Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=Genel Dini Bölüm=-- > İslam ve Bilim

İslam ve Bilim İslam ve Bilim!! Önemi..

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 04-22-2012, 13:39
mehtap - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
mehtap mehtap isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Çalışkan Üye
 
Üyelik tarihi: Oct 2009
Mesajlar: 1,375
Standart Balarısındaki ilham..

Bizce basit ve rutin gibi görünen ve çoğu zaman tabii olarak karşılanan olayları incelediğimizde insanı hayrete düşüren muazzam bir organizasyon ve çok ince hesapların, hassas dengelerin hakim olduğunu görürüz.
Esasen varlıkların hangisini ele alsanız harikalık ve mükemmellik bakımından diğerinden geri kalmamakla birlikte balarısı her yönüyle okunması ve anlaşılması kolay mesajlarla doludur. Ne var ki biz insanlar arının balını yer de, balın nasıl yapıldığını hiç düşünmeyiz. Hatta bu işi kurcalamak isteyenlere de "Üzümü ye, bağını sorma" deriz.

Hayır, bağını sormadan, kime ait, kimin malı olduğunu öğrenmeden üzümü yememek lâzım. Bağını ve bağcısını sormadan "Bu üzümü ben para vererek aldım, bağını biliyorum, öyleyse yiyebilirim" demek de yeterli değildir. Belki gerekli bir sorgulamadır. Ancak o üzümü çamurdan ve kuru asma dallarından yaratan O Yüce Yaratıcıyı da hatırlamak gerekir.
Böylece Ona karşı oluşan sorumluluk ve minnettarlık duygusunu hissederek, insanı hayvandan ayırıp insan yapan ulvî seviye kazanılmış olur. Evet, isterseniz Rabbimizin bize en kıymetli gıdayı sunarken bir sebep olarak yarattığı balarısını birlikte in*celeyelim. Kâinat kitabının çok küçük bir sayfasını birlikte okuyalım.

Kâinattaki her canlı, her bitki ayrı bir dille, ay bir üslupla Yüce Yaratıcıyı anlatmasına anlatır, ama balarısı daha başkadır. Onda Allah'ın isim ve sıfatları o kadar açık ve net görünür ki, Kur'ân-ı Kerimin bir sûresi "Nahl", yani Arı sûresi olarak adlandırılmıştır. Ve Kur'ân-ı Kerim bakın bize balarısını nasıl anlatır:

"Rabbin balarısına ilham etti: Dağlardan, ağaçlardan, insanların kurduğu kovanlardan kendine evler edin. Sonra meyvelerin hepsinden ve de Rabbinin sana has kıldığı, şaşırmayacağın yollara çık. Onların karnından renkleri muhtelif bal çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Doğrusu bunda düşünen bir topluluk için bir âyet (delil) vardır." (Nahl Sûresi, 68-69)
Gerçekten balarısında, onun gelişmesinde, büyümesinde, arı kovanında, kovan içindeki arı milletinin davranışında, kilometrelerce yola gidip çiçek tozlarını alıp, yolunu şaşırmadan kovanına geri dönmesinde, bal yapma*sında, kovanındaki petekleri yapmasında düşünen topluluklar ve insanlar için ibretle alınması gereken dersler vardır.

Burada zaman zaman söylediğimiz atasözünü söylemeden geçemeyeceğim: "Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az."

Anlayana balarısı yeter. Anlamayana kâinat bile azdır. Ama bizim görevimiz evvela kendimiz için bunları düşünmek, daha sonra da düşündüklerimizi uygun dille başkalarına aktarmaktadır. Neyse gelelim konumuza. Bildiğiniz gibi on binlerce arı bir kovanda birlikte yaşarlar. Aralarında çok güzel bir işbölümü vardır.

Bunlardan kraliçe arı, durmadan yumurta yaparak kovanın azalan nüfus dengesini sağlar, çoğalmayı temin eder. Kovanlarda hergün binlerce arı ölüp yerine yenileri gelir. Kraliçe bal yapmasını bilmez, petek yapmasını bilmez, yavrularını beslemesini bilmez. Hatta kendi kendini dahi besleyemez. Onu da kızları besler. Hem de çok çok özel bir gıda ile. Adına kraliyet peltesi denir. Kraliçenin vücudu ömür boyu birkaç milyon yumurta yumurtlamaya programlanmıştır. Günde ortalama 1500-2000 yumurta yapar. Bu yumurtalar yirmi gün sonra arıdır.

Bir de peteklerde erkek arılar vardır. Bunlar da aynen kraliçe arı gibidir. Gerçi bu erkek arıların sayısı biraz fazladır. Yine bunlar da petek ve bal yapmasını bilmezler. Bunların görevi kraliçe arı ile birleşerek yumurtaları döllemektir. Arı camiasında İlahi kudret çok enteresan tecelli eder. Döllenmiş yumurtalardan dişi arılar, yani işçi arılar, diğerlerinden ise erkek arılar dünyaya gelir.

Kovanın esas nüfusunu oluşturan arılar işçi arılardır. Bunların işi gücü çalışmaktır. Yumurtadan çıktıktan bir*kaç saat sonra göreve başlarlar. Bunların ilk görevi kraliçe arı tarafından peteklere bırakılmış yumurtaların gelişmesinde onlara yardımcı olmaktır. Mesela, tırtıl haline gelmiş kardeşlerini çok özel olarak yapmış oldukları kraliyet peltesi ile beslerler. Hem de günde 1300 öğün.

İş bu kadarla da kalmaz, peteğin temizliği ve diğer ihtiyaçlarını da sağlarlar. Yine kraliçe arı ile erkek arıların yiyeceklerini de bunlar hazırlarlar. Tırtılların sağlıklı bir şekilde büyümesi için kovan sıcaklığının 30-35 °C civarında olması gerekir. Bu sıcaklık 30 derecenin altına düştüğü zaman bu işçi arılar bir çeşit titreşim hareketleri yaparak kovanın iç ısısını kısa zamanda 35 dereceye çıkarıp hep aynı seviyede tutmaya çalışırlar.

Yine yaz aylarında kovanın sıcaklığı çok artınca bu sefer kovan giriş kapısından içeri rüzgar estirerek ve dışarıdan getirdikleri su damlacıklarını buharlaştırarak kovanı serinletirler. Gerçekten arıların kovan içinde göstermiş oldukları bu dayanışma ve işbölümü insanı hayrete düşürecek bir disiplin ve ahenk içindedir. Elbette bu işleri henüz birkaç saat veya birkaç gün önce dünyaya gelmiş arıların kendiliğinden yapması mümkün değildir. Vücutlarına konmuş özel yetenek ve programla onların bal yapım işi için görevlendirildiklerini anlıyoruz. Zaten okuduğumuz âyet-i kerime de onu gösteriyor.

Mesela, işçi arılar için yumurta yapmak yasaktır. Arı milletinde hiçbir iş ihmal edilmediği gibi bunun da tedbiri alınmıştır. İşçi arılar yumurtadan çıktıktan belli bir zaman sonra özel olarak hazırlanmış bir salgıdan bunlara yedirilir. Böylece bunlara doğum kontrolü aşısı yapılmıştır. Bir daha da bu arılar içeride ve dışarıda çalışmanın dışında hiçbir şey düşünmezler. Yalnız kraliçe arı bu aşılama sırasında kovandaki bu dişi işçi arıların birkaçını aşılamanın dışında tutar.

Bunlar ileride kraliçe arı olmaya namzettirler. Arıların kovandan çıkış ve kovana gelişleri de bir düzen dahilindedir. İşçi arılar henüz birkaç günlükken kovanın etrafında oryantasyon eğitimi yaparlar. Vücutlarına konmuş olan güneşli ve bulutlu günlerdeki yön tayin etme ve yol bulma mekanizmalarını denerler. Kendi kovanlarını bulmada hiç zorluk çekmezler. Bir kovanın arısı başka bir kovana gitmez. Yanlışlıkla gidecek olsa kapıda bekleyen bekçiler tarafında içeri sokulmaz. İçeri girenler de dışarı atılır.

Her kovanın ayrı bir kokusu vardır. Ve o kovana ait arılar o kokudan kokarlar. Bu özel koku adeta arıların kimlik kartıdır. Teknolojinin ulaştığı bugünkü seviye iti*bariyle biz insanlar elektronik kimlik kartı kullanmaktayız. Halbuki milyonlarca sene önce arılar koku ile bu kimlik kartı problemlerini çözmüşler. Hayır hayır, arılar çözmemiş, arıların yapacakları işin önem ve hassasiyetine binaen Allah tarafından onlara verilmiştir. Zira arının en hafif bir ağırlığı taşımaya tahammülü yoktur. O çiçek tozu ve nektar taşımak için yaratılmıştır.

Arılar güneş ışığına göre yönlerini tayin eder, yollarını bulurlar. Daha önce hiç gitmediği bir çiçek bölgesinin yerini kardeşlerinin yapmış olduğu özel dansa göre arılar ve oraya uçuşa çıkarlar. İşçi arılar zengin çiçek tozlu ve nektarlı bir çiçek bölgesi buldular mı, hemen kovana döner, sekiz şeklindeki hareketleriyle o bölgeyi kardeşlerine tarif ederler. Sekiz harfinin büyüklük ve yönü çiçeklerin bulunduğu yeri bütün koordinatlarıyla tarif eder. Hatta kovana göre x, y, z koordinatlarına, yani sağ, sol, yükseklik durumuna ilave olarak bir de zaman boyutu vardır bu tarifin. Bütün zaman farklılıkları çok hassas olarak hesaplanır, gerekli ilave ve çıkarmalarla güneşin yeni konumu belirlenir ve öylece yolculuğa çıkılır. Güneş hareketine bağlı olarak zaman saniye saniye hesaplanır. Hatta bir arıyı karanlık bir yere hapsetseniz, güneşi ilk gördüğün*den itibaren zamanı saniyesine varana kadar hesaplar.

Arılarla ilgili söylenecek olanlar bu kadarla sınırlı değildir. Vücutlarında çiçeklerden kovanlara taşımak için çiçek tozu deposu ile nektar depoları farklıdır. Hatta çiçeklerdeki tozları iyice almak için bacaklarında bir de fırçaları vardır. Arı bal olacak çiçeği iyi bilir ve o fırça ile çiçek tozlarını iyice temizler ve alır. Bu arada belki de farkında olmadan çiçeklerin döllenmesine yardımcı olur. O çiçekten ona konarken tozlaşma ile o iş de sağlanmış olur.

Arılar bulutlu havalarda da bulutların arasından sızıp gelen polarize olmuş güneş ışınlarından hızlı ve basit bir hesaplama ile yönlerini kolayca tayin ederler. İyice kapalı havada da dışarıya katiyen çıkmazlar, kovanda temizlik ve diğer görevlerle ilgilenirler.

Bir mühendis ve ilim adamı olarak arıların beni en fazla hayrete düşüren maharetleri peteklerinin şekilleridir. Bildiğiniz gibi arı petekleri düzgün altıgen şeklindedir. Bu altıgen prizmalar öyle yapılmıştır ki hepsi birbirine bitişiktir. Bu prizmalar altıgen değil de silindirik de olabilirdi. Veya kare ya da dikdörtgen şeklinde de olabilirdi. Silindirik olsaydı silindirlerin arası boş kalırdı. Silin*dirler birbirine yan yüzeylerinden temas ederdi. Hem yer israfı, hem de mukavemet açısından zayıf .olurdu.

Aynı hususu kare ve dikdörtgen prizma içinde söylemek mümkündür.
Ancak bunların ötesinde bir başka önemli husus var, o da arı, peteklerini bal mumundan yapar. Sebebi de içini balla doldurmak içindir. Bir kovanda ortalama otuzbeş bin petek olup, bu petekler için yarım kilo bal mumu harcanmıştır. Ve bu peteklerde yaklaşık 10 kg bal depolanır. Arı, bal mumunu çok daha zor üretir. Yarım kilo balmumu üretene kadar 3,5 kilo bal üretebilir. Dolayısıyla arı peteklerinin altıgen oluşuyla, adeta iç içe üç-dört dereceden maksimum-minimum hesapları yapılmış ve en kârlısı hesaplanmıştır. Bakınız;

1. Altıgen diğer şekillere göre çevre alanı en küçük ve fakat hacmi en büyük şekildir. Yani az mum harcanmış, fakat çok bal depolama hacmi sağlanmıştır.

2. Altıgen petekle hacım israfı önlenmiştir.

3. En mukavemetli bir yapı sağlanmıştır. Kalınlığı 1 milimetrenin üçte biri kadar olan altıgen petek, kendi ağırlığından otuz kat fazla yük taşımaktadır.

Şimdi soralım: Acaba arılar bu petekleri nasıl düşün*düler, nasıl hesapladılar? Bugün bir liseli gencin yapamayacağı bu ince hesapları nasıl yaptılar. Evet, Kur'ân-ı Kerimin ifade ettiği gibi gerçekten arılar ilham-ı İlahi ile hareket etmektedirler. Kendileri bu iş için Özel olarak programlanmışlardır. İşte size kâinat kitabından küçük bir sayfa.



Prof. Dr. Faris Kaya

Konu mehtap tarafından (04-22-2012 Saat 13:51 ) değiştirilmiştir..
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 08:27 - Tarih: 03-29-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.