Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=Genel Dini Bölüm=-- > Felsefe

Felsefe Felsefi Konular ve Filozoflar..

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 01-09-2008, 20:54
HİCRET - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
HİCRET HİCRET isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Gelişmiş Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 484
Standart Boşluğun Anlami Ve Esir Maddesi

Ether (esir) kelimesinin eski çağlarca göğün maviliği anlamına geldiği; fezayı mavileştiren cevher – öz anlamında kullanıldığı rivayet edilir. On yedinci yüzyılda bu terim Descartes tarafından benimsenmişti. Descartes, esirin gökyüzünün boşluklarını doldurduğunu ve boş uzay denen şeyin bir basınçlı dolgunluk olduğunu ileri sürdü. Esirin, manyetizma gibi uzayda faaliyet gösteren çekme ve itme güçlerinin aktarılmasında da aracı olduğunu ekliyordu.

Tabiatla ilgili teorileri daha ziyade gözleme bağlayan Newton’un aksine Descartes mantıksal analizden, metafizik ve dinî inançlardan destek alıyordu. Descartes’a göre esir mantıksal bir gereklilik, Newton’a göre ise deneysel bir hipotez idi.

Esire olan ilgi 19. yüzyıl başlarında birbirinden farklı metafizik varsayımlara dayalı iki farklı araştırma yaklaşımının sonucu olarak yeniden dirildi. Bunlardan biri Alman tabiat filozofu ve şair Johann Wolfgang Goethe (1749-1832) tarafından gösterildi. Doğa filozofları materyalist ve ateist görüşlere ve Newton fiziğindeki mekanik tabiat görüşlerine karşı tepki gösteriyorlardı. Bunlar, dünyaya bir makina olarak bakan klasik bilimsel görüşleri reddediyorlardı. Bunlardan birisi olan Lorenz Oken (1779-1851) maddenin, elektrik ve manyetik güçlerin etkisi altındaki esirden kaynaklandığı görüşünü ileri sürdü.

Micheal Faraday (1791-1867) 1846’da manyetizma ve ışık arasında bir ilgi olduğunu gösterecekti ve esirin hem manyetik kuvvetler ve hem de bir ışık ortamı olabileceği tahmininde bulundu. Esirin farklı türdeki kuvvetleri bağlayabileceği görüşünden etkilenmişti; 1851’de şunları yazıyordu:

“Eğer bir esir varsa sırf ışınların iletilmesinden başka yararları da olması gerektiği hiç de ihtimal dışı değildir.[1>

Elektromanyetik alanlar teorisini geliştiren Maxwell (1831-1879), manyetik kuvvetlerin ve ışığın her ikisinin de esir içinde iletildiğini öne sürüyor; bu kuvvetlerin, uzayda elektrik ve manyetik yüklü kütlelerin çevresinde üretilen esir bükülmeleri olarak değerlendirileceğini ifade ediyordu.

Esirin çok farklı ve üzerinde çalışılması zor bir konu olduğu aşikardı. Esir karşı evren (parelel evrenler) dediğimiz metafizik-soyut uzaylara ait soyut zaman küresi ise ve ışıktan hızlı titreşiyorsa ve bu ortamın zamanı bizim de zamanımızı oluşturuyorsa bunu kolayca belirleyemeyecektik. Gerçi uzay-zaman denen örgümüz, aslında üçü yer (mekan-uzay) bildiren üçü de zaman bildiren bir ortak sistem meydana getirdiğini artık biliyorduk.

Ancak gerçeğin bu kadar gizli olmasındaki asıl neden belki de duyularımızın fizik ötesi dünyayı algılayamıyor olmasında yatıyordu. Çünkü yarı fiziksel (ışın-kuant dünyası) varlıları tam olarak kavradığımızı dahi söyleyemiyoruz. Işığın her dalga boyunu göremiyoruz, her ses dalgasını duyamıyoruz. Gözümüzün ve kulağımızın duyarlı olabildiği frekanslar son derecede sınırlı bir alanı kapsıyor. Doğru dürüst maddeyi bile gördüğümüz söylenemezdi.

19. Yüzyılın sonlarında “esirin” nasıl anlaşıldığını yansıtması açısından 1883 yılında ünlü Nature dergisinde yer alan ifadeler hayli ilginçtir:

“Esir genelde bir akışkan ya da bir mayi olarak adlandırılmaktadır ve yine katılığı itibariyle bir jele benzetilmektedir; oysa bu adların hiç biri uygun değillerdir; bunların hepsi moleküler gruplardır, dolayısıyla esir gibi değillerdir; eylemsizlik özelliği olan sürekli sürtünmesiz bir ortamı basit olarak ve tek başına düşünelim, mefhumun muğlaklığı, bilgimizin şu anki durumunda münasip olduğundan daha fazla bir şey olmayacaktır.

Kusursuz devamlılığı olan, ince, sıkıştırılamayan, tüm uzaya yayılan ve içinde yerleşik sıradan maddenin molekülleri arasında sızan ve kendi imkanları ile birini diğerine bağlayan bir özdek fikrini idrak etmeye çalışmalıyız. Ve onu cisimler arasındaki tüm hareketlerin sürüp gittiği evrensel bir ortam olarak kabul etmeliyiz. O halde bu onun -- hareket ile enerjinin ileticisi olarak -- fonksiyonudur.”[2>

Evren ve Kuran Allah’ın iki ayrı kitabı. Kuran, “Kainat kitabının” izah ve tercümesi niteliğinde ve ondan Yaratıcısı hesabına bahsediyor ve yaratılışa ait sırlara değeri nisbetinde yer veriyor. Kuranı çağımızın anlayışına sunan ve tabiat ve evrene ait sırları yorumlayan Bediüzzaman bir ayette yer alan“su” terimini “esir” olarak yorumlar ve onun maddî yaratılışa menşe olduğunu ifade eder. “Arşı su üzerindeydi ayeti, şu madde-i esiriyeye işarettir ki; Cenab-ı Hakkın Arşı, su hükmünde olan esir maddesi üzerinde imiş; esir maddesi yaratıldıktan sonra, Saniin ilk icatlarının tecellisine merkez olmuştur. Yani esiri halk ettikten sonra, cevahir-i ferde kalbetmiştir (İşarat-ül İ’caz
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim


WEZ Format +3. Şuan Saat: 05:21 - Tarih: 05-16-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.