bulunuyordu. Bu ilk muhâcirler Habesistan'da son derece iyi karsilandilar. Kendi ifadeleriyle, dinlerini yasama konusunda tam bir özgürlük ve güven içindeydiler. Allah'a istedikleri gibi ibadet ediyorlar ve kimse tarafindan rahatsiz edilmiyorlardi. Ne eziyet görüyor, ne de kötü laflar isitiyorlardi. Fakat iki ay sonra, müsriklerin müslüman olduklari yolunda yanlis bir haber nedeniyle Habesistan'dan ayrilarak Mekke'ye döndüler. Mekke yakinlarina gelince gerçegi ögrendilerse de is isten geçmisti. Çaresiz, herbiri bir kabîle reisinden emân alarak Mekke'ye girdiler.
Habesistan'dan dönen müminlerin büyük çogunlugu kendi aileleri tarafindan yeniden baski altina alindi. Müsriklerin zulümleri de her geçen gün biraz daha siddetlendi. Öte yandan ilk hicret, Habesistan'in müminler için güvenli bir yer oldugunu göstermisti. Bu nedenle Hz. Peygamber müminlere ikinci kez hicret izini verdi. Nübüvvetin altinci yili (615) baslarinda, Ca'fer b. Ebî Tâlib'in önderliginde gerçeklestirilen bu ikinci hicrete 18 ya da 19'u kadin olmak üzere toplam 1I1 ya da 1I3 müslüman katildi. Ilk muhâcirlerin hemen tümü, ikinci hicrette de yeraldi. Ikinci hicret, Mekke'de tam bir matem havasi estirdi. Çünkü Mekke'de en az bir ferdi hicrete katilmayan aile yok gibiydi. Bir ailenin oglu gitmisse digerinin damadi; birinin kardesi gitmisse, digerinin babasi ya da amcasi gitmisti.

Ikinci Habesistan hicreti müsrik liderleri büyük bir telasa düsürdü. Böylesine büyük bir kitle hâlinde gelen müslümanlar, son derece müsâit bir ülke olan Habesistan'in Islamlasmasina neden olabilir, ya da en azindan Hz. Peygamber'e güçlü bir müttefik kazandirabilirlerdi. Böyle muhtemel bir tehlikenin önüne geçmek için Kureys'in iki ünlü diplomati Amr b. El-Âs ile Abdullah b. Ebî Rabîa'yi Habesistan Necâsî'sine elçi olarak göndermeyi kararlastirdilar. Planlarina göre elçiler önce Necâsi'nin yakin çevresindekileri hediyeleriyle yanlarina çekecekler, daha sonra onlarin da yardimlariyla. Necâsî'nin müslümanlari Mekke'ye iade etmesini saglayacaklardi. Fakat sonuç hiç de umduklari gibi olmadi. Gerçi elçiler yakin çevresinin destegini sagladilar ama, gerçekten adil bir insan olan Necâsi'yi bütün diplomatik oyunlarina ragmen zulümlerine ortak edemediler.

Elçiler Necâsî ile görüserek muhacir müslümanlarin birtakim beyinsiz gençler olduklarini, kendi dinlerini terkettiklerini fakat hristiyan da olmayarak yeni bir din icad ettiklerini, onlari gözetmek amaciyla akrabalarinin iade edilmelerini istediklerini söylediler. Necâsî, kendileriyle görüsmeden bir karar veremeyecegini belirterek müslümanlari yanina çagirtti; elçilerin taleplerini aktararak ne diyeceklerini sordu. Ca'fer b. Ebî Tâlib böyle bir talebe haklari olmadigini göstermek amaciyla elçilerden; kendilerinin köleleri, borçlulari ya da kisas etmek istedikleri katiller olup olmadiklarinin sorulmasini istedi. Amr'in sorulara olumsuz cevap vermesi üzerine, ne hakla iade talebinde bulunuldugunu ögrenmek istedi. Amr'in daha önceki sözlerini tekrarlamasi ve Necâsî'nin Islâm hakkinda bilgi istemesi üzerine Hz. Ca'fer ünlü konusmasini yapti.
Ca'fer b. Ebî Tâlib, Islâm öncesi durumlari ile Hz. Peygamber ve Islâm hakkinda kisaca bilgi verdigi bu konusmasinda sunlari söyledi:

"Ey Hükümdar, biz, cahil bir kavim idik. Putlara tapardik. Ölü eti yerdik. Her kötülügü islerdik. Akrabamizla ilgilenmez, ilgimizi keserdik. Komsularimiza iyi davranmaz, kötülük yapardik. Içimizden güçlü olanlar zayif olanlari yer, ezerdi. Yüce Allah bize kendimizden, soyunu sopunu, dogru sözlülügünü, eminligini, iffet ve nezâhetini bildigimiz bir peygamber gönderinceye kadar biz hep bu durum ve tutumda idik. O peygamber, bizim ve babalarimizin Allah'tan baska tapina geldigimiz tastan vesâireden yapilmis putlari birakarak Allah'in birligine inanmaya ve yalniz O'na ibadet etmeye bizi davet etti. Dogru söylemeyi, emaneti sahibine vermeyi, akraba ile ilgilenmeyi, komsularimizla iyi geçinmeyi, haramlardan, kan dökmekten vazgeçmeyi bize emretti. Bizi her türlü çirkin, yüz kizartici söz ve islerden, yalan söylemekten, yetim mali yemekten, iffetli kadinlara dil uzatmak ve iftira etmekten men ve nehyetti. Kendisine hiçbir seyi es, ortak kosmaksizin yalniz Allah'a ibadet etmemizi bize emretti. Ve yine bize namazi, zekâti, orucu de emretti. Biz ona inandik ve kendisini tasdik edip dogruladik. Onun Allah tarafindan getirdiklerine göre kendisine tabi olduk. Hiçbir seyi es, ortak kosmaksizin yalniz Allah'a ibadet ettik. Onun bize haram kildigi seyi haram, helâl kildigi seyi helâl bildik. Fakat kavmimiz üzerimize yürüyüp bizi yüce Allah'a ibadetten vazgeçirerek putlara taptirmak, dinimizden döndürmek, öteden beri serbestçe isleyegeldigimiz kötülükleri tekrar isletmek için türlü iskencelere ugrattilar. Onlar bize galebe çalip zulüm ve tazyikleri altinda ezmeye basladiklari, dinimizle aramiza girdikleri zaman, senin ülkene çikmak, siginmak zorunda kaldik. Seni baskalarina tercih ettik. Senin himayene can attik. Ey Hükümdar, bir, senin yaninda hiçbir zulme ve haksizliga ugramayacagimizi umuyoruz" (M. Asim Köksal, Islâm Tarih,i, Mekke Dönemi, IV. 191-192; bk. Ibn Hisâm, es-Sire, I, 356-362; Taberî Tarih, II, 225).

Konusmayi dikkatle dinleyen Necâsî, yanlarinda Kur'an'dan bir bölüm bulunup bulunmadigim sordu. Bunun üzerine Ca'fer, hicretlerinden hemen önce nazil olan Meryem Suresinin ilk otuzbes ayetini okudu. Rivayetlere göre, ayetleri gözyaslari içinde dinleyen Necâsî, bunlarin Hz. Musa ve Isa'nin getirdikleriyle ayni kaynaktan geldigini tasdik ederek, elçilere müminleri teslim etmeyecegini bildirdi. Amr'in, müslümanlarin Hz. Isa hakkinda çok kötü sözler kullandiklarini söyleyerek Necâsî'nin kararini degistirme çabasi da Ca'fer'in, "O, Allah'in kulu, resulu, ruhu ve O'nun, dünyadan ve erden geçerek Allah'a baglanmis bir bakire olan Meryem'e ilka ettigi kelimesidir" seklindeki cevabiyla yalnizca Necâsî'nin bu konudaki gerçegi kavramasina yaradi.

Habesistan muhacirleri uzun yillar hayatlarini burada huzur ve güven içinde sürdürdüler. Bu süre içinde basta Necâsî olmak üzere birçok kisinin müslüman olmasina vesile oldular. Bunlarin bir bölümü, Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden önce Mekke'ye geri döndü. Basta Ca'fer b. Ebî Tâlib olmak üzere büyük bölümü ise Hicret'ten sonra, Hayber'in fethi (H. 7/628) sirasinda Medine'ye gelerek müslümanlara katildi.

HABES ÜLKESINE ILK HICRETIN TARIHI VE ORAYA ILK HICRET EDENLER:
Nübüvvet'in besinci yilinda, Receb ayinda
1) Hz. Osman b. Affan, b. Ebil'As, b. Ümeyye
2) Hz. Osman'in zevcesi Hz. Rukayya bint-i Resulüllah
3) Ebu– Huzeyfe b. Utbe, b. Rebia, b. Abd. Sems
4) Ebu– Huzeyfe'nin zevcesi Sehle bint-i Suheyl, b. Amr
5) Zubeyr b. Avvam, b. Huveylid, b. Esed
6) Mus'ab b. Umeyr, b. Hasim, b. Abd. Menaf, b. Abduddar
7) Abdurrahman b. Avf b. Abd. Avf, b. Abd, b. Haris, b. Zühre
8) Ebu– Seleme b. Abdul'esed, b.. Hilal, b. Abdullah, b. ömer, b.Mahzum
9) Ebu Seleme'nin zevcesi ümmü Seleme bint-i Ebi Ümeyye, b. Mugire, b. Abdullah, b. ömer, b. Mahzum
10) Osman b. Mazun, b. Habib, b. Vehb, b. Huzafe, b. Cumah
11)Amir b. Rebia'el'Anzi
12)Amir b. Rebia'nin zevcesi Leyla bint-i Ebi Hasme
13) Eb– Sebre b. Ebu Rühm, b. Abdul'uzza'l'Amiri
14) Ebu Sabre'nin zevcesi: ümmü Külsum bint-i Suheyl b. Amr
I5) Hatip b. Amr, b. Abd sems
16) Süheyl b . Beyza
17) Abdullah b. Mes'ud
Dinlerinden döndürülmekten korkup dini bir vazife olarak , Kimi, yalniz basina, kimi, zevcesiyle,birlikte, Habes ülkesine hicret etmek üzere kimi, binitli, kimisi de, yaya olarak.Mekke'den, gizlice yola çiktilar. Bu, Islam'da, ilk hicret idi.

GARANIK HADISESl VE IÇ YÜZÜ
Resulullah Aleyhisselam bir gün Mekke'de Kabe de Necm suresini okumaga baslayip surenin ,son ve Secde ayeti olan 62. Ayetini okuduktan sonra, orada ,Secde etmis,orada bulunan yanindaki arkasindaki herkes,Müslümanlar, Peygamberimize uyarak secde etmis, cemeatten, secde etmeyen kimse kalmamistir.
Müsrikler, putlarinin adini isittikleri için,putlarina, tazim maksadiyla secde etmislerdi.Bu Habesistan'daki müslümanlara yanlis aksettirildi. Mekkeli Müsriklerin Müslüman olduklari zannedilerek bazi müslümanlar Habesistan'dan Mekke’ye geri dönmüslerdi.

Kaynak: Islam Tarihi
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Hicret edenler ve ecirleri: osman Kur'an-ı Kerim Fihristi 0 12-29-2008 19:24
Tarihte hicret: Hz. Ibrahim (a.s)' in hicreti osman Peygamberlerin Hayatı 0 12-29-2008 19:21
Mekkeden Medineye Hicret osman Resul-i Ekrem (S.a.v) Efendimiz Hayatı 0 12-29-2008 19:21
1915 van olayları CUMHUR Makaleler 1 12-27-2008 00:40
!Hicret Adlı Üyemiz Yetki! TÜRKER Forum Duyuruları 3 03-10-2008 16:06


WEZ Format +3. Şuan Saat: 08:25 - Tarih: 03-29-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.