Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=EDEBİYAT ve KÜLTÜR=-- > Kitap ve Dergi Bölümü

Kitap ve Dergi Bölümü Kitap ve Dergi Paylaşımları (Roman) v.s

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 08-01-2008, 20:29
CUMHUR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
CUMHUR CUMHUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Özel Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 4,046
Standart Kendini arayan adam(büyük patlama)

Büyük Patlama
Konuyu özet olarak toparlama çalışalım:
"Big Bang, kâinatın başlanıgıcı ile ilgili olarak hâlen astronomi çevrelerince kabul görmeye devam eden teorilerin genel bir ismidir. Big Bangin esası, kâinatın bir başlangıcı olduğu gerçeğine dayanmaktadır.
"Büyük Patlama' olarak da bilinen Big Banga göre uzay ve galaksiler, başlangıçta sıcak ve sıkışık tek bir madde olarak yaratılmıştı. Bu madde dehşetli bir patlamayla uzaya serpildi. Bunlar, kâinatı teşkil edecek olan enerji ve madde parçacıklarıydı. Sonra, madde parçacıkları ve radyasyon, kurulmakta olan kâinatın modeline uygun şekilde ve nisbette taksim edildi. Zemin hazır olunca atomlar, önceden tayin edildiği aşikâr olan düzenli bir model üzerine kuruldu. Fizik ve kimya kanunları olarak bildiğimiz mekanizmalar işletildi. Proton, nötren ve ağır elementler husule geldi. Yıldızlar doğdu, güneş ortaya çıktı. Galaksiler teşekkül etti.
"Son yıllardaki araştırmalar, kâinatın hızla genişlediğini, galaksilerin birbirinden uzaklaştığını göstermektedir. Bu genişleme olayı tersine çevrilse, bir büzülme gürelecek ve bütün kâinat bir madde hâline gelecektir.
"Bu araştırmalar, kâinatın bir 'sıfır' noktasından başladığını göstermektedir.
"Kur'ân-ı Kerim'de, göklerin ve yerin altı günde, dünyamızın ise iki günde yaratıldığı ifâde edilmektedir.
"Tabi buradaki gün tabiri, Allah'ın bildiği 'devir ve safha' mânâsındadır. Kur'ân'da bizim günümüzle 'bin' hatta 'elli bin' seneye denk olan günlerden bahsedilmektedir. Yani Kur'ân'daki bu ifadeler, yaratılış safhalarına işarettir.
"Cenab-ı Hak, ilk önce su gibi akıcı olan ve kâinatın her tarafını kuşatmış bulunan 'esir' maddesini yaratmış, gökleri ve yerleri bu 'esir' maddesinden inşa etmiştir.
"Asrımızın çok kıymetli bir âlimi olan Bediüzzaman Hazretleri de kâinatın ilk yaratılış maddesi olan cevherin ne olduğu konusuna, Hud Sûresinin 7. âyeti ile işaret ederek şöyle demiştir. 'Cenab-ı Hakkın arşı, su hükmünde olan esir maddesi üzerinde imiş. Esir maddesi yaratıldıktan sonra, Saniin ilk icatlarının tecellisine merkez olmuştur. Yani, esiri halkettikten sonra cevher-i ferde (atomlara) kalbetmiştir."
"Bediüzzaman, eserin mahiyetinden bahsederken, akıcı bir su gibi, mevcudatın aralarına nüfuz etmiş bir maddedir görüşünü ileri sürmektedir. Ayrıca, elektrik, ışık, sıcaklık ve çekim kuvveti gibi lâtif ve akışkan maddelerin esirden yapıldığına ve böylece kâinatın her tarafına yayıldığına işaret etmektedir. (Detaylı bilgi için bak, İşârât'ül-Î'caz s. 194; Sözler s 605.)
"Esir maddesi, hiçlikten yaratılmış sonra Cenab-ı Hakkın ilk icatlarına temel olmuş ve atomlar bu maddelerden halkedilerek gaz, sıvı ve katı hallerde hizmete koşturulmuştur. İlk olarak katılaşıp, hizmete hazırlanan gezegen ise dünyamızdır.
"Gökyüzündeki yıldız ve gezegenler, uzun müddet önce gaz, sonra sıvı halinde bir ateş kütlesi olaraka kaldığı halde, yeryüzü hesnidne evvel katılaşıp kabuk bağlamış ve hayata zemin teşkil etmiştir. Bu itibarla dünyamızını yaratılışı ıve teşekkülü, semavattan ve diğer gezegenlerden evveldir.
"Arz ve semavat birbirine yapışık idiler. Sonra biz onları birbirinden ayırdık' meâlindeki âyetin ifâdesinde, başlangıçta dünyamızın ve semavatın birbirlerine yapışık oldukları ve sonra birbirlerinden ayrıldıkları anlaşılmaktadır. Bu ifade, modern ilmin izahına da çok uygun düşmektedir."
Verdiğim bilgileri dikkatle takip eden yol arkadaşım, sözümü yine yarıda keserek:
"Çok şaşırdım doğrusu hocam" dedi. "Esir maddesi hakkında söylediklerinizi hiç duymamıştım. Kâinatın ilk maddesi olması mantıklı bir açıklama."
"Efendim, Enbiya Sûresinin 30. âyetinde, 'Her şeyi sudan yarattık' şeklindeki ifâdeyi, birçok âlim, 'Bu su, esir maddesine işarettir' demiştir. Çünkü esir maddesi su kadar akışkan, ince ve lâtif bir maddedir."
"Hocam, yine de ben bu 'yoktan yaratma' ifadesini kabullenemiyorum. Yani birşey nasıl 'yoktan' yaratılır. Yok demek, maddesiz demektir. Diğeri ise 'inşa', yâni yaratılmış unsurları biraraya getirmek suretiyle yeni bir mahluk ortaya çıkarmak, yaratmaktır.
"Bütün maddenin özünü meydana getiren ve kâinatın ilk cevheri durumunda bulunan 'esir' maddesi yoktan yaratılmıştır. Bu madde, İlâhî hikmetle infilak ettirilmiş, atom, enerji ve diğer temel parçacıklar vücuda getirilmiştir. Bu ilk yaratma işi, bir defaya mahsus olmak üzere yapılmış ve 'inşa' dediğimiz, eşyanın mevcut elementlerden yaratılması kapısı açılmıştır.
"Artık şu an, zerratın 'yok'tan yaratılması bahis mevzuu değildir. İlk yaratılışa madde lâzım olduğu kadarıyla bir defaya mahsus olarak yaratılmıştır. Ancak her baharda yeniden vücut bularak canlanan milyonlarca bitki ve ağaç; şekil, renk, model, koku ve ağaç, bir bahar öncesinin durumuyla tıpa tıp aynısı değildir. Bunlar her bahar 'yok'dan yaratılmıştır.
"Fakat, 'Ol' emriyle, 'Yok'dan yaratılmış hususunun mâhiyetini iyi bilmek lâzımdır. Bir kere bize göre yok olan bir şey, maddî bir vücut sahibi olmasa da, Allah tarafından bilinmektedir. Çünkü, Cenab-ı Hakkın ilim sıfatı muhittir, yani her şeyi içine alır. Dolayısıyla, İlâhî ilim dairesinin dışına hiçbir şey çıkamaz. Bu ilim dairesinden maddî vücut dairesine çıkan bir şey, bize göre 'yok'dan var edilmiştir. Ama bunu hiçbir zaman mutlak 'Yok'luk şeklinde tasavvur edemeyiz."
"Bu önemli düğümü biraz daha açar mısın?" der gibilerden:
"Yani?" diye açıklama istedi.
"Şöyle diyelim" diye devam ettim. "Bir şeyin modeli, örneği, misli ve emsâli hiç yokken yaratıldığını düşünelim. Bu hâdise bize göre 'Yok'dan, hiçlikten yaratılmaktır. Ancak bize göre modeli ve emsâli olmayan bu şey, İlâhî ilim dairesinde mevcuttur. Bu mahluk, maddî bir vücut giyip, madde âlemine çıkmayınca, biz onu bilemiyoruz. Çıkınca da, hiçlikten yaratıldı diyoruz. Fakat bu bizim akıl kapasitemizin tesbitidir. Ve bize göre yokluktan yaratılmıştır. İlâhî ilim dairesine göre değildir. Çünkü, onun dairesinde o mevcuttur. Yalnızca vücut giymemiştir.
"Ya 'yok' etmek? Yani, mevcut bir madde nasıl 'yok' olur?
Aslında muhatabım bu sorusuyla şuraya varmak istiyordu: "Allah, mevcut bir maddeyi nasıl yok eder? Yok ediyorsa, örnek gösterin. Edemiyorsa (hâşâ) bir şeyi yok edemeyen, nasıl yaratıcı olur?"
Ses tonundan bu niyetini anlamıştım.
"Her baharda yeniden yaratılan milyoncalarca bitki ve ağacın dal, yaprak ve meyvelerinin tipi, kokusu, şekli, modeli ve kendilerine has hususi tarzları, kış mevsimiyle birlikte 'yok' olmaktadır.
"Sobaya bir odun atalım ve yakalım. Odunun kül olduğunu görürüz. Bu esnada odunun ebadı, ağırlığı, kokusu, rengi ve tipi 'yok' olmuştur. Belki külünü, çıkardığı enerjiyi ve dumanı toplasak tekrar odunun ağırlığını bulabiliriz, ama onun renk, desen ve koku gibi diğer vasıflarını geri getiremeyiz. Çünkü onlar 'yok' olmuşlardır.
"Astronomi âlimlerince son yıllarda yapılan birtakım araştırmalar, dünyamızdan çok defa büyük olan bazı yıldızların 'karadelik' adı verilen ve mahiyeti bilinmeyen bir yere girerek kaybolduklarını ve madde âleminden çıktıklarını göstermektedir. Bu karadeliğin çekim gücünün sonsuza yakın olduğu ifade edilmektedir. Karadelikler, sıcaklığı, ışığı, sesi ve her türlü radyasyonu bir anda yutarak yok etmekte ve dev yıldızların içine düşüp yok olduğu dipsiz bir kuyuyu andırmaktadır. Bu açıdan karadelikler, ebedî bir âleme geçiş kapısı olarak değerlendirilebilmektedir."
Parmaklarını birbirine kitleyerek derin bir nefes aldıktan sonra:
"Biliyor musun hocam" dedi, "bu anlatılanlar beni tam tatmin etmiş değil. Ancak, bugüne kadar duyduğum en mantıkî izahlar."
Ardından, kendi içinde sorulan bir soruya cevap veriyormuş gibi:
"Daha çok uzun bir yol var" dedi, fısıltı hâlinde...
Bizi, arkamızdaki koltuklardan dinleyen genç bir yolcu, sohbete karışarak:
"Hocam" dedi, sert ve heyecanlı bir sesle. "Biz Allah'ı görmüyoruz. Ama, maddeyi görüyoruz, tutuyoruz. Görünmeyen Allah, nasıl olur da mevcut maddeye tesir eder, ona rota verir, onu tanzim eder? Bu mümkün mü?"
Yanımdaki arkadaşımın, kendisine bir destekçi bulduğu için sevineceğini sanmıştım. Ama, suratı bir anda asıldı ve gence ters ters baktı. Şaşırmıştım. Sonradan anladım ki, gencin sert çıkışını, sohbet ve nezaket kurallarına uygun bulmadığı için sevmemiş.
Cevap vermeye çalıştım:
"Bir padişah, sahibi olduğu ülkesine hükmetmek için kanunlar hazırlar ve halkını itaati altında bulundurmak için de kanunları tatbik edecek görevliler bulundurur.
"Ülkenin nizamı ve huzuru için gerekli olan kanunlar konduktan ve asayiş sağlandıktan sonra, rota çizilmiş demektir. Artık, kanuna aykırı hareket edeni padişah değil, ilgili kanun maddesi gereği güvenlik kuvveti yakalar, hâkim de ceza verir. Padişahın bizzat gidip o iş için uğraşmasına veya ortada görünmesine gerek kalmamıştır.
"İşte şu kâinatı yaratan Rabbimiz de, koyduğu umumî ve muhteşem kanunlarla âlemin nizamını sağlamıştır. Bu nizama en küçük atomdan, milyarlarca yıldızı bulunan galaksilere kadar her yaratılan şey tâbi olmuştur. Herşeyin hakkı ve hukuku bellidir. Herşey emirber nefer gibi, o muhteşem sistemin içinde hareket eder.
"Kâinatın başlangıcında konan bu nizam, aynı ihtişam ve âhenk içinde devam etmektedir. Eğer bir zerre, kandine verilen rotadan sapsa, kâinat çalkalanır, kıyameti koparır.
"Kâinata tefekkürle bakan akıl sahipleri, her işin içinde Sultan-ı Kâinatın Kudret elini görecektir."
Genç yolcu, ya cevaba itiraz etmek veya yeni bir soru sormak için hazırlanıyordu ki, yanımdaki arkadaşım hemen devreye girerek:
"Şu görünmeme konusunu konuşalım" dedi. "Allah varsa, neden görünmüyor? Hem Allah nasıl bir şey? Neye benziyor?"
Sohbet ilerleyip oldukça ilmî bir havaya bürünmüştü. Yol arkadaşımın artık beni daha iyi takip ettiğini, ciddî bir tavırla dinlediğini, kuru ve peşin hüküm vermekten kaçındığını görüyordum. Başlangıçta beni zor duruma düşürmek için yönelttiği sorular, artık tamamen onların cevabını bulmak ve kendi bilgileriyle karşılaştırmak gayesine taşıyordu. Aklına ve mantığına uygun gelmeyen bir tarafı görünce sorusunu tekrarlıyor veya bazı noktaların daha iyi açıklaması lâzım geldiğini belirtiyordu.
Sorusuna cevap vermeye kalmadan, otobüsümüz yemek molası için turistik bir lokantanın önüne yanaştı. Birlikte inerek tenha bir köşeye çekildik
alıntı...........
__________________
Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem...
Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşduran bir köprüdür
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Kendini arayan adam(asrın mektubu) CUMHUR Kitap ve Dergi Bölümü 0 08-01-2008 20:40
Kendini arayan adam (İlk namaz ve itiraflar) CUMHUR Kitap ve Dergi Bölümü 0 08-01-2008 20:38
Kendini arayan adam(demek bu kitap) CUMHUR Kitap ve Dergi Bölümü 0 08-01-2008 20:27
Kendini arayan adam(o adam) CUMHUR Kitap ve Dergi Bölümü 0 08-01-2008 20:21
Kendini arayan adam(zehirlenmekten lezzet alanlar) CUMHUR Kitap ve Dergi Bölümü 0 08-01-2008 20:19


WEZ Format +3. Şuan Saat: 23:38 - Tarih: 04-28-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.