Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=Genel Dini Bölüm=-- > İman ve Metafizik

İman ve Metafizik Hayatımızın Gayesi..Kaza Kader!! Cinlerin Varlığı..

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 12-17-2008, 14:52
TÜRKER - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
TÜRKER TÜRKER isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Forum Yönetim
 
Üyelik tarihi: Dec 2007
Bulunduğu yer: @TÜRKER
Mesajlar: 1,124
Arrow Tahkiki iman

Tahkiki iman
Bu iman sahipleri; her bir mahlûkun üzerindeki ilâhi sikke ve damgaları görür. Onda tecelli eden ilâhi isim ve sıfatları okur. Mahlûkların hal lisanı ile yaptıkları tesbihatı işitir. O mevcudun, Cenab-ı Hakkın varlığına, birliğine ve diğer iman hakikatlerine yaptığı şehadeti dinler. Yani bir çiçeğe baktığında, altı iman hakikatinin delillerini çıkartır. O çiçek ile ahiretin ve meleklerin varlığını ve diğer iman hakikatlerinin hak ve doğru olduğunu ispat eder. İman hakikatleri sadece akıllarında değildir. Kalp, ruh, sır ve diğer latifelerine de nüfuz etmiştir. Bu cihetle, sarsılmaz bir imana sahiptirler.

Demek bu iman sahipleri her bir mevcutta Allahın mührünü görür, isim ve sıfatlarını okur. Bir tek çiçeğe bakar, tasvirinde; musavvir, mücemmil, müzeyyin, bâri, hakim isimlerini okur. Rızkının mükemmelen verilmesinde; rahman, kerim, vehhab, mukit, mümin, rezzak, mucib isimlerini tefekkür eder. Ona hayat verilmesinde; muhyi, programının tohumunda saklanmasında; hafiz, rengârenk boyanmasında; mülevvin, diğer çiçek arkadaşlarına benzemesinde; vâhid, ehad, ferd, yaratılmasında; hâlik, mûcid, tohumu yararak çıkmasında; fâlik ve fettah gibi isimleri görür, her bir mevcutta bin bir esma-i ilahiyyeyi okur. Bu iman sahiplerine göre her bir mahlûk; ilâhi bir kaside, rabbani bir mektup ve sûbhani bir kitaptır. O kitapta, bin bir esma-i ilahiyye yazılmış ve tefekkür edilmesi için bu âleme gönderilmiştir.

Taklidi imandan tam anlamıyla kurtulup, tahkiki imanı bir yakalasak, kelimelerimiz bile değişecek. İmanın yansıması kelimelerimize kadar nüfuz edecek. O zaman bileceğiz ki; hiçbir zaman yağmur yağmıyor, her zaman yağdırılıyor. Güneş dönmüyor, döndürülüyor. Bir kuş, bir çiçek güzel değil, güzel yapılmış. Doymadık, doyurulduk, içmedik, içirildik, iyileşmedik, iyileştirildik... İşte bu, tevhid-i hakikinin kelimelerdeki aksidir.

Taklidi iman ile tahkiki imanın farkını, Bediüzzaman Said-i Nursi hazretleri şöyle bir temsil ile izah eder:

Nasıl ki bir çarşıya ve bir şehre büyük bir zatın mütenevvi malları gelse, iki çeşit ile o zatın malı olduğu bilinir. Biri icmali âmiyanedir ki; bu kadar azim mal, ondan başkasının haddi değil ki sahip olabilsin. Fakat böyle adamın nazarında çok hırsızlık olabilir. Parçalarına çok adamlar sahip çıkabilir. İkinci çeşit odur ki; her mal üstündeki yazıyı okur, her bir top üstündeki turrayı tanır, her bir ilan üstündeki mührünü bilir bir surette; “her şey o zatındır” der.

Misaldeki çarşı; şu âlemdir ve kâinattır. Çarşıdaki çeşitli mallar ise; bu âlemdeki canlı ve cansız her bir eşyadır. Çarşıya malları gelen zat ise; Cenab-ı Haktır ki, hayvanlar, bitkiler ve cansızlardan hadsiz eşyayı bu âlem çarşısına göndermiştir. ‘İcmal-i âmiyane’ olarak ifade edilen taklidi iman sahibi şöyle düşünür; Bu kadar büyük kâinatı ve içindeki bu derece sanatlı eserleri Allahtan başkasının yaratması mümkün değildir. Ancak bu kişi, her bir mahlûkun üzerinde, Cenab-ı Hakkın kendisine has mührünü ve zatına mahsus damgasını göremediği için, her an şüpheye düşebilir. Şuursuz tabiat, kör kuvvet ve serseri tesadüf gibi hırsızlar, onun nazarında bazı malları çalabilir. Yani bazı eşyayı, Allahtan başkasına isnad ettirebilir.

Tahkiki iman sahibi için ise böyle bir tehlike söz konusu değildir. Zira o, âlem çarşısındaki her eşyanın üzerinde olan ilâhi mührü görür, rabbani imzayı müşahade eder. Her bir mevcudu, delillerle Cenab-ı Hakka isnad ettiği için, zerre miskal nazarında hırsızlık yapılamaz. Zira o, bir sineğin kanadında bile elli beş farklı ilâhi damgayı görür. Kimin haddi vardır ki, bu damgaları silip, kendi mührünü vurabilsin, Ya da o damgaların üzerine bir örtü çekebilsin!

Meselemiz; mevcutlar üzerindeki ilâhi mühürleri ve rabbani imzaları göstermek olmayıp, tahkiki iman ve taklidi imanın farklarını ortaya koymak olduğundan, mühürlerin izahına girişmiyor, bahsedilen elli beş mührü öğrenmek isteyenleri, Bediüzzaman hazretlerinin “Katre” ismindeki risalesine ve Marmara Eğitimin görsel formatta hazırladığı “Her şey O’nu anlatıyor” isimli Esmâü-l Hüsna eserine havale ediyoruz.

Ama taklidi iman sahibi, en basit bir eşyaya dahi vurulan elli beş damgadan habersizdir. İlâhi yazıları okuyamaz. Bu sebeple kim, o mevcuttaki yalancı ve sahte mührünü bu kişiye gösterse, onu ikna eder ve mal sahibi olarak kendisini tanıtır. Maazallah, Cenab-ı hakkın mülkünü hırsızlara taksim eder ve çok mevhum şerikleri kabul eder.
__________________



Forum Kuralları - Forum İlkeleri

Ey nefsim! Deme "Zaman değişmiş, asır başkalaşmış,herkes dünyaya dalmış,hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur." Çünkü ölüm değişmiyor..

Hem deme : "Ben de herkes gibiyim" Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder.
Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır...
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 12-20-2008, 19:23
CUMHUR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
CUMHUR CUMHUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Özel Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 4,046
Standart

türker bey hergün okunması gereken ALLAH'ımızı heryerde müthiş eserlerine bakıp çok çok şükretmeliyiz .ALLAH'ım bizleri çok şükreden heryerde senin güzelliğini ve büyüklüğünü çok bilen kullarından yapsın..türker bey eline kolu sağlık ALLAH razı olduğu kullarından eylesin.selamün aleyküm....
__________________
Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi alem. Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem...
Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşduran bir köprüdür
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 12-21-2008, 00:10
TÜRKER - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
TÜRKER TÜRKER isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Forum Yönetim
 
Üyelik tarihi: Dec 2007
Bulunduğu yer: @TÜRKER
Mesajlar: 1,124
Standart

Aleyküm selam..
ALLAH razı olsun sevgili cumhur.
__________________



Forum Kuralları - Forum İlkeleri

Ey nefsim! Deme "Zaman değişmiş, asır başkalaşmış,herkes dünyaya dalmış,hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur." Çünkü ölüm değişmiyor..

Hem deme : "Ben de herkes gibiyim" Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder.
Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır...
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 08-21-2010, 23:38
nuradoğru - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
nuradoğru nuradoğru isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: May 2008
Mesajlar: 72
Standart




İmân ve İslâmiyet âb-ı hayatına susamış kıymetli kardeşlerim,

Evvela, itiraf edeyim ki, bu konferansın verildiği kürsüde bulunmuş olmak itibâriyle sizlerden farkım yoktur. Sizin bir kardeşinizim. Hem, bu konferans benim çok muhtaç olduğum gayet nâfi' bir dersimdir. Muhatap kendimdir. Dersimi, müzâkere nevinden, siz mübârek kardeşlerime okuyacağım. Kusurlar bendendir, kemâl ve güzellikler istifâde ettiğim Risâle-i Nur eserlerine âittir.

Bir mâni başımıza gelmezse, haftada bir defa olarak devam edeceğimiz dinî konferanslardan, bugün, birincisi imâna dâirdir. Çünkü, Bediüzzaman Said Nursî'nin Birinci Millet Meclisinde beyân ettiği gibi, "Kâinatta en yüksek hakikat imândır, imândan sonra namazdır." Bunun için, biz de konferansımızın Kur'ân, imân, Peygamberimiz Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz hakkında olmasını münâsip gördük. İkincisi de inşaallah namaz ve ibâdete âit olacaktır.

Bu mevzuları bize ders verecek bir eser aradık. Nihayet bu hayatî ve ebedî ihtiyacımızı, asrımızın fehmine uygun ve iknâ edici bir tarzda ders veren ve yarım asra yakındır büyük bir itimad ve emniyete mazhar olmakla en mûteber dinî bir eser olan Risâle-i Nur'u intihap ettik.

Şimdi, ilk konferansımızın niçin İmân mevzuunda olduğunu izah ile, bu eser ve müellifi hakkında gayet kısa olarak mâlûmât vereceğiz. Şöyle ki:

Bu asırda, din ve İslâmiyet düşmanları, evvela imânın esaslarını zayıflatmak ve yıkmak plânını, programlarının birinci maddesine koymuşlardır. Husûsan bu yirmi beş sene içinde, tarihte görülmemiş bir halde münâfıkâne ve çeşit çeşit maskeler altında imânın erkânına yapılan sû-i kastlar pek dehşetli olmuştur. Çok yıkıcı şekiller tatbik edilmiştir.
__________________
*Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız, o gençlik zâyi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette kendi lezzetinden çok ziyâde belâlar ve elemler getirecek.

Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve nâmusluluk ve tâatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.*

(On Üçüncü Söz/Risale-i Nur Külliyatı'ndan)
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 08-21-2010, 23:51
nuradoğru - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
nuradoğru nuradoğru isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: May 2008
Mesajlar: 72
Standart

Halbuki, imânın rükünlerinden birisinde hâsıl olacak bir şüphe veya inkâr, dinin teferruâtında yapılan lâkaydlıktan pekçok defa daha felâketli ve zararlıdır. Bunun içindir ki, şimdi en mühim iş, taklidî imânı tahkikî imâna çevirerek imânı kuvvetlendirmektir, imânı takviye etmektir, imânı kurtarmaktır. Herşeyden ziyâde imânın esâsâtıyla meşgul olmak, katî bir zarûret ve mübrem bir ihtiyaç, hattâ mecburiyet hâline gelmiştir. Bu, Türkiye'de böyle olduğu gibi, umum İslâm dünyasında da böyledir.

Evet, temelleri yıpratılmış bir binânın odalarını tâmir ve tezyine çalışmak, o binânın yıkılmaması için ne derece bir fayda temin edebilir? Köklerinin çürütülmesine çabalanan bir ağacın kurumaması için dal ve yapraklarını ilâçlayarak tedbir almaya çalışmak, o ağacın hayatına bir fayda verebilir mi?

İnsan, saray gibi bir binâdır. Temelleri erkân-ı imâniyedir. İnsan bir şeceredir. Kökü esâsât-ı imâniyedir.

İmânın rükünlerinden en mühimi, imân-ı billâhtır, Allah'a imândır; sonra nübüvvet ve haşirdir. Bunun için, bir insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim, İmân ilmidir. İlimlerin esâsı, ilimlerin şâhı ve padişahı İmân ilmidir.

İmân, yalnız icmâlî bir tasdikten ibâret değildir. İmânın çok mertebeleri vardır. Taklidî bir imân, husûsan bu zamandaki dalâlet, sapkınlık fırtınaları karşısında çabuk söner. Tahkikî İmân ise sarsılmaz, sönmez bir kuvvettir. Tahkikî imânı elde eden bir kimsenin İmân ve İslâmiyeti dehşetli dinsizlik kasırgalarına da mâruz kalsa, o kasırgalar bu İmân kuvveti karşısında tesirsiz kalmaya mahkûmdur. Tahkikî imânı kazanan bir kimseyi, en dinsiz feylesoflar dahi bir vesvese veya şüpheye düşürtemez.

İşte bu hakikatlere binâen, biz de tahkikî imânı ders vererek imânı kuvvetlendirip, insanı ebedî saadet ve selâmete götürecek Kur'ân ve İmân hakikatlerini câmi' bir eseri, sebat ve devam ve dikkatle okumayı katiyetle lâzım ve elzem gördük. Aksi takdirde, bu zamanda dünyevî ve uhrevî dehşetli musîbetler içine düşmek, şüphe götürmez bir hakikat halindedir. Bunun için, yegâne kurtuluş çaremiz Kur'ân-ı Hakîmin imânî âyetlerini ve bu asra bakan âyet-i kerîmelerini tefsir eden yüksek bir Kur'ân tefsirine sarılmaktır.

Şimdi, "Böyle bir eser bu asırda var mıdır?" diye bir suâlin içinizde hâsıl olduğu, nurânî bir heyecanı ifâde eden sîmâlarınızdan anlaşılmaktadır.

Evet, bu çeşit ihtiyacımızı tam karşılayacak olan bir eseri bulmak için çok dikkat ve itinâ ile aradık. Nihayet, hem Türk gençliğine, hem umum Müslümanlara ve beşeriyete Kur'ânî bir rehber ve bir mürşid-i ekmel olacak bir eserin Bediüzzaman Said Nursî'nin Risâle-i Nur eserleri olduğu kanaatine vardık. Bizimle beraber, bu hakikate Risâle-i Nur'la imânını kurtaran yüz binlerle kimseler de şâhittir.


Sözler/Konferans s.704-705
__________________
*Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız, o gençlik zâyi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette kendi lezzetinden çok ziyâde belâlar ve elemler getirecek.

Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve nâmusluluk ve tâatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.*

(On Üçüncü Söz/Risale-i Nur Külliyatı'ndan)
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 08-22-2010, 00:16
nuradoğru - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
nuradoğru nuradoğru isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: May 2008
Mesajlar: 72
Standart

Ey bin seneden beri İslâmiyetin bayraktarlığını yapan bir milletin torunları olan cengâver ruhlu kardeşlerim! Bu zamanın ve gelecek asırların Müslümanları ve bizler, Kur'ân-ı Azîmüşşânın tefsiri olan öyle bir rehbere muhtacız ki, tahkîkî İmân dersleriyle, İmân mertebelerinde terakkî ve teâlî ettirsin. Hem, korkak değil, bilâkis Risâle-i Nur Talebeleri gibi cesur ve kahraman ve faal ve amel-i sâlih sahibi, mütedeyyin, müttakî ve bununla beraber şahsî rahatlık ve menfaatlerini İmân ve İslâmiyetin kurtuluşu uğrunda fedâ eden, fedâi ve mücâhid Müslümanlar yetiştirsin, neme lâzımcılıktan kurtarsın. Hem, taarruz ve işkenceler ve ölüm ihtimâlleri karşısında, tahkîkî İmân kuvvetinden gelen bir cesâretle, Kur'ân ve İslâmiyet cephesinden aslâ çekilmeyen, "Ölürsem şehidim, kalırsam Kur'ân'ın hizmetkârıyım" diyen ve yılgınlık hâline düşmeyen sâdık ve ihlâslı, yalnız Allah rızâsı için hizmet eden, Nur Talebeleri gibi İslâmiyet hâdimleri yetiştirsin, böyle muazzez Müslümanlar meydana getirsin.

Sözler/Konferans s.718
__________________
*Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız, o gençlik zâyi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette kendi lezzetinden çok ziyâde belâlar ve elemler getirecek.

Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve nâmusluluk ve tâatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.*

(On Üçüncü Söz/Risale-i Nur Külliyatı'ndan)
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 08-22-2010, 00:34
nuradoğru - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
nuradoğru nuradoğru isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: May 2008
Mesajlar: 72
Standart

Hem kemâl-i intizamla bu kadar hassas duyguları ve hissiyatları ve gayet muntazam bu mânevî lâtifeleri ve Bâtınî hâsseleri bu cismimde derc etmekle beraber, gayet sanatlı bu cihazatı ve cevârihi ve hayat-ı insaniyece gayet lüzumlu ve mükemmel bu kadar âzâ ve âletleri bu vücudumda kemâl-i hikmetle yaratmış. Tâ ki, nimetlerinin bütün nevilerini ve umum çeşitlerini bana tattırsın ve ihsas etsin ve hadsiz tecelliyat-ı esmâsının ayrı ayrı zuhurlarını o duygular ve hissiyatla ve hassasiyetle bana bildirsin, zevk ettirsin ve bu ehemmiyetsiz görünen hakir ve fakir vücûdumu, her müminin vücudu gibi kâinata bir güzel takvim ve rûznâme ve âlem-i ekbere muhtasar bir nüsha-i enver ve şu dünyaya bir misal-i musağğar ve masnuatına bir mucize-i azhar ve nimetlerinin her nevine talip bir müşteri ve medar ve rububiyetinin kanunlarına ve icraat tellerine santral gibi bir mazhar ve hikmet ve rahmet atiyelerine ve çiçeklerine numune bahçesi gibi bir liste, bir fihriste ve hitabât-ı Sübhâniyesine anlayışlı bir muhatap yaratmış olmakla beraber, en büyük bir nimet olan vücudu, bu vücudumda büyütmek ve çoğaltmak için hayatı verdi. Ve o hayatla o nimet-i vücudum âlem-i şehadet kadar inbisat edebiliyor.

Hem insaniyeti verdi. O insaniyetle o nimet-i vücud mânevî ve maddî âlemlerde inkişaf ederek insana mahsus duygularla o geniş sofralardan istifade yolunu açtı.

Hem İslâmiyeti bana ihsan etti. O İslâmiyetle o nimet-i vücud âlem-i gayb ve şehadet kadar genişlendi.

Hem iman-ı tahkikîyi in'am etti. O imanla o nimet-i vücud, dünya ve âhireti içine aldı.

Hem o imanda mârifet ve muhabbetini verdi. Ve mârifet ve muhabbetle o nimet-i vücud içinde daire-i mümkinattan âlem-i vücuba ve daire-i esmâ-i İlâhiyeye kadar hamd-ü senâ ile istifade için ellerini uzatabilir bir mertebe ihsan etti.

Hem hususî olarak bir ilm-i Kur'anî ve hikmet-i imaniye verdi. Ve o ihsanıyla çok mahlûkat üstüne bir tefevvuk verdi.

Ve sâbık noktalar gibi çok cihetlerle öyle bir câmiiyet vermiş ki, ehadiyetine ve samediyetine tam bir ayna ve küllî ve kudsî rububiyetine geniş ve küllî bir ubûdiyetle mukabele edebilen bir istidat vermiş. Ve enbiyalarla insanlara gönderdiği bütün mukaddes kitapların ve suhufların ve fermanların icmâıyla ve bütün enbiya ve evliya ve asfiyanın ittifakıyla bu bendeki bulunan emaneti ve hediyesi ve atiyesi olan vücudumu ve hayatımı ve nefsimi -âyet-i Kur'aniyenin nassıyla- benden satın alıyor. Tâ ki, elimde faydasız zayi olmasın. Ve iade etmek üzere muhafaza edip satmak pahasına saadet-i ebediyeyi ve Cenneti vereceğini katî bir surette çok tekrarla vaad ve ahdettiğini ilmelyakîn ve tam İmân ile anladım.


Dördüncü Şua s.64
__________________
*Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız, o gençlik zâyi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette kendi lezzetinden çok ziyâde belâlar ve elemler getirecek.

Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve nâmusluluk ve tâatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.*

(On Üçüncü Söz/Risale-i Nur Külliyatı'ndan)
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 08-22-2010, 15:19
nuradoğru - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
nuradoğru nuradoğru isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Üye
 
Üyelik tarihi: May 2008
Mesajlar: 72
Standart

Dedi ki: "Hasbünâ'daki nâ'ya dikkat edip, seninle beraber lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile Hasbünâ'yı kimler söylüyorlar, dinle" emretti.
Birden baktım ki, hadsiz kuşlar ve kuşçuklar olan sinekler ve hesapsız hayvanlar ve nihayetsiz nebatlar ve gayetsiz ağaçlar dahi benim gibi lisan-ı hal ile mânâsını yad ediyorlar. Ve herkesin yâdına getiriyorlar ki, bütün şerâit-i hayatiyelerini tekeffül eden öyle bir vekilleri var ki, birbirine benzeyen ve maddeleri bir olan yumurtalar ve birbirinin misli gibi katreler ve birbirinin aynı gibi habbeler ve birbirine müşabih çekirdeklerden, kuşların yüz bin çeşitlerini, hayvanların yüz bin tarzlarını, nebâtâtın yüz bin nevini ve ağaçların yüz bin sınıfını yanlışsız, noksansız, iltibassız, süslü, mizanlı, intizamlı, birbirinden ayrı fârikalı bir surette, gözümüz önünde, hususan her baharda, gayet çok, gayet kolay, gayet geniş bir dairede, gayet çoklukla halk eder, yapar bir kudretin azamet ve haşmeti içinde, beraberlik ve benzeyişlik ve birbiri içinde ve bir tarzda yapılmalarıyla vahdetini ve ehadiyetini bize gösterir. Ve böyle hadsiz mu'cizâtı ibraz eden bir fiil-i rububiyete, bir tasarruf-u hallâkıyete müdahale ve iştirak mümkün olmadığını bildirir diye anladım. Her mü'min gibi benim hüviyet-i şahsiyemi ve mahiyet-i insaniyemi anlamak isteyenler ve benim gibi olmak arzu edenler, Hasbünâ'daki nâ cemiyetinde bulunan ene'nin, yani nefsimin tefsirine baksınlar. Ehemmiyetsiz, hakir ve fakir görünen vücudum-her mü'minin vücudu gibi-neymiş, hayat neymiş, insaniyet neymiş, İslâmiyet neymiş, iman-ı tahkikî neymiş, marifetullah neymiş, muhabbet nasıl olacakmış, anlasınlar, dersini alsınlar.
DÖRDÜNCÜ MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE: Bir vakit ihtiyarlık, gurbet, hastalık, mağlûbiyet gibi vücudumu sarsan arızalar, bir gaflet zamanıma rast gelip, şiddetle alâkadar ve meftun olduğum vücudumu, belki mahlûkatın vücutlarını ademe gidiyor diye elîm endişe verirken, yine bu âyet-i hasbiyeye müracaat ettim. Dedi: "Mânâma dikkat et ve İmân dürbünüyle bak."
Ben de baktım ve İmân gözüyle gördüm ki, bu zerrecik vücudum, her mü'minin vücudu gibi, hadsiz bir vücudun aynası ve nihayetsiz bir inbisatla hadsiz vücutları kazanmasına bir vesile ve kendinden daha kıymettar, bâki, müteaddit vücutları meyve veren bir kelime-i hikmet bulunduğunu ve mensubiyet cihetiyle bir an yaşaması, ebedî bir vücut kadar kıymettar olduğunu ilmelyakin ile bildim. Çünkü, şuur-u imanla bu vücudum Vâcibü'l-Vücudun eseri ve san'atı ve cilvesi olduğunu anlamakla, vahşî evhamdan ve hadsiz firaklardan ve hadsiz mufarakat ve firakların elemlerinden kurtulup, mevcudata, hususan zîhayatlara taallûk eden ef'âl ve esmâ-i İlâhiye adedince uhuvvet rabıtalarıyla münasebet peydâ eylediğim, bütün sevdiğim mevcudata, muvakkat bir firak içinde daimî bir visal var olduğunu bildim. İşte, İmân ile ve imandaki intisap ile, her mü'min gibi, bu vücudum dahi hadsiz vücutların firaksız envârını kazanır. Kendi gitse de onlar arkada kaldığından, kendisi kalmış gibi memnun olur.

Yirmi Altıncı Lem'a
__________________
*Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız, o gençlik zâyi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette kendi lezzetinden çok ziyâde belâlar ve elemler getirecek.

Eğer terbiye-i İslâmiye ile, o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak, iffet ve nâmusluluk ve tâatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâkî kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.*

(On Üçüncü Söz/Risale-i Nur Külliyatı'ndan)
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
tahkiki iman


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Şeytanın, iman hakikatlerinin büyüklüğü cihetinde vesvese vermesi TÜRKER İman ve Metafizik 1 01-17-2009 22:30
Iman Hakkinda CUMHUR İman ve Metafizik 0 04-03-2008 22:58


WEZ Format +3. Şuan Saat: 08:07 - Tarih: 03-29-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.