Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=EDEBİYAT ve KÜLTÜR=-- > Makaleler

Makaleler Fikirler,Düşünceler..Tezler..

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 03-26-2011, 20:48
CUMHUR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
CUMHUR CUMHUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Özel Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 4,046
Standart Akif’in Kur'an Meali Kahire’de niçin yakıldı?

İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif Ersoy’un Kahire’de yazdığı ‘Kur’an-ı Kerim tercümesi’nin sırrını bilen 5 kişiden biri olan Ali İhsan Okur, mealin niçin yakıldığını anlattı.

Akif’in tercümesi Kahire’de niçin yakıldı?

Ölümünün 70. yılında İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif Ersoy’un Kahire’de yazdığı ‘Kur’an-ı Kerim tercümesi’nin sırrını bilen 5 kişiden birisi olan Ali İhsan Okur, 45 yıl önce yaşananları gazetemize anlattı. Yıllardır tartışma konusu olan ‘Akif’in Kur’an tercümesi’, 1961 yılında Kahire’de 5 kişinin huzurunda bir evde yakılıyor. Yakılmasının nedeni ise Akif’in ölmeden önce yakılmasına yönelik vasiyeti. 5 kişilik heyette bulunanlardan bugün hayatta olan iki kişi, El-Ezher’de eğitim alıp Ankara İlahiyat’tan emekli olan Ali İhsan Okur ile İKÖ Genel Sekreteri Ekmelettin İhsanoğlu. Osman Saraç, İsmail Hakkı Şengüler ve İbrahim Sabri Efendi hayatta değil.

Ali İhsan Okur’un ‘Akif’in Tercümesi’ ile yolunu kesiştiren süreç, onun Mehmet İhsan Efendi ile tanışmasıyla başlıyor. İhsan Efendi, bugün İKÖ Genel Sekreteri olan Ekmelettin İhsanoğlu’nun babası. Okur’un anlattıklarına göre, 1924 yılında İhsan Efendi ile Mehmet Akif, aynı gemiyle İstanbul’dan Kahire’ye geliyorlar. İhsan Efendi’nin geliş amacı eğitim almak, Akif’in düşüncesi ise zihnini rahatlatmak. İhsan Efendi, El Ezher’de eğitimini tamamlayıp Kral Faruk’un sarayında Darul Mahfuzat denilen bölümde Osmanlıca tarih belgelerini Arapçaya tercüme ile görevlendiriliyor. Aynı zamanda Vakıflar Bakanlığı’na bağlı olan Sultan 1. Mahmut tarafından Kahire’de yaptırılan öğrenci yurdunda hem müderris hem de idareci olarak tayin ediliyor. Ali İhsan Okur, Kahire’ye gidince o yurda kaydoluyor. Ve İhsan Efendi ile tanışıyor. Uzun yıllar, onun ilim ve maneviyatından faydalanıyor. İhsan Efendi, 1961 yılının Temmuz ayında vefat ediyor.

Akif’in vasiyeti

Bu tarihi bilgileri veren Ali İhsan Okur, yıllarca konuşulan Mehmet Akif’in Kur’an tercümesi ile ilgili sırrı bütün detayları ile anlatıyor. Anlatılanlara göre, Mehmet Akif Kahire’ye gelmeden önce büyük alim Elmalılı Hamdi Yazır ile aralarında bir anlaşma yapıyorlar. Bu anlaşmaya göre, Mehmet Akif Kur’an’ı Kerim’in tercümesini kaleme alacak, Elmalılı ise tefsir yazacak. Gemiyle Kahire’ye gelen Mehmet Akif’in tercümeyi 4-5 yıllık bir çalışma sonucunda tamamladığını söyleyen Okur, ancak o sıralarda hastalanınca, yol arkadaşı ve dostu İhsan Efendi’ye yazdığı tercümeyi teslim ediyor. Akif, İhsan Efendi’ye tercümeyi verirken vasiyetini de açıklıyor. Okur, “Akif, hastalanıp Türkiye’ye dönmeye karar verince demiş ki, (Hocam Kur’an-ı Kerim’in tercümesi bu. 4-5 yıldır ben buna göz nuru döktüm. Ağladım, gözyaşı döktüm. Ama, ben bunu yakmak istiyorum. Sebebi de şu: Türkiye’de ezanlar Türkçe’ye çevrildi. Allahüekber yerine tanrı uludur diye ezanlar okunuyor. Ayrıca namazda da Kur’an-ı Türkçe okutma fikri ve düşüncesi var. Dolayısıyla, ben bu tercümeyi alıp Türkiye’ye götürürsem benden alıp derler ki, ‘Mehmet Akif’in tercümesi üzerine tercüme olamaz. Biz bunu namazda Arapça Kur’an-ı Kerim yerine Türkçe okutalım. Böyle kararlaştırılır. İbadet de, Türkçe’ye çevrilir. Onun için ben yakmak istedim. Ama o kadar göz nuru döktüğüm için yakamadım. Şimdi ben bu tercümeyi size, teslim ediyorum. Türkiye’den iyileşip dönersem tekrar alırım. Ama gelemez ölürsem siz bu tercümeyi yakacaksınız, bu vasiyetimdir” diyor.

Tercüme İhsan Efendi’de

Bu konuşmanın ardından tercümenin İhsan Efendi’ye geçtiğini söyleyen Okur, Mehmet Akif’in 1936 yılında İstanbul’da vefat etmesinin ardından Milli Eğitim Bakanlığı’nın tercümenin bittiği duyumları üzerine Kahire’ye bir heyet gönderdiğini anlatıyor. İhsan Efendi ile görüşen heyet, tercümenin vasiyet gereği yakıldığı cevabı alıp Türkiye’ye eli boş dönüyor. 1954 yılında Türkiye’den bir milletvekili Kahire’ye tercümeyi getirmesi için tekrar gönderiliyor. Ama o da, İhsan Efendi’den tercümeyi almayı başaramıyor.

Mehmet İhsan Efendi, 1961 yılında vefat ediyor. Okur’a göre, vefatından önce de 17-18 yaşlarında olan oğlu Ekmelettin’e tercümeyi teslim ediyor ve “ Bu bana, Mehmet Akif’ten yakmam için vasiyet edildi. Ama yakamadım. Ben öldüğümde sen bunu yakacaksın’ diyor.

Vasiyet yerine getiriliyor

İhsan Efendi’nin vefatından iki-üç ay geçtikten sonra Kahire’de yaşayan Osmanlı’nın son Şeyhülislamlarından büyük alim Mustafa Sabri Efendi’nin İskenderiye’de Türkçe eğitimi veren oğlu İbrahim Sabri Efendi bulunduğu şehirden gelip Kahire’de Ekmelettin ile görüşüyor. Okur’a göre büyük bir alim olan İbrahim Efendi’nin Akif’in tercümesinin İhsan Efendi’de olduğundan haberi vardı.

Okur, tercümenin nasıl yakıldığını ise şöyle anlatıyor: Ekmelettin ile İbrahim Sabri Efendi’nin rülo halindeki kağıtlara yazılmış tercümeyi alıp benim kaldığım yurda uğruyorlar. Yurttan beni, Emin Saraç Hocaefendi’nin küçük kardeşi Osman Saraç’ı alıyorlar. Osman Saraç, Adalet Partisi’nin milletvekilliğini de yapmıştır. Dört kişi taksiyle İsmail Hakkı Şengüler beyin evine gittik. O da öğrenciydi. Abbasiye diye bir yerde oturuyordu. Ailesi ile birlikte kalıyordu. Çay kahve faslından sonra İbrahim Bey, geliş maksadını açıkladı. Burada bir emanet var. Mehmet Akif’in tercümesi elimizde. Onun vasiyeti gereği, bu tercümenin yakılması gerekiyor. Bunun için senin evini uygun gördük dedi. İsmail Bey de tamam dedi.

İsmail Beyin evinin banyosunda bir leğenin içerisine o kağıtlar konuldu. O yanarken benim de içim yanıyordu. Böyle bir şeyi şahsen istemiyordum. İbrahim Sabri Efendi başımızda diyor ki, “Bu ateş atideki (gelecekteki) bir yangını söndürecek.” Yalnız ben çok üzgündüm. Bir şey yapamıyoruz. Dikkatim devamlı o kağıtların üzerinde oldu.

Tercümenin kopyası da yandı

Bu olay 5 kişinin huzurunda gerçekleştirildi. Açıp bakma imkanı hiç olmadı. Yalnız kağıtlar döküldüğünde orada İhsan Efendi’nin yazısını gördüm. Ben, onun yazısını taklit etmek için uğraşırdım. Çok nefis yazısı vardı. Biz rika diyoruz. Osmanlıca sanırım talik yazısı diyorlar. Kur’an-ı kerim yazısı da mükemmeldi. Onun yazı karakterini çok iyi tanır ve bilirim. O kağıtlar leğenin içindeki kağıtları oradaki arkadaşlardan birisi hava alması için karıştırırken dikkatimi rulolardaki o güzel yazılara takıldı. Hiç gözümü ayıramadım. Yazıların çoğu, İhsan Efendi’nin yazısı idi. İsmail Hakkı Bey sonra orada bir de ciltli kitap vardı dedi. Demek ki ben ciltliye bakamamışım. Üzüldüğüm için dikkatimi sadece yananlar çekmişti.

Ateşte İhsan Efendi’nin yazılarını görünce aklıma şöyle bir fikir geliyor. Rahmetli Akif tercümeyi kendisine teslim ettiğini ve yakılmasını vasiyet ettiğine göre, bu emaneti yerine getirmesi gerekiyordu. Takva ehli olduğu için bunu yerine getirmemezlik yapamazdı. Galiba düşündü ki, ben bu Akif’in tercümesini yakayım. Yakmadan önce kendi yazımla başka kağıtlara çekeyim. Akif’in getirmiş olduğunu emaneti yakayım. Ben de böylece zimmetimi kurtarmış olabilirim diye düşünmüş olabilir. Böylece, Akif’in vasiyetini yerine getirmiş olabilir. Yakmadan önce kopyasını almış olabilir. Ama bugün neticede her ikisi de yanmıştır. Kül olup gitmiştir.

Tercüme bugün olsaydı

5 kişinin huzurunda gerçekleştirilen yakma işlemi sonunda İbrahim Sabri Efendi’nin bu sırrın şahitler arasında kalmasını istediğini söyleyen Okur, bu sırrı saklamak için yemin edilmediğini kaydetti. Ancak 1995’li yıllarda İsmail Hakkı Şengüler’in yazdığı kitapta bunu açıkladığını belirten Okur, “İsmail Hakkı Bey’e niçin böyle bir şey yaptığını sordum.

O da şu cevabı verdi: Ben bunu çok düşündüm. Biz yakılış şeklini ve gerçeği ortaya koymazsak, birisi bir meal tercüme edecek. Akif’in tercümesi diye ondan para kazanacak. Böylece biz vebalde kalacağız. Ben de düşündüm. Gerçekten öyle. Çünkü tercüme piyasasında neler dönüyor. O günden sonra herkese doğruyu anlattım” dedi.

İlahiyatçı Ali İhsan Okur, tercüme bugüne ulaşsaydı en değerli tercüme olacağını söyleyerek, “Çok büyük bir değeri olurdu. Çünkü Rahmetli Akif, coşkulu bir insandı. Kahire’de hep Kur’an-ı Kerime tam manasıyla aşık bir insan olduğunu işittik. İşte o Akif’in tercümesi bugün olsaydı, çok büyük ilmi değeri olurdu. Ve gerçekten, belki de birinci sınıf Kur’an-ı Kerim meali kabul edilirdi” dedi.

alıntı.....
__________________
Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem...
Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşduran bir köprüdür
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
İlk Vahy’in Gelişi osman Resul-i Ekrem (S.a.v) Efendimiz Hayatı 0 12-28-2008 14:21
Hadislerin Diliyle Kur’an samet Tecvid ve Kıraat 1 09-29-2008 00:15
Bir Kur'an Meali üzerine Mülahazalar CUMHUR Kur'an-ı Kerim 1 09-28-2008 03:19
Kur’an’a göre İblis’in isyanı nasıl olmuştur TÜRKER Şeytan 0 05-14-2008 13:17
Gül kokarsın sen Medine’m kutlu Şiirler 0 02-09-2008 17:01


WEZ Format +3. Şuan Saat: 00:25 - Tarih: 04-30-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.