Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=Genel Dini Bölüm=-- > Başörtüsü

Başörtüsü Baş Örtüsü Tesettür Genel Bilgilendirme Konuları..

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 05-11-2012, 00:53
mehtap - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
mehtap mehtap isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Çalışkan Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2009
Mesajlar: 1,375
Standart Takva Elbisesi Giyinmek.

Ebû» Zerr (r.a.) Rasû»lullah (s.a.s.)’ın kendisine şöyle dediğini nakletmiştir: “Nerede olursan ol, Allah’tan ittika et. (Ona karşı saygısızlıktan sakın). İşlediğin bir kötülüğün arkasından hemen bir iyilik yap ki, onu yok etsin. İnsanlara güzel ahlâkla muamele et." (Tirmizi, el-Birr ve’s-Sıla, 55)



Bu hadisde dikkatimizi çeken ilk şey “ittikâ" (sakınmak) kelimesidir. Kur’an’da sık geçen“ takva" kelimesi de aynı kökten gelmekte ve çoğunlukla Türkçeye, "Allahtan korkmak" şeklinde çevrilmektedir. Halbuki, kelimenin kökünde yer alan, sakınmak, çekinmek, korunmak anlamlarının, Allah’a karşı saygısızlık etmekten, günah işlemekten, haramlara düşmekten çekinmek ve korunmak olarak anlaşılması daha uygundur. Çünkü,“kâfirler için hazırlanan Cehennemden korunmamızı," ifade eden ayette de aynı kelime yer almıştır. (Bakara,131) Kur’an’da müttakilerin özellikleri sayılırken, bunların, Allah’ın buyruklarını yerine getiren ve haramlardan sakınan kimseler olduğu anlaşılmaktadır. (Bakara, 177) Ayrıca birçok ayette “takva" bizatihi iyilik olarak takdim edilmiştir. “En hayırlı azık takvadır."(Bakara,197) “İyilik ve takva üzere yardımlaşmak..." (Maide, 2) esastır. “Takvaya en uygun olan adaletli olmaktır." (Maide, 8 ) ve“Allah müttakîlerin dostudur." (Casiye, 19)

Nerede ve ne durumda olunursa olunsun, Allaha karşı saygılı olmak ve O’nun emirlerini ihlal etmekten sakınmak müttakilerin özelliğidir. Hz. Peygamber’in “ihsan" mertebesi olarak tarif ettiği, (Müslim, İman, 1) Allah’ı görüyormuşcasına kulluk etmek de böyle bir şeydir. Her şeyi gören, bilen, işiten ve bütün gizliliklere vakıf olan bir Yaratıcı’ya inanmanın doğal sonucu budur. Hangi görev ve statüde bulunursa bulunsun, sürekli Cenab-ı Hakk’ın gözetim ve denetiminde olduğunu bilen bir müminin, bilerek günah işlemesi ve günahında ısrar etmesi kolay değildir. İşte bu duyarlılık içinde olan bir müminden kimseye zarar gelmez. Gerçek dindarlardan zarar gelmeyeceği kanaati, böyle kimselerin sürekli bir nefs muhasebesi (otokontrol) içinde bulunmalarından dolayıdır. Halbuki bu duyarlılığa sahip olmayan, haram-helal ve hesap endişesi taşımayan bir kimsenin nasıl tehlikeli olabileceği, ecdadımız tarafından, “kork Allah’tan korkmayandan" atasözüyle veciz bir şekilde ifade edilmiştir.

İnsanın günah işlemekten masû»n olmadığını dikkate alan sevgili Peygamberimiz, bunun da çaresini göstermiş, yapılan bir yanlışın ardından onu unutturacak ve izini silecek bir iyiliğin yapılmasını tavsiye etmiştir. Çünkü Cenab-ı Hak, “iyiliklerin kötülükleri yok edeceğini" (Hud,114) bildirmektedir. “... Kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlar, güzel sona ulaşacak olanlardır." (Ra’d, 22) Yarattığı kulunun zaaflarını ve günah işleme potansiyelini iyi bilen Yüce Allah, bu yüzden tevbe kapısını sürekli açık bırakmıştır. Önemli olan hatayı ve yanlışı farkedip vazgeçmek, bunu telafi edecek iyiliklere yönelmektir. İyi Müslüman, iyiliği çok olan, mizanda sevabı ağır basan Müslümandır. (Kâria, 6-7) Esas olan, “hatasız kul olmaz" fehvasınca (sözü gereğince) sıfırlanamayan hataların asgariye indirilmeye çalışılmasıdır. İyiliklerin, güzelliklerin çoğaldığı bir dünyada, kötülükler kimseye zarar veremeyecek bir marjinalliğe itilebilir. Şeytanı tamamen işsiz-güçsüz bırakmayacak kadar bir kötülüğün kolayca kontrol altında tutulabileceği aşikârdır. Bunun yolu da, yapılan bir yanlışa birkaç misli doğruyla karşılık vermek, işlenen bir günahı, iyilik ve sevap yağmuruyla silip süpürmektir.

“Allah katında en değerli olanların en müttakî insanlar olduğunu" (Hucurat, 13) dikkate alan sevgili Peygamberimiz, ashabına da bu doğrultuda tavsiyelerde bulunmuştur. Bir gün yanına gelen birisi, “Ey Allah’ın elçisi! Ben yolculuğa çıkıyorum, beni azıklandır (bana hayır duada bulun) dedi. Allah Rasû»lü, “Allah seni takva ile azıklandırsın" buyurdu. Adam, daha fazlasını isteyince, Hz. Peygamber, “Allah seni bağışlasın" dedi. Adam, “Anam babam sana feda olsun, biraz daha artır" deyince Peygamber Efendimiz, “Nerede olursan ol, Allah sana hayrı kolaylaştırsın" duasıyla karşılık verdi. (Tirmizi, Daavât,45)

Müttakî insanlar Allah’ın dostlarıdır. Cenab-ı Hak bunları “evliyası" olarak nitelendirmiştir: “İyi bilin ki, Allahın dostlarına (evliyasına) korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir." (Yunus, 62) Bir sonraki ayet bu dostların kimler olduğunu bize şöyle açıklıyor: “Onlar iman edip takvas ahibi olanlardır." (Yunus, 63) Demek ki, Allahın velisi olmak için, olağanüstü özellikler veya seçilmiş olmak gerekmiyor. Gökte uçmak, denizde yürümek, herkesin kalbini okumak gibi fantezilere de ihtiyaç yok. İman edip salih amelde bulunmak, yani müttakî olmak, Allah’ın dostu olmak için yeterlidir. Bu ilke Allah Rasû»lüi çin de geçerlidir. Onun için Hz. Aişe birgün sevgili eşini ararken onu secde hâlinde, “Ya Rabbi! Nefsime takva duygusunu ver, onu temizle, onu temizleyenlerin en hayırlısı Sensin. Sen nefsimin velisi (yetkilisi) ve mevlasısın. (sahibi)" şeklinde dua ederken bulmuştu. (A.b. Hanbel, Müs-ned, 6/209)

Hadisimizin son cümlesi, insanlarla ilişkimizde güzel ahlâkı esas almamızı, yani onlara güzel davranmamızı tavsiye etmektedir. Takva sahibi olmanın doğal sonucu budur. Kişinin kendi hâlinde iyi bir insan olması, münzevî bir hâlde Allah’a karşı görevlerini yerine getiriyor olması yeterli değildir. Allah’a olan itaat ve saygısını toplum içinde de göstermesi şarttır. Bu da, diğer insanlarla ilişkisinde ortaya çıkacaktır. Çünkü kişi, orada cömertliğini, yardımseverliğini gösterecek, öfkesini yenmeyi, insanları affetmeyi orada öğrenecektir. Sabrı, sevgiyi, paylaşmayı, dayanışmayı, orada hayata geçirecektir. Onun için takvanın, yani iyi Müslüman olmanın gerçek ölçüsü dağ başında değil, toplumsal hayatta ortaya çıkar.

Peygamber Efendimiz, kendisine sorulan, "Müminin Cennete girmesine en çok vesile olan şey nedir." sorusuna, "Takva ve güzel ahlâk" cevabını vermiş, Cehenneme girmesine de en çok ağız ve tenasül organının yol açtığını bildirmiştir.(İbn Mace, Zühd, 29) Buradan anlaşılıyor ki, elimizi, dilimizi haramdan koruyup iffetimize de sahip çıkarsak, takva ve güzel ahlâka ulaşmanın en kestirme yolunu bulmuş oluruz. Kur'an'da, “daha hayırlı olduğu" bildirilen “takva elbisesine" (A'raf,26) bürünebilmek için, sevgili Peygamberimizin şu duasını tekrarlayarak, Cenab-ı Hakk'ın yardımına sığınmak ve bu yolda gerekli çabayı göstermek hepimizin görevi olmalıdır: "Ey Allahım! Ben Senden, hidayet ve takva, iffet ve (kimseye muhtaç olmayacak) zenginlik istiyorum." (Tirmizi, Daavât, 73)

Prof. Dr. İ. Hakkı Ünal.Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
takva


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Üstünlük Ölçümüz Takva mı? kemal864 Serbest Kürsü 3 04-01-2010 17:08
Takva olmazsa oruç olmaz TÜRKER Oruç - Zekat 1 09-29-2008 03:01


WEZ Format +3. Şuan Saat: 08:04 - Tarih: 03-29-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.