Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=Soru Tartışma ve Anket PlatFormu=-- > İslami Sorularınız!! Sorularla Cevaplar!

İslami Sorularınız!! Sorularla Cevaplar! Dini Konular Hakkındaki Sorularınız Burda..

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 02-17-2009, 17:59
CUMHUR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
CUMHUR CUMHUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Özel Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 4,046
Standart Cuma namazından hutbe sonunda,neden daima nahl suresi 90.ayet okunur?

Cuma Namazında Hutbe sonunda , neden daima Nahl Suresi 90. Ayet okunur. İlk ve ne zaman ve kimin zamanında buna başlanılmıştır?



Bu ayet ilk defa Ömer bin Abdulaziz döneminde okunmaya başlanmış ve günümüze kadar bu şekilde okunmaya devam etmiştir.



Allah başkalarına adaleti, hatta adaletten de fazla olarak ihsanı, en güzel davranışı ve muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.



Bu âyet, iyiliğin ve fenalığın çeşitli derecelerini göstererek sağlıklı bir toplumun başlıca dayanaklarını zihinlere yerleştirmektedir. Dolayısıyla cuma namazında hutbenin sonunda okunup bu esasların hatırlatılması pek isabetlidir.



Özellikle bu âyetteki adalet ve ihsan kelimelerine çeşitli anlamlar veril*miş olup başlıcalan şunlardır:



a) Adalet kelime-i şehâdeti benimsemek, İhsan Al*lah'ın buyruklarını yerine getirmek, Allah rızâsı için gerektiğinde çeşitli maddî ve manevî sıkıntılara katlanmak.



b) Adalet insanın içiyle dışının bir olması, ihsan içi*nin dışından daha da temiz olması.



c) Adalet insaflı olmak, ihsan özveride bulun*mak.



d) Adalet kişinin Allah'a ortak koşmaktan sakınması, ihsan Allah'ı görür gi*bi ibadet etmesi ve kendisi için istediği iyilikleri başkaları için de istemesi.



e) Ada*let tevhid, ihsan tevhidde samimiyet. Ancak hemen bütün tefsirlerde yer alan ve bu âyeti "Kur'an'ın en kapsamlı âyeti" olarak gösteren rivayetlerin de işaret ettiği gibi buradaki adalet ve ihsan kavramlarının, yukarıda sıratanan anlamların hepsini kuşattığı, bununla birlikte sosyal içeriklerinin daha da önemli olduğu anlaşılmaktadır. Rügıb el-İsfahânî'nin "Adalet, iyiliğe karşı iyilik, kötülüğe karşı kötülük olmak üzere yapılana denk bir şekilde karşılık vermektir; ihsan ise iyiliğe daha fazlasıy*la, kötülüğe daha azıyla karşılık vermektir" şeklindeki tanımı İslâm âlimlerinin konuyla ilgili anlayışlarının bir özeti sayılabilir.



Sözlükte adalet, "Doğru hareket etmek, hakka ve hakikate göre hüküm ver*mek, eşit olmak, eşit kılmak" gibi mânalara gelen bir isim olup ahlâk ve hukuk te*rimi of arak "bireysel ve sosyal yapıda dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik esaslarına uygun şekilde davranmayı sağlayan bir erdem veya hukuk İlkesi" anla*mında kullanılır. Aynı kökten bir masdar-isim olan adi kelimesi, "adaletli" anla*mında Allah'ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri olarak da kullanılmaktadır. Ada*let Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerde genellikle "düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçe*ğe uygun hüküm verme, doğru yolu izleme, takvaya yönelme, dürüstlük, tarafsız*lık" gibi mânalarda kullanılmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'de kist kelimesi de yer yer ada*letin eş anlamlısı olarak geçmektedir. Bununla birlikte adalet daha soyut bir kav*ram olarak kullanılırken kist genellikle uygulamada hakkaniyeti ifade eder.



İslâm düşünürleri, kâinatın her alanında var olduğunu kabul ettikleri ve za*man zaman adi (adalet) kavramıyla da ifade ettikleri mükemmel nizamı, gerek her bir bireyin ahlâkî kişiliğinde, gerekse tabiatı gereği medenî varlıklar sayılan insan*ların birbirleri arasındaki münasebetlerinde yani toplumsal ve siyasal hayatta da bulunması zorunlu bir ilke olarak görmüşlerdir. Ahlâk kitaplarında bireyin ahlâkî kişiliğinin gelişmesi için gerekli görülen dört temel erdemin sonuncusu adalettir; haltii adalet erdemi, hikmet, şecaa! ve iffet şeklinde sıralanan diğer erdemleri de kuşatan bir fazilet olarak kabul edilir. Öte yandan, sosyal hayat, zorunlu olarak fertler arasında ortak münasebetler kurulmasıyla gerçekleşir. Ancak bu ilişkilerin, hem Allah'ın iradesine ve rızâsına hem de insanların iyiliğine uygun olarak sürdü*rülebilmesi İçin öngörülen şartların başında adalet gelir. Bu nedenle adalet, yalnız ahlâkî bir erdem değil, aynı zamanda hukukun da en temel ilkesi ve bütün yasa*larda gözetilmesi gereken amaçtır.



Adalet kavramı, aynı zamanda "eşitlik ve denklik' anlamını da içermektedir. Nitekim İslâm kültüründe eşitlik İlkesi genellikle adalet kavramıyla ifade edilmiş*tir. Ancak eşitlikte her zaman adalet olmayabilir. Meselâ "Çocuklarınıza verdikle*rinizde adaletli davranınız' anlamındaki hadiste adalet eşitli*ği ifade eder. Fakat genellikle sosyal adaleti emreden hükümlerde esas olan eşitlik değil dengedir. Çünkü insanlar gerek fiziksel gerekse zihinsel yetenekleri ve biri*kimleri bakımından farklı düzeylerde olduklarından böyle durumlarda eşitlikçi davranmak çok zaman haksızlık doğurur; hatta bazan eşitliğin ötesine geçmek (meselâ fedakârlık) adaletten de üstün bir erdem olabilir. Nitekim konumuz olan âyette adaletten sonra gelen ihsan kelimesi bunu açıkça göstermektedir.



Sözlükte "başkasına iyilik etmek" ve "yaptığını güzel yapmak" şeklinde kıs*men iki farklı anlam taşıyan ihsan, dinî ve ahlâkî bir kavram olarak "hayırlı bir işi bilerek ve en iyi şekilde yapma, Allah'a ihlâsla ibadet etme, başkalarına hak ettik*lerinden daha fazlasını verme" gibi anlamlarda kullanılır.



Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadislerde ihsan kavramı hem Allah'a hem de insanla*ra nispet edilmektedir. Allah'a nispet edildiğinde O'nun kusursuz yaratıcılığını veya kullarına lütufkârlığını, cömertliğini ifade eder. Ancak Hz. Peygamber'in "Allahım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlâkımı da güzel yap" anlamındaki duasında daha bariz olarak görüldüğü gibi özellikle Allah için kullanıldığında bu iki anlam arasında kesin bir farktan söz edilemez. Çünkü Allah'ın fillerinin gü*zelliği ve mükemmelliği aynı zamanda O'nun lütufkârlığıdır.



İhsanın insana nispet edildiği âyet ve hadislerde bu kavram yine iki bağlam*da kullanılır:



a) İhsan, kulun Allah'a karsı hissettiği derin saygı, bağlılık ve itaat ruhunu ve bu ruh halinin ürünü olan İyi davranışları kapsar. Hz. Peygamber'in, "Cibril hadi*si" diye bilinen hadiste geçen "İhsan, Allah'ı görür gibi ibadet etmendir; çünkü sen O'nu görmesen de O seni görmektedir" şeklindeki meşhur açıklaması bu bağlamdaki ihsanın en cüze! tanımı kabul edilmiştir. İhsanın bu kapsamı bilhassa takva terimiyle yakından ilgili görünmektedir. Nitekim çeşitli âyetlerde bu iki kavram semantik bir bağ*lantı içinde kullanılmıştır.



b) İkinci bağlamında ihsan, hilm erdeminden kaynaklanan bir anlayışla insa*nın, başta ana-babası olmak üzere başka insanlar karşısındaki sevgiye dayalı özve*rili tutumunu ifade eder. Nitekim çeşitli âyetlerde L'muhsinler" nitelemesiyle anı*lan müminlerin hüm ruhunu yansıtan bazı seçkin özelliklerine değinilmiş ve bu suretle ihsan kavramının içeriğine giren erdemlere de işaret edilmiştir. Bu erdem*lerin bazıları şunlardır: Öfkeye hâkim olma, affetme, hoşgörü, sabır işlerde aşırılıktan sakınma, ka*rarlılık ve cesaret tok gözlülük ve cömertlik .



Bilhassa konumuz olan âyetin "Muhakkak ki Allah adaleti ve ihsanı emre*der..." mealindeki bölümü münasebetiyle tefsir kitaplarının yanında ahlâk ve ta*savvuf kitaplarında da ihsan kavramı üzerinde önemle durulmuştur. Taberî adeti hilâfına, bu âyetteki adaleti "kelime-i tevhîd", ihsanı ise "Allah'ın emir ve yasak*larına uymak, zorluklara katlanmak hususunda gösterilen sabır" şeklindeki sınırla*yıcı görüşü tercih eder görünmekle birlikte onun da kaydettiği gibi bu âyetin "İyilik ve kötülük konusunda Kur'an'ın en kapsamlı âyeti" olduğu yönün*deki görüş, ilk dönemlerden itibaren birçok müfessir ile diğer âlimler tarafından benimsenmiştir. Sonuç olarak literatürde ihsan konusunda yapılan açıklamaları dikkate alarak bu terimi, "insanın, hem Allah'a hem de yakın ve uzak çevresine, bütün insanlara, hatta tabiata karşı yaklaşımında, tutum ve davranışlarında adalet ölçüsünün, farz ve vacip sınırlarının da ötesine geçerek imkân ve kabiliyetlerine göre kulluğun, özverinin ve erdemin nicelik ve nitelik olarak en yüksek seviyesi*ne ulaşması" anlamına gelecek şekilde tanımlamak mümkündür. İh*san mutlak bir görev olmamakla birlikte adaletten de ileri bir erdemdir. Buna kar*şılık toplumsal hayatta adalet ihsandan daha önemli ve önceliklidir; çünkü İsiâm bilginlerinin sık sık tekrar ettiği gibi "yer ve göklerin düzeni adaletle kaimdir" Bu yüzden Hz. Peygamber, "Hüküm verirken adaletli olanlar, ai*lesine karşı ve yönetimi altında bulunanlar hakkında âdil davrananlar, kıyamet gü*nünde nurdan minberler üzerindedirler" buyurarak adaletin Allah nezdindeki de*ğerine işaret etmiştir.



"Hayasızlık" diye çevirdiğimiz fahşâ kelimesi, aynı kökten gelen "fuhuş" kelimesiyle eş anlamlı olup çirkin sözler ve fiiller için kullanılır. Daha genel bir ifadeyle fahşâ, başta zina olmak üzere edep, haya ve iffete aykırı her türlü söz ve davranışı ifade eder. "Kötülük" diye çe*virdiğimiz münker İse genellikle mâruf kavramının zıddı olarak "aklın ve sağ du*yunun çirkin bulduğu, erdemli toplumun yadırgadığı tutum ve davranışlar" anla*mına gelir.



Fahreddin er-Râzî'nin de ifade ettiği gibi "Bu âyette Allah Teâlâ yükümlülükle ilgili farz ve nafile mahiyetindeki ilkeleri; keza ahlâk ve âdaba dair genel ve özel konuları bir araya getirmiştir." Yine aynı müfessire göre bu âyet, Kur'an'ı "her konuda (yani insanlığın muhtaç olduğu ve ilâhî bir aydın*latma olmadan ulaşamayacağı helâl-haram, sevap-ceza konularında) açıklama ge*tiren bir rehber" olarak tanıtan bir önceki âyetin tasdiki mahiyetindedir. Çünkü bu âyetin buyruğuna uyarak her durumda adaletli olan, gerektiğinde özveride buluna*bilen, yakınlarına cömertçe iyilik eden; bunun yanında epesizlik ve hayâsızlıktan, kötülük ve çirkinliklerden, saldırgan davranışlardan uzak duran insan, aslında bu suretle ruhunun yükselişi için gerekli olan iyilikleri yapar ve kötülüklerden uzak durur hale gelmiş demektir.



Özellikle bu âyetteki adalet ve ihsan kelimelerine çeşitli anlamlar veril*miş olup başlıcalan şunlardır:



a) Adalet kelime-i şehâdeti benimsemek, İhsan Al*lah'ın buyruklarını yerine getirmek, Allah rızâsı için gerektiğinde çeşitli maddî ve manevî sıkıntılara katlanmak.



b) Adalet insanın içiyle dışının bir olması, ihsan içi*nin dışından daha da temiz olması.



c) Adalet insaflı olmak, ihsan özveride bulun*mak.



d) Adalet kişinin Allah'a ortak koşmaktan sakınması, ihsan Allah'ı görür gi*bi ibadet etmesi ve kendisi için istediği iyilikleri başkaları için de istemesi.



e) Ada*let tevhid, ihsan tevhidde samimiyet. Ancak hemen bütün tefsirlerde yer alan ve bu âyeti "Kur'an'ın en kapsamlı âyeti" olarak gösteren rivayetlerin de işaret ettiği gibi bu*radaki adalet ve ihsan kavramlarının, yukarıda sıratanan anlamların hepsini kuşat*tığı, bununla birlikte sosyal içeriklerinin daha da önemli olduğu anlaşılmaktadır. Rügıb el-İsfahânî'nin "Adalet, iyiliğe karşı iyilik, kötülüğe karşı kötülük olmak üzere yapılana denk bir şekilde karşılık vermektir; ihsan ise iyiliğe daha fazlasıy*la, kötülüğe daha azıyla karşılık vermektir" şeklindeki tanımı İslâm âlimlerinin konuyla ilgili anlayışlarının bir özeti sayılabilir.



Sözlükte adalet, "Doğru hareket etmek, hakka ve hakikate göre hüküm ver*mek, eşit olmak, eşit kılmak" gibi mânalara gelen bir isim olup ahlâk ve hukuk te*rimi of arak "bireysel ve sosyal yapıda dirlik ve düzenliği, hakkaniyet ve eşitlik esaslarına uygun şekilde davranmayı sağlayan bir erdem veya hukuk İlkesi" anla*mında kullanılır. Aynı kökten bir masdar-isim olan adi kelimesi, "adaletli" anla*mında Allah'ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri olarak da kullanılmaktadır. Ada*let Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerde genellikle "düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçe*ğe uygun hüküm verme, doğru yolu izleme, takvaya yönelme, dürüstlük, tarafsız*lık" gibi mânalarda kullanılmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'de kist kelimesi de yer yer ada*letin eş anlamlısı olarak geçmektedir. Bununla birlikte adalet daha soyut bir kav*ram olarak kullanılırken kist genellikle uygulamada hakkaniyeti ifade eder.



İslâm düşünürleri, kâinatın her alanında var olduğunu kabul ettikleri ve za*man zaman adi (adalet) kavramıyla da ifade ettikleri mükemmel nizamı, gerek her bir bireyin ahlâkî kişiliğinde, gerekse tabiatı gereği medenî varlıklar sayılan insan*ların birbirleri arasındaki münasebetlerinde yani toplumsal ve siyasal hayatta da bulunması zorunlu bir ilke olarak görmüşlerdir. Ahlâk kitaplarında bireyin ahlâkî kişiliğinin gelişmesi için gerekli görülen dört temel erdemin sonuncusu adalettir; haltii adalet erdemi, hikmet, şecaa! ve iffet şeklinde sıralanan diğer erdemleri de kuşatan bir fazilet olarak kabul edilir. Öte yandan, sosyal hayat, zorunlu olarak fertler arasında ortak münasebetler kurulmasıyla gerçekleşir. Ancak bu ilişkilerin, hem Allah'ın iradesine ve rızâsına hem de insanların iyiliğine uygun olarak sürdü*rülebilmesi İçin öngörülen şartların başında adalet gelir. Bu nedenle adalet, yalnız ahlâkî bir erdem değil, aynı zamanda hukukun da en temel ilkesi ve bütün yasa*larda gözetilmesi gereken amaçtır.



Adalet kavramı, aynı zamanda "eşitlik ve denklik" anlamını da içermektedir. Nitekim İslâm kültüründe eşitlik İlkesi genellikle adalet kavramıyla ifade edilmiş*tir. Ancak eşitlikte her zaman adalet olmayabilir. Meselâ "Çocuklarınıza verdikle*rinizde adaletli davranınız" anlamındaki hadiste adalet eşitli*ği ifade eder. Fakat genellikle sosyal adaleti emreden hükümlerde esas olan eşitlik değil dengedir. Çünkü insanlar gerek fiziksel gerekse zihinsel yetenekleri ve biri*kimleri bakımından farklı düzeylerde olduklarından böyle durumlarda eşitlikçi davranmak çok zaman haksızlık doğurur; hatta bazan eşitliğin ötesine geçmek (meselâ fedakârlık) adaletten de üstün bir erdem olabilir. Nitekim konumuz olan âyette adaletten sonra gelen ihsan kelimesi bunu açıkça göstermektedir.



Sözlükte "başkasına iyilik etmek" ve "yaptığını güzel yapmak" şeklinde kıs*men iki farklı anlam taşıyan ihsan, dinî ve ahlâkî bir kavram olarak "hayırlı bir işi bilerek ve en iyi şekilde yapma, Allah'a ihlâsla ibadet etme, başkalarına hak ettik*lerinden daha fazlasını verme" gibi anlamlarda kullanılır.



Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadislerde ihsan kavramı hem Allah'a hem de insanla*ra nispet edilmektedir. Allah'a nispet edildiğinde O'nun kusursuz yaratıcılığını veya kullarına lütufkârlığını, cömertliğini ifade eder. Ancak Hz. Peygamber'in "Allahım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlâkımı da güzel yap" anlamındaki duasında daha bariz olarak görüldüğü gibi özellikle Allah için kullanıldığında bu iki anlam arasında kesin bir farktan söz edilemez. Çünkü Allah'ın fillerinin gü*zelliği ve mükemmelliği aynı zamanda O'nun lütufkârlığıdır.



İhsanın insana nispet edildiği âyet ve hadislerde bu kavram yine iki bağlam*da kullanılır:



a) İhsan, kulun Allah'a karsı hissettiği derin saygı, bağlılık ve itaat ruhunu ve bu ruh halinin ürünü olan İyi davranışları kapsar. Hz. Peygamber'in, "Cibril hadi*si" diye bilinen hadiste geçen "İhsan, Allah'ı görür gibi ibadet etmendir; çünkü sen O'nu görmesen de O seni görmektedir" şeklindeki meşhur açıklaması bu bağlamdaki ihsanın en cüze! tanımı kabul edilmiştir. İhsanın bu kapsamı bilhassa takva terimiyle yakından ilgili görünmektedir. Nitekim çeşitli âyetlerde bu iki kavram semantik bir bağ*lantı içinde kullanılmıştır.



b) İkinci bağlamında ihsan, hilm erdeminden kaynaklanan bir anlayışla insa*nın, başta ana-babası olmak üzere başka insanlar karşısındaki sevgiye dayalı özve*rili tutumunu ifade eder. Nitekim çeşitli âyetlerde L'muhsinler" nitelemesiyle anı*lan müminlerin hüm ruhunu yansıtan bazı seçkin özelliklerine değinilmiş ve bu suretle ihsan kavramının içeriğine giren erdemlere de işaret edilmiştir. Bu erdem*lerin bazıları şunlardır: Öfkeye hâkim olma, affetme, hoşgörü, sabır. işlerde aşırılıktan sakınma, ka*rarlılık ve cesaret tok gözlülük ve cömertlik .



Bilhassa konumuz olan âyetin "Muhakkak ki Allah adaleti ve ihsanı emre*der..." mealindeki bölümü münasebetiyle tefsir kitaplarının yanında ahlâk ve ta*savvuf kitaplarında da ihsan kavramı üzerinde önemle durulmuştur. Taberî adeti hilâfına, bu âyetteki adaleti "kelime-i tevhîd", ihsanı ise "Allah'ın emir ve yasak*larına uymak, zorluklara katlanmak hususunda gösterilen sabır" şeklindeki sınırla*yıcı görüşü tercih eder görünmekle birlikte onun da kaydettiği gibi bu âyetin "İyilik ve kötülük konusunda Kur'an'ın en kapsamlı âyeti" olduğu yönün*deki görüş, ilk dönemlerden itibaren birçok müfessir ile diğer âlimler tarafından benimsenmiştir. Sonuç olarak literatürde ihsan konusunda yapılan açıklamaları dikkate alarak bu terimi, "insanın, hem Allah'a hem de yakın ve uzak çevresine, bütün insanlara, hatta tabiata karşı yaklaşımında, tutum ve davranışlarında adalet ölçüsünün, farz ve vacip sınırlarının da ötesine geçerek imkân ve kabiliyetlerine göre kulluğun, özverinin ve erdemin nicelik ve nitelik olarak en yüksek seviyesi*ne ulaşması" anlamına gelecek şekilde tanımlamak mümkündür. İh*san mutlak bir görev olmamakla birlikte adaletten de ileri bir erdemdir. Buna kar*şılık toplumsal hayatta adalet ihsandan daha önemli ve önceliklidir; çünkü İsiâm bilginlerinin sık sık tekrar ettiği gibi "yer ve göklerin düzeni adaletle kaimdir" Bu yüzden Hz. Peygamber, "Hüküm verirken adaletli olanlar, ai*lesine karşı ve yönetimi altında bulunanlar hakkında âdil davrananlar, kıyamet gü*nünde nurdan minberler üzerindedirler" buyurarak adaletin Allah nezdindeki de*ğerine işaret etmiştir.



"Hayasızlık" diye çevirdiğimiz fahşâ kelimesi, aynı kökten gelen "fuhuş" kelimesiyle eş anlamlı olup çirkin sözler ve fiiller için kullanılır. Daha genel bir ifadeyle fahşâ, başta zina olmak üzere edep, haya ve iffete aykırı her türlü söz ve davranışı ifade eder. "Kötülük" diye çe*virdiğimiz münker İse genellikle mâruf kavramının zıddı olarak "aklın ve sağ du*yunun çirkin bulduğu, erdemli toplumun yadırgadığı tutum ve davranışlar" anla*mına gelir.



Fahreddin er-Râzî'nin de ifade ettiği gibi "Bu âyette Allah Teâlâ yükümlülükle ilgili farz ve nafile mahiyetindeki ilkeleri; keza ahlâk ve âdaba dair genel ve özel konuları bir araya getirmiştir." Yine aynı müfessire göre bu âyet, Kur'an'ı "her konuda (yani insanlığın muhtaç olduğu ve ilâhî bir aydın*latma olmadan ulaşamayacağı helâl-haram, sevap-ceza konularında) açıklama ge*tiren bir rehber" olarak tanıtan bir önceki âyetin tasdiki mahiyetindedir. Çünkü bu âyetin buyruğuna uyarak her durumda adaletli olan, gerektiğinde özveride buluna*bilen, yakınlarına cömertçe iyilik eden; bunun yanında epesizlik ve hayâsızlıktan, kötülük ve çirkinliklerden, saldırgan davranışlardan uzak duran insan, aslında bu suretle ruhunun yükselişi için gerekli olan iyilikleri yapar ve kötülüklerden uzak durur hale gelmiş demektir.



Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:III/380-383.



alıntı...................
__________________
Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem...
Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşduran bir köprüdür
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 04-19-2009, 20:07
elanur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
elanur elanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Mesajlar: 64
Standart

ALLAH c.c razı ve hoşnut olsun inş
__________________
MeVLaM GöReLiM NeYLeR NeYLeRSe GüZeL EYLeR
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Namazda okunan ayet ve duaların manasını bilmemenin hükmü nedir? CUMHUR Namaz 0 07-12-2008 13:17
İnsan Beklemediği Bir Anda Ölebilir (ayet) WebM@ster Ahiret ve Kıyamet 0 07-02-2008 21:22
Yatarken dua ve sure okunur mu ? TÜRKER İslami Sorularınız!! Sorularla Cevaplar! 0 05-27-2008 03:55


WEZ Format +3. Şuan Saat: 03:30 - Tarih: 05-14-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.