Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=Genel Dini Bölüm=-- > Ölüm

Ölüm Hayatın Kaçınılmaz Gerçeği Ölüm!!..

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 03-19-2012, 17:13
CUMHUR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
CUMHUR CUMHUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Özel Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 4,046
Standart Ölüm,üç nokta

Ölüm,Üç Nokta | Ramazan KAYAN

Esyaya vurulan fanilik mührü, insanoglu içinde geçerlidir. Hayat denilen kredi bir gün bittiginde kaçinilmaz son gerçeklesir.Kuskusuz tadini çikarmakta oldugumuz su hayatin herhangi bir yerinde ölümü tadacagiz. Evrende her sey buna isaret ediyorararan yapraklar… Batan günes… Solan gül… Susan bülbül… Kuruyan pinar… Savrulan kül…

Kainatta cari olan bu kevni ayetlere ragmen dünya hayati bize ölümü unutturmak üzere dizayn edilmistir; bize düsen görev ise hatirlamaktir… Çünkü ölüme ayarli hayatlar anlamlidir… Hayat anlamini kaybetmisse insan sadece yer yüzünde bir yüktür… Tüm beklentilerini dünyaya baglayanlar için ölüm felakettir… Bunun içindir ki; Sekülerizm ölümü hayatin disina itti… Modernizme göre ölüm, doganin korkunç cezasidir… Ölüm düsüncesi kalkarsa, bu defa insanlar yasadiklari hayati sonsuzlastirmak isteyecektir… Sayet ölüm gerçegi rahatsizlik veriyorsa, yasamda ciddi problem var demektir… Çagin insani ölümle basi belada … Bu güne kadar ölümü öldürme girisimleri hep hüsranla sonuçlandi…



Peki, nedir bu ölüm?



Ölüm bir hiçlik midir? Hayatin disina çikmak midir, yoksa deruni bir hayata dahil olmak midir? Bir ceza midir, yoksa ödül müdür? Ölüm bir kurtulus mudur veya kurtulusa giden yolda bir yok olus mudur?



Simdi ölüm üzerine felsefe yapmak üzerimize görev degil… Ancak fena aleminde bu mutlak gerçegi fark etmek durumundayiz… Hem de tüm derinligi ile…



Ölüm bir sirdir… Var olmanin sirri da; ölümdür… Ölüm muammasini çözmek mi? Onu geçiyoruz, o malum gerçek… Mukadderat, mutlaka gerçeklesecektir… Ölümün üzerindeki esrar perdesi vahyin isigi ile kaldirabiliyoruz… Görüyoruz ki; kimi için zeval olan ölüm, kimi için de zirvedir… Bazilarinin felah ve ferahi olurken çogununda helaki olabiliyor…



Özetle ölüm; hasret yurdundan, vuslat yurduna intikaldir… ALLAH’in çagrisina icabettir… Kefen, hayat sahnesinde inen son perdedir…



Ölüm; yeniden dirilmek için topraga düsmektir… Ölüm bir olustur… Bir geçistir… Bir dönüstür… Yasarken ALLAH ile beraberligi yakalayanlar için, ruhun ten kafesinden kurtulusudur…



Ölüm; son uyanistir… Düslerden, hayallerden, uyusmusluktan, uyutulmusluktan uyanmaktir… Yeni bir hayata dogrulmaktir… Önemli olan ise Azrail’in kabzi, Israfil’in Sur’u ile degil, Cebrail’in solugu ile uyanmaktir…



Ölüm; son nokta degil üç noktadir…



Ölümü düsünmek, kendini fark etmektir… Ilahi adaletin tecellisi için ölüm gereklidir…Gündemlerinde ölüm olanlarin hayatinda zulüm olmaz… Günahlar yasamda yer bulamazlar… Çünkü günahlara karsi önemli bir dezenfektedir… Hirslarimizi yenmek, öfkelerimizi frenlemek, sehvetlerimizi dizginlemek, arzularimizi kontrol için ölüme müracaat edecegiz…

Ölüm; dünyanin kasvet ve gafletlerine direnen ruhlar için bir özgürlüktür… Ölümle aramizdaki mesafeyi kisa tutabilirsek; hayatin bag ve baglantilari özgürlügümüzü kisitlamayacaktir… Ecele soguk durulan tul-i emele teslim olmaktan kurtulamadilar… Yasarken ölü, ölü iken yasayanlar vardir… Yasarken ölenler, kalbi mühürlenenler ve ruhlarini satanlardir… Ölü iken yasayanlar ise vahye sahitlik edenler ve sehadet serbetini içenlerdir… Önemli olan öldükten sonra yasayabilmektir… Ölümsüz eserler birakmaktir… Yasarken ölenlerden olmamaktir…



Nasil ölmeleri gerektiginin sirrini çözenler, nasil özgürlesebileceklerinin de çözümüne ulasmis oldular… Artik onlari kimse sömürgelestiremez…



Yasarken ‘‘ ölüm bilinci ’’ni kusananlar, görürler ki, ölüm denen olgu gerçek yasamin ta kendisidir… Ölümü ciddiye almayip istiskal edenler, ölmeden önce sürünürler… Ölümden kaçarlar fakat gizlenemezler, korunamazlar…



Müstekbirlerden, mütekebbirlerden ölüme direnenler oldu… Yazgi degismedi… Sonrasinda da sonuç degismedi… Ölenler mumyalari, külleri, esyalari, ehramlari, sfenksleri, ikonlari, türbeleri, anit mezarlari, büstleri, heykelleri, lahitleri, hatiralari ile yasatilmak istense de, bunlar mezarin içindeki gerçegi ve kaderi degistirmiyor… Bir defa ölmeye gör, irade yok… Insiyatif yok… Imkan yok…

Ölümün üzerindeki gayb perdesini kurcalayanlar, kehanet veya cehalet duvarina baslarini çalanlar neyi çözebildiler? Astrolojik ve parapsikolojik yöntemlerle ecele tarih belirleyenler, hangi seytanin güdümünde olduklarinin farkina ne zaman varacaklar?

Genelde insanlar iki siniftir: Ölümden korkanlar ile ölüme kosanlar… Bir tarafta ölümü özleyenler diger tarafta ölümü öteleyenler… Simdilerde ölüm özlenesi bir durum olmaktan çok uzak… Emr-i Hak vaki oldugunda korunamayacagimiza göre, hangi konumda bu emri karsilamamiz gerektigini bilmemiz gerekiyor… Ölümün bizi nerede bekledigini bilemedigimize göre, onu her yerde beklemek durumundayiz… Her bir gün son günümüz ola bilir…

Kaldi ki ölümü korkunç gösterenlere ragmen alismak gerekiyor… Çünkü Azrail blöf yapmiyor… Müslümanca ölme sanatini ve seviyesini yakalayabilmeliyiz…

‘‘ Hayatta basarili olmanin yollari ’’ni… ‘‘Mutlu olmanin teknikleri ’’ ni…‘‘ Kazanmanin yöntemleri ’’ ni… ‘‘ Kisisel gelisim dersleri ’’ ni, yeterince ögrendik… Birazda; mutlu, basarili, temiz, onurlu, özgür ve güzel bir ölümün nasil gerçeklestigini ögrenmemiz gerekmiyor mu? Evet, öncelikle ölmeyi ögrenmek… Çünkü bu bir tercih konusudur:

‘‘ Ey iman edenler, ALLAH’ tan nasil korkup sakinmak gerekiyorsa öylece korkun-sakinin ve siz ancak Müslüman olmaktan baska ( bir tutum üzerinde ) ölmeyin.’’ ( Ali Imran-102 )

Nasil ölmek istedigimize karar verecegiz… Hangi ölümü tercih ettiklerini belirleyenler yasam tarzlarinida netlestirmis olurlar… Ölmeden önce Hayy ve Kayyum olanin hayat kitabi ile hayat bulanlar, ölümleri ile de övgüye mahzar olurlar… Vahyin nuruna kapali bir kalp ise zaten ölüdür…

Sürekli ölümle sicak temas halinde olmamiz gerekiyor… Tüm yalinligi ile seyredip, dokunmamiz lazim; soguk dus etkisi yapsa da… Yoksa bu rehavet ve ataletten baska türlü nasil kurtulabiliriz? Konfora, lükse, savurganliga ve savrulmaya karsi ölüme tutunacagiz…

Hz. Aise (r.a.) ya kalbinin katiligindan sikayet eden bir hanima o söyle diyor:

‘‘ Ölümü çok hatirla, kalbin yumusar.’’

Ölümün eksene alindigi bir hayatta, yürüyüs ‘‘ illiyyin ’’ edir… Hayat merkezli bir ölümün varacagi yer ise; ‘‘ siccin ’’dir…

Ölümün moduna girerek diri kalabiliriz… Yeniden direnis ve dirilis için ölümle iletisimin güzel ve güçlü olmasi gerekir… Yasama tutkulu, ölüme uzak duranlarin durumu kötüdür…

Rasulallah (s.a.v ) korkulan akibete isaret ediyor:

‘‘ Aç insanlarin sofraya üsüstükleri gibi düsmanimiz olan insanlarin size karsi birlesip saldirmalari yakindir. ’’ Biri sordu:

‘‘ Acaba o gün sayica az mi olacagiz? ’’

‘‘ Hayir bilakis siz o gün sayica çok olacaksiniz. Fakat selin sürükledigi çer-çöp gibi daginik olacaksiniz. ALLAH düsmanlarinizin kalbinde sizin korkunuzu çikaracaktir. Sizin kalplerinizede vehen atacaktir. ’’

‘‘ Vehen nedir ya Rasulallah ? ’’

‘‘ Dünya sevgisi ve ölüm korkusudur. ’’ ( Ebu Davud )

Öyle ki artik ölümü kaniksadik… Ölüm bize islemez oldu… Ölüm rutine geçti…Sarsmiyor, ürpertmiyor…Üzerinde durmaya degmeyen siradan bir olguya dünüstü… En yakinlarimizin ölümü bile etkilemez oldu; bir nedamet, bir hareket görülmüyor… Ölümden sonrasi yatirimlarda bulunan kim? Ölümsüz eserler birakan kim?

Gazetelerdeki ölüm ve taziye ilanlari ilgimizi çekmiyor… Çünkü reklam ve rekabet dünyasinin aboneleriyiz… Ölümü eskittik… Yogunuz, yorgunuz ölümü anmaya vaktimiz yok! Ölenleri gönderdigimiz gibi, ölümü de hayatimizdan çikardik… Dostlarimizin dünyaya kapanan gözleri, biz yasayanlarin gözlerini açmiyor…

Dogum günleri kutluyoruz, ölüm günlerini yasamdan silmek istercesine…

Agaran saçimiz, kirisan alnimiz, yükselen koleströlümüz, hipertansiyonumuz.azlan romatizmamiz, tikanan damarlarimiz ölüm sinyalleri gönderiyor… Duyan, gören, ilgilenen kim?

Ölüm meleginin randevusuz gelecegini, her an bir sürpriz yapacagini unutuyoruz. Kimse kendisine kefeni yakistirmiyor… Herkes erken diyor…

Gündemimizde, günlüklerimizde neden ölüme yer yok? Oysaki dünya islerimizi bitirmeden, Azrail isimizi bitirebilir…

Ölümü disarida tuttukça savruluyoruz… Gözümüz dünyadan baska bir sey görmez oluyor… Unutuyoruz, ölümü hesaba katmayan, ölümü göze almayan onurlu ve özgür bir yasama kavusamaz… Kaliteli ölümler için kaliteli hayatlar lazim…

Dünyada ‘‘ bir yolcu gibi olma ’’ bilinci köreldi… Artik herkes hanci, kims yolcu belli degil…


Ölenlerimize agit yakan çok, ögüt alan yok…



‘‘ Bize nasihat et ey ALLAH’in Rasulü ’’ diyen Hz. Ömer (s.a) e hitaben, Peygamberimiz (s.a.v ):

‘‘ Ögüt verici olarak ölüm sana yeter, ey Ömer! ’’

Ölüm susmayan bir nasihatçi, artik oda etki etmiyor…


Kuskusuz ölüm kapimizi çalacak, fakat o ani belirleyen biz olmayacagiz… Azrail ( a.s ) pazarlik payi birakmiyor… Vekaleten ölüm yok… Niyabeten ölüm yok…Sehven ölüm yok… Ölümün ihalesi, hilesi, sikesi, tatili, iptali de yok… Takdim, tehir yok… Imtiyaz, iltimas yok…



Erken ölüm yoktur, tipki ötelenmis ölümün olmamasi gibi… ‘‘ Ölüm saati ’’ ile kimse oynayamaz… ‘‘ Uzatma dakikalari ’’ yoktur… Yaslilikla, emeklilikle dogrudan ya da dolayli bir iliskisi yoktur…



Ölüm bizi esitleyecektir… Tenesire ünvansiz, ünüformasiz gidecegiz… Ölüm kisiye özeldir, paylasilmaz… Ölüm sinir, sinif tanimaz… Yalniz sirayi bozmaz…



Her gün ölümün arefesindeyiz, ölümden sonrasi bayram midir, hüsran midir cevap aramiyoruz…



Ölüme ilaç aramayin! Ölümün kendisi ilaçtir… Hedonizme, Konformizme, Modernizme karsi en etkili ilaç… Sehveti, öfkeyi, ihtiras ve nefreti teskin eden ilaç…

Mezar kapisini kapatmaya yeltenmeyin… Çünkü en kalici, son kalici, tek kalici konut; kabirdir…

Ölüm düsündürücüdür… Ölüm dönüstürücüdür… Tabii ki; akleden kalbi olanlar için… Uyku, ölümün provasidir… Ölümle barisik olmayi, ölüme yakin durmayi bizlere ögretiyor…


Sunu hiçbir zaman unutmamak gerekiyor ki; Islamsiz geçen günler ölü zamanlardir…



Kur’an’siz, zikirsiz evler kabristan hükmündedir… Duyarsiz, duasiz yürekler haraptir…


ALLAH’in Kitab’ini ölü kitabi haline getirenleri siz yasiyor sayabilir misiniz?



Ruhlarini sirk ve zulümle kirletenleri, siz onlarin cesetlerini zemzemle yikasaniz da, Kabe’nin örtüsü ile kefenleseniz de, Hacer’ül-Esvedi mezar tasi yapsaniz da, Kabe’nin esigine gömseniz de gidecekleri yer bellidir…



Vahiyle dirilmeyenlerin imanla ölmeleri ne kadar mümkün?



Müminler için hayatta sasmaz ilke sudur: Ömürde, ölümde ALLAH içindir…



‘‘ Deki;… hayatim da, ölümüm de alemlerin rabbi ALLAH içindir. ’’ ( En’am-162 )



Hayati ve ölümü yaratan O degil mi? Elbette her sey O’nun için ve O’na göre olacaktir…



Hayat ve ölümün ALLAH için olmasi ne demektir? Bunu kimden ögrenecegiz? Sorunun cevabini almak için Kerbela’ya gitmemiz gerekiyor… Evlad-i Rasul’un akan kanlari ve göz yaslari bize cevaptir… Hüseyin’in açtigi çigir ve Zeyneb’in yükselen çigligi her seyi açikliyor… Hüseyin (r.a ) bagiriyor:



‘‘ Eger , Hz. Muhammed (s.a.v )’in dini, benim kanim yere dökülmeden hayatini sürdüremeyecekse ben sehadete hazirim.



Onursuz bir hayati yasamaktansa, serefli bir ölümü tercih ederim.



Bu yolda, su ölümden daha ötesi var mi?



Öyleyse hos geldi, sefa geldi ölüm! ’’

Çünkü onlar için zulüm ve zillet altinda yasamak her gün ölüm demekti… Bir defa ölmek yeter, bu dünya tekrar tekrar ölmeye degmez…

Ölümü sevenler, ölünce sevinirler… En serefli ölüm; sehadettir…

Yani; ölümün Musabcasi, Hamzacasi, Hüseyincesi…


Ölü topragi serpilmislere verilen mesaj: Ölüme selam… Ölüm onlarin degil, onlar ölümün pesindedirler… Hos geldin Ölüm melegi diyorlardi…



Bize gelince, hep ‘‘ baskasinin ölümünü ’’ konustuk… Kendi ölümümüz bizi mesgul etmedi… Baskasinin cenaze namazini kildik… Kendi cenaze namazimizi giyabi olarak kilabilirdik, düsünemedik…



Mezar taslarini okuduk geçtik, kendi mezar taslarimiza nasil bir not düsecegimizi bilemedik…



Vasiyetin sünnet oldugunu haturlamaz olduk…



‘‘ Er kisi niyetine ’’ , ‘‘ Hatun kisi niyetine ’’ denilmezden önceki niyetimizi, samimiyetimizi sorgulamadik…



Bu arada baktik ki; Kur’an bize soruyor; ‘‘ Eynel meferr- Kaçis nereye? ’’



Bu agir soruyu nasil cevaplayacagimizda yine Kur’an ögretiyor:



‘‘ Fefirru ilallah- ALLAH’a kosun… ’’

Biliyoruz ki;ölüm genetiktir… Geri döndürülmez bir gerçekliktir…

Yarin bizi bize soracaklar… ‘‘ Mutlak sorgu ’’ odan önce yüzlesebilsek tüm yaptiklarimizla… Toplu tevbe seanslarimiz olsa… ‘‘ Bu gün benim son günüm ’’ bilinci ile her gün yeniden dogsak, inaniyorum ki, hayatin kontrolünü elimize alabiliriz… O zaman her gün diri bir kalp, diri bir ruh ve diri bir irade ile sorumluluklarimiza sariliriz…

Yasarken ölümle sözlü oldugumuzu sakin unutmayalim…

Ölümün hakkini vermemiz lazim… Bunun için hayata yeni bir format atmanin tam zamanidir…

Hz. Muhammed ( s.a.v ) in parmak bastigi gerçege dönelim:


‘‘ Akilli kimse, kendini sorguya çeken ve ölümden sonrasi için çalisandir. ’’ ( Tirmizi )
alıntı..............
__________________
Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem...
Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşduran bir köprüdür
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 03-20-2012, 14:33
Yağmur
Guest
 
Mesajlar: n/a
Standart

Çok güzel ve etkileyici bir konu Cumhur abi...Allah razı olsun.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Alemlerden Bir Nokta Yağmur Makaleler 0 05-24-2011 21:42
Ortak nokta Yağmur Serbest Kürsü 1 05-10-2010 16:04
ÖLÜM takva Öyküler & Hikayeler 3 03-06-2009 15:12
Ölüm samet Ölüm 0 08-14-2008 12:55
Nokta CUMHUR Serbest Kürsü 0 04-28-2008 22:17


WEZ Format +3. Şuan Saat: 17:42 - Tarih: 04-29-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.