Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=Genel Dini Bölüm=-- > Tasavvuf

Tasavvuf Tasavvuf Alemi..

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 03-28-2008, 00:41
CUMHUR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
CUMHUR CUMHUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Özel Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 4,046
Standart Tasavvuf On Esas - 1. Bölüm

TEVBE

Tevbe, kulun kendi iradesiyle Allah'a dönmesidir. Tıpkı «Sen Rabbinden, Rabbin de senden razı olduğu halde O'na dön, emrinde ölünün kendi iradesi olmadan Allah'a dönmesi gibi.
Yani asıl tevbe iradi ve istekli olarak Allah'a yönelmektir. Ölüm, iradesiz ve zorla olan bir dönüştür. Nitekim bu, yukarıdaki ayetten açıkça anlaşılmaktadır. Yani «Rabbine dön!» emri ölümdür ki, bu da nefsin en çok korktuğu şeydir. Hatta Hz. Musa'nın ölüm meleğinin taşla gözünü çıkardığı anlatılır. Hz. İbrahim'in (a.s,) ise «Yarab hiçbir dost başka bir dostun canını alır mı?» dediği ve Hz. Peygamberin ölümüne yakın zaman*da kendi kendine: «Ey nefis sana ne oluyor da öyle sığınaklarla kaçıyorsun?», dediği rivayet edilir. Yani ey nefis, ölüm tamamen yaklaşmışken sana ne oluyor da bazı yerlere sığınıp kendine çare . arıyorsun. Aslında bunlar ümmetini uyarmak ve ölüme karşı hazırlıklı olmasını tembih içindir. Yoksa ölümden korktuğu' için değildir. Nitekim bir hadislerinde: «Ölüm mü'mine bir hediyedir», buyurmuşlardır .
Kur'an'ın ifadesinde « ... radiyeten merdiyyeh.» kelimeleri tasavvuftaki nefs-i radiye ve nefs-i mardiyyeye işaret buyurulmaktadır. Burada nefs eğer mutmainne makamında ise ölüme kerahet görmeyecek. Kerahet (kötü görmek) tabiatında olduğundan dolayı rıza ve teslimiyeyiyeti yok etmez. Bununla birlikte tevbenin istek ve iradeyle olması gerekmektedir. Çünkü zorla yapılan tevbe tevbe-i ye'se benzer ki, bu da makbul değildir. Salik'in Hakk'a rücu' etmek istemesi gerekir. Yoksa zorla tutulan orucun ve kılınan namazın faydası olmaz. Bunun içindir . Peygamberler hiçbir zaman zora başvurmadan genellikle bazı mucizelerle ümmetlerini ikna etmişlerdir.
Tevbe, günahtan dönüştür. Dünya ****ından Allah'ın kullarına verdiği nimetlere yönelmektir.
Yani yukarıdaki rücu' kavramı mutlak anlamda kullanılmıştır. Ondan maksat günahtan dönüştür, Günah ise kulu Allah'tan uzaklaştırır ve araya perdeler koyar. Ahiretteki derece ve mertebelerden sadece biridir. Gerçi cennetteki ereceler kulun am el ve takvasına göre taksim edilecektir. Fakat kul sadece amel-i salih işleyip na güvenmeyip Allah'ın rahmetine güvenmelidir. Dünyadaki mertebeler de bu şekildedir. Eğer insan sahip olduğu mertebeye aşırı bağlı değilse bu onun için bir engel ve perde teşkil etmez. Öyle olmasaydı makam sahibi olan raşid halifeler en çok Allah'tan uzak kalanlardan olurlardı.
Hatta dünyevi makama sahip iken bile manevi mertebelerini kaybetmeyen melikler Mesela Nureddin Mahmud Zengi ve oğlu Salih birer tasavvuf büyÜğü idiler.
Kısacası tasavvufta günah,' şer'i kaidelerle yasaklanan şeyler değildir. Günah: Kalbin nefsin meylettiği her şeydir. Nitekim yüce Kur'an'da « Rabbim, beni ve neslimi puta tapmaktan koru» (İbrahim, 35) İmam Gazali burada geçen 'esnam' yani putlar kelimesini dünyalık para olarak tefsir etmiştir. Açıkça anlaşılmaktadır ki, insanın çok aşırı derecede bağlandığı herşey put haline konulmuştur. Günah, insanın eşyaya bağlanmasıdır, eşyanın kendisi değildir. Bu konuda «eğer "masiva" olmasaydı kimsenin olgunlaşması gözlenemezdi» Çünkü olmayan şeyden kaçınmak, o ihtiyaçtan. feragat etmek diye bir şey olamaz. Aksine bir şeyin ihtiyacına karşı koymak için önce o şeyin olması gerekir.
Allah'a ulaşmak isteyen kişi (salik, mürid, muvahhid) O'ndan başka bütün isteklerinden vazgeçmelidir. Hatta kendi vücudundan (var olmasından) bile. Bununla ilgili bir söz vardır: «"Senin var olman (varlığını sezmen ve kabul etmen) günah olarak yeterlidir. Ona başka bir günah eklemen ve kıyas etmen gereksizdir.»
Hakk'a talip olanın üzerine gerekli olan şey kendi varlığı dahil hiçbir şeye meyletmemesidir. Nitekim tasavvuf büyükleri demişlerdir ki: Senin varlığın (vücudun) öyle bir günahtır ki, onun üzerine hiçbir günah kıyas edilemez.
İnsanın kendi varlığında bile istiğina etmesi «tamahhuz» olarak adlandırılır. Bu fena halidir bu halin farklı tarafları ortaya çıkar. Çünkü fena halinde insan bazen şuur ve iltifatla karşılaşabilir. Buna fena-i nakıs derler. Fena ender fena ise masivanın tamamen yok olmasıdır. Bu durumda müridin kendi sıfatlar da fena bulur. Nitekim şöyle bir söz vardır: «Gerçek ihlas,. kişinin ameldeki ihla.smı bile görmemesidir,.. Bu, fena. fillah ve yüksek bir cezbe halidir. İşte fena-i kamil ve ihlas-ı tam durumu budur
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Tasavvuf - Riza - 10.Bölüm CUMHUR Tasavvuf 0 03-28-2008 00:56
Tasavvuf - Murakabe - 9.Bölüm CUMHUR Tasavvuf 0 03-28-2008 00:55
Tasavvuf - Sabir - 8.Bölüm CUMHUR Tasavvuf 0 03-28-2008 00:53
Tasavvuf - Tevekkül - 3.Bölüm CUMHUR Tasavvuf 0 03-28-2008 00:45
Tasavvuf - Zühd - 2. Bölüm CUMHUR Tasavvuf 0 03-28-2008 00:43


WEZ Format +3. Şuan Saat: 08:32 - Tarih: 03-29-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.