Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=Genel Dini Bölüm=-- > Tasavvuf

Tasavvuf Tasavvuf Alemi..

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 03-30-2008, 17:33
HİCRET - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
HİCRET HİCRET isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Gelişmiş Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 484
Wink Tasavvufun Nedir! Tasavvufun İslamdaki Yeri

- Borçlanmayla alakalı olarak birisine borç verdiğimiz zaman bu borç ödenecektir. Yani 1 milyar lira borç verdiniz, 1 milyar lira alacaksınız. İslam hukuku bunu gerektiriyor. Hukuk buna göredir. Ayete göre vakti geldiğinde ödenmesi gerektiği anlatılıyor. Bu temel bir hukuk kuralı olan konmuş fakat bu burada bırakılmamış.
Ayeti kerimede bir basamak ileri götürülmüş. Hani darda kalındıysa ona bir süre verin diyor. Allah bunun hayırlı olduğunu söylüyor. Hak olarak, normal olan ödenmesidir. Ama durumu uygun olmayana bir mehil tanımak, üçüncü aşamada ise bakıyorsunuz adam fakir, bağışlayın, en hayırlısı da budur diyor. İslam burada üç alternatif sunuyor. Herhangi bir konuda Kur'an-ı Kerim'de bu şekilde fetva, takva, vefa dediğimiz boyutlar açılım olarak zikredilmiş.
Mesela bir kaza namazının farzını kaza ettiğimiz zaman İslam ilmihallerine göre kaza yerini buluyor. Fakat ben bazı şahıslar gördüm, sünnetleri de kaza ediyor. Sünnetlerin kazası diye bir şey yok. Ama kendiliğinden öyle hissediyor. Duyuşu o. Yani içindeki itici, motive edici inanç gücü zamanında kılamadığı sünneti de kaza etmesini sağlıyor. Aslında öyle bir şeye gerek yok. Öyle bir şeye gerek olmamasına rağmen kendiliğinden, Allah'a olan saygısı, imanının gücü, artık ona ne derseniz deyin, bir yapı. Yani bir imani yapının insanda meydana getirmiş olduğu itici bir motivasyonla sünnetleri de kaza ediyor. Kılma diyemezsiniz ama kılmasına da gerek yoktur. Kılana kılma denemez, kılmayana da kıl denilmez. Çünkü hukuk olarak, bir ilmihal kuralı olarak Hanefi mezhebine göre sadece farz namazları kaza edilir.
Tasavvufun İslam dinindeki yerine gelince... Tasavvufu, kısaca takva hayatı olarak görüyorum. Yani tasavvuf kelimesini hep ağır buluyorum ama kullanma mecburiyetinde kaldığım için kullanıyorum. Yani bir bilim haline gelmiş. Kendi başına ıstılahları var, terminolojisi var. Kurallar geliştirmiş. Bir bağımsız ilmi disiplinle olması gereken bütün özellikler tasavvufla bir ilim olarak veyahut da tasavvufu bir ilim olarak ortaya çıkarmıştır. Bir ilmin ilim olabilmesi için terminolojisi gerekir, terim bilgisi gerekir. Bugün fıkıh içinde vardır bu ıstılah, bu metodoloji hadis için de, tefsir için de, tarih için de vardır. Bütün ilimler için geçerlidir. Bu şekilde metodolojisi kurulmuş, terminolojisi kurulmuş bir ilimseniz bağımsızlığınızı ilan edersiniz.
Tasavvuf her birini asırda terminolojisi oluşmaya başlamış, zühd hareketleriyle beraber ilk primitif tasavvuf ifadelerinin, terimlerinin kurgulanmaya başlandığını, inşaya başlandığını bir bilim olarak tasavvufun üçüncü asırda da artık resmen ortaya çıktığını, rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Ve biz burada tasavvuf kelimesiyle kastettiğimiz, İslam'ın daha derin tefekkür ve duyuşlu bir takun boyutuyla yaşanması, derinlikle, aşkla, vecdle yaşanmasıdır.
Bazıları "tasavvuf ayrı bir dindir" diyerek ortaya çıktılar. Bu iddia, tamamen yanlış bir iddiadır. Ama bu isim konmuş bir kere. Bu nedenle, yani metodoljisi, terminolojisi oluşması münasebetiyle bir bağımsızlığını ilan etme söz konusudur. Bu ilan ile birlikte tasavvufa bir ilim olarak yani insanların takvalı ve veralı yaşamasının tasavvuf kelimesiyle anılması genelleştiği için ben de onu kullanmak zorunda hissediyorum kendimi.
Bana göre tasavvuf fazlalık bir isimdir. Bunun en büyük ispatı da zamanımızda gördüğümüz tasavvuf büyükleridir. Mesela Sami Efendi hazretleri. Hayatını yakından inceledim. Baktım Kur'an-ı Kerim'in aynısı. Yani Kur'an insanı, sünnet insanı. Hiçbir bidat yok. Sahih ehli sünnet inancına mensup. Takva hayatı var. Vera hayatı var. Aşk var, muhabbet var, rıza var. İslam'ı derin yaşamak, sevmek, sevdirmek var. Bu İslam-Müslüman başka bir kelime bulamıyorum. Ama mecburen tasavvuf ıstılah olarak kullanılır hale gelmesi münasebetiyle, ıstılahı oluştuktan sonra, tasavvuf adını aldıktan sonra bu gibi zevatı kirama muttaki, zahit gibi isimler yerine mutasavvıf, sufi diye kelimeler kullanılır olmuş.

PROF.ETHEM CEBECİOĞLU
__________________
Yollar Boşaldı Artık, Yolcular Buldu Vaha

Yolcular Gitmese de Yollar Gider Allah'a
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 09-13-2009, 01:32
eyup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
eyup eyup isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 12
Standart

TASAVVUF NEDİR:

Tasavvuf, Hazreti Ibrâhîm'in hanif dînidir
Hazreti Ibrâhîm, tam bir mutasavvıftı. O, hanif dîninin sahibiydi. Hanif dîni bir insanı nereden alır, nereye götürür? Hanif dîni bir insanı sıfırdan alır, önce o kişi Allah'a ulaşmayı diler. Sonra? Mürşidine ulaşıp tâbî olur. Sonra? Ruhunu Allah'a ulaştırıp teslim eder. Sonra? Fizik vücudunu Allah'a muhsin kılarak teslim eder
Nefsini Allah'a ahsen kılarak teslim eder. Irşada ulaşır. Iradesini de Allah'a teslim eder ve mürşidlerden olur. Bütün sahâbe, bu vasıfların hepsine sahiptiler, 7 safhanın hepsini bihakkın yaşadılar. Öyleyse onlar Islâm'ın gerçek temsilcileriydi; Hazreti Ibrâhîm'in hanif dîninin gerçek temsilcileriydi
Öyleyse Allahû Tealâ'yla olan ilişkilerimizde en güzeli yaşamak söz konusu mu? Elbette. Hangi şartlar içinde? Sahâbenin yaşadığı şartlar içinde. Onlar kanlı katiller iken, her biri her türlü zulmü işlerken, kız çocuklarını diri diri mezara gömerken Allah'ın yoluna girerler ve girdikleri zaman hayatlarının tümü değişir. Öyle bir dizaynla Allahû Tealâ onları olgunlaştırır ki; birbirinin can düşmanı olan sahâbe, birbirinin can dostu olurlar.

Işte Al-i Imran 103. Allahû Tealâ buyuruyor


3/AL-I IMRAN-103: Va'tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni'metallâhi aleykum iz kuntum a'dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni'metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve fırkalara aırılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; hani o zaman siz birbirinize düşman idiniz. (Sonra Allah), kalplerinizi uzlaştırdı da O'nun bu ni'meti ile artık kardeşler oldunuz. Siz, ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da (Allah), sizi ondan kurtardı. Allah, size âyetlerini böyle beyan ediyor ki; böylece hidayete eresiniz
Bütün kabileler arasındakandavası vardı. Sonradan sahâbe olanlar, her kabiledekikandavasına iştirak etmişlerdi. Onlardan birilerini yabancı kabileler öldürmüştü, onlar da yabancı kabilelerden birilerini öldürmüştüler
Öyleyse böyle bir dizaynda, Allah'ın sahâbenin kalplerini birbirine telif etmesi üzerine can dostları olduğunu görüyoruz. Sahâbenin özelliği neıdi? Kalplerinin telif edilmesinin arkasında ne vardı? Bütün sahâbenin Sıratı Mustakîm'in üzerinde olması vardı. Bir insanı şeytanın kulu olmaktan kurtaracak olan şey, Sıratı Mustakîm'in üzerinde olmaktır
Tevhidin temelinde Sıratı Mustakîm vardır. Bütün sahâbe tevhid erleriydi. Tek Allah'a inanıyorlardı. Hanif dîninin, Islâm dîninin gerçek temsilcileriydiler. 1. özellikleri tek Allah'a inanmaktı. Bu bakımdan Allah'ın tekliği konusunda kesin olarak haniftiler
Hanif dîninin 2. özelliği, tek bir toplum oluşturmaktı. Onu da bütün sahâbe gerçekleştirmişti. Bütün sahâbe Sıratı Mustakîm'in üzerindeydi; yani hanif fıtratının gereğini gerçek anlamda tahakkuk ettirmişlerdi. Bütün sahâbe kendileri, Sıratı Mustakîm'in üzerinde oldukları gibi başka insanları da Sıratı Mustakîm'e çağırıyorlardı ve hepsi mü'minlerdi.

şimdi gelin bakalım Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesi ne diyor?

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mu'minîn(mu'minîne).
şeytan, insanlar üzerindeki vaadini yerine getirdi. Mü'minlerden ibaret bir tek fırka hariç hepsi, iblise tâbî oldular
Sahâbe soruyor Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e: "Ey Allah'ın Resûl'ü, kaç fırka olacak?" "73" diyor. "Peki bunlardan gerçekten sadece bir tek fırka mı hak olacak?" "Evet" diyor. "Ey Allah'ın Resûl'ü, ismi ne bu fırkanın?" "Fırka-i Naciye" "Bu fırkadakilerin özellikleri ne?" Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki: "Onlar da sizin ve benim gibi Sıratı Mustakîm'in üzerinde olanlardı." diyor. "Olanlar olacaklar
Öyleyse kimmiş bu insanlar? Mü'minleri oluşturan bir tek fırka hariç bütün fırkalar şeytana kul oldular. Buradan hareket edelim: Bütün fırkaların var olduğu ayrıca bir fırkayı da işaret edildiği bir âyet var mı Kur'ân-ı Kerim'de? Var.

En'am 153. Allahû Tealâ buyuruyor

6/EN'AM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. Işte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Böylece siz takva sahibi olursunuz.
Öyleyse sahâbeye bakıyoruz. Sahâbe Sıratı Mustakîm'in üzerindeydi. Önce Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'in, sonra fizik vücutlarını Allah'a teslim eden Sıratı Mustakîm'in, sonra nefslerini Allahû Tealâ'ya teslim eden Sıratı Mustakîm'in, sonra iradelerini Allah'a teslimedenSıratı Mustakîm'in; dört Sıratı Mustakîm'in de üzerindeydi sahâbe
Öyleyse onlar Sıratı Mustakîm'in üzerindeydiler. Onlar tevhidi tam anlamıyla tahakkuk ettirmişlerdir. Sıratı Mustakîm'in üzerinde olduklarının kesin işareti; Allah'ın kalplerini telif etmesiyle birbirlerinin can dostu olmayı başarmaları. Can düşmanlarıyla can dostu haline gelmişlerdi.
Ne diyordu Allahû Tealâ Fussilet 34'te? "Sen seyyiati hasenatla önle. Hiç seyyiatle hasenat bir olur mu?" Bütün sahâbe seyyiati hasenatla önlemişlerdi. Dişerlerinin can düşmanı olan sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbî olduktan sonra can dostları oldular ve düşmana karşı el ele, gönül gönüle savaş verdiler
Tasavvuf nedir? Tasavvuf, Allah'a teslim olmaktır. Hanif dîni nedir? Hanif dîni, Allah'a teslim olmaktır. Islâm dîni nedir? Islâm dîni, Allah'a teslim olmaktır. Öyleyse şunu herşeyden evvel bilelim, yerli yerine oturtalım ki; kâinatta 1'den fazla dîn, hiç olmamıştır. Allah'a göre sadece bir tek dîn vardır, ona Allahû Tealâ "Hazreti Ibrâhîm'in hanif dîni" diyor, "Babanız Ibrâhîm'in hanif dîni" diyor
Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e diyor ki: "Sanahanif olanı vahyettik, sen de onu yerine getirdin." Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e: "Sen hanifsin (diyor) kendini hanif olarak dîne doğrult." diyor ve Allahû Tealâ diyor ki: "Allah sadece bir tek dînin sahibidir, ondan başka bir dîn yoktur, o dîn hanif dînidir ve o dînin Arapça adı Islâm'dır.Sanabu Kitab'ı Arapça olarak indirdik." diyor "Kur'ânün Arabiyye". "Sanabu dîni Arapça olarak indirdik ve bu Kur'ân'daki Arapça dînin adı Islâm'dır, Allah'a teslim olma dînidir ve bu Hazreti Ibrâhîm'in hanif dînidir." diyor Allahû Tealâ. "Hazreti Nuh'a, Hazreti Ibrâhîm'e, Hazreti Musa'ya, Hazreti Isa'ya tatbik ettiğimiz şeriatı,sanada şeriat olarak emrettik, vahyettik." diyor.
Bütün nebîlerin şeriatının aynı olduğunu söylüyor Allahû Tealâ. Öyleyse son Nebî Hazretleri Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz ve ona tâbî olan sahâbe, Hazreti Ibrâhîm'in hanif dînini; yani tasavvufu yaşadılar.
Nereye götürür Islâm dîni, hanif dîni ve tasavvuf? Insanları nereden alır? Nereye götürür? Allah'a ulaşma dileğiyle bir macera başlar. Güzelliklerin en güzeli başlar. Bunun başlaması için Allahû Tealâ tarafından seçilmiş olmak gerekir. Bütün sahâbe seçilmişti.


Ne diyor Allahû Tealâ şura Suresinin 13. âyet-i kerimesinde?

42/şURA-13: şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted'ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
"Dîni ikame edin ve fırkalara ayrılmayın." diye dîn olarak Nuh'a vasiyet ettiğimizi,sanavahyettiğimizi, Ibrâhîm'e, Musa'ya ve Isa'ya vasiyet ettiğimizi, sizin için de (Allah) şeriat kıldı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin şey (Allah'a davet ve tek Allah'a inanmak) ağır geldi. Allah, kimi dilerse onu Kendisine seçer ve Kendisine yöneleni, O'na (Kendisine) ulaştırır.
Allah kullarından dilediğini Kendisine seçer, seçtiklerinden kim Allah'a yönelirse onu, Kendisine ulaştırır." diyor. Öyleyse bütün sahâbe, Allahû Tealâ tarafından seçilmiş miydi? Evet. Hepsi seçilmişti. Peki bütün sahâbe Allah'a yöneldiler mi? Hepsi Allah'a ulaşmayı diledi, hepsi Allah'a yöneldi.

Allah'a yönelmek nasıl bir ifade? ALLAH'A ULAşMAYI DILEMEK. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, o Allah'a yönelmiştir. Allahû Tealâ onu mutlaka mürşidine ulaştıracaktır, mutlaka ruhunu Kendi Zat'ına ulaştıracaktır. Işte bütün sahâbeye bakıyoruz. Hepsi aynı dizaynda. Ruhlarını hepsi Allah'a ulaştırmışlar
Zümer 18'de gördük ki; hepsi ruhlarını Allah'a ulaştırmışlardı. Öyleyse Rad Suresinin 20, 21, 22. âyetleri ne söylüyor bakalım:

13/RAD-20: Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).
Onlar, Allah'ın ahdini (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim ederek) ifa ederler (yerine getirirler). Ve misaklerini (Allah'a, bu 4 emaneti teslim etme konusundaki, kesin sözlerini) bozmazlar

13/RAD-21: Vellezîne yasylûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb (hisâbi).
Ve onlar, Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar
13/RAD-22: Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri).

Onlar, sabırla Rab'lerinin vechini (Zat'ını, Zat'a ulaşmayı, Allah'ın Zat'ını görmeyi) isteyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenler. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. Işte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.
Bütün sahâbe, Allah'a ruhlarını ulaştırmışlar. Hepsi önce, Allah'a ulaşmayı dilemiş. Işte tasavvufun, işte hanif dîninin, Islâm dîninin birinci noktası: ALLAH'A ULAşMAYI DILEMEK. Bu bir işaret. Bu, olmazsa olmaz şartıdır. Olmazsa olmaz! Kim Allah'a ulaşmayı dilemezse, o kişinin kurtuluşu mümkün değildir

Bütün sahâbe hidayete ermişler; hidayete erenlerin hepsi de Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir, Rad Suresinin 20, 21 ve 22. âyetleri gereğince. Öyleyse bütün sahâbe Allah'a ulaşmayı dilediler. Tasavvufun temel kaidesi, cennetin anahtarı, Allah'a ulaşmayı dilemek.
Bütün sahâbe Allah'a ulaşmayı dilemişler, tasavvufun 7 safhasından birincisini hepsi yaşamış. Ikincisini yaşamışlar mı? Yani 10 tane ihsan alarak mürşidlerine ulaşmışlar, ona tâbî olmuşlar mı? Hem de kâinatın en büyük mürşidine; Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbî olmuşlar. Hepsi mi? Istisnasız hepsi, hepsi tâbî olmuşlar

Öyleyse neyle karşı karşıyayız? şunu görüyoruz ki; bütün sahâbe kâinatın en büyük mürşidine tâbî oldular: Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V)'e, Peygamber Efendimiz'e. Öyleyse böyle bir durumda, onlar kendilerine düşen görevi gerçekleştirdiler. Tâbî oldular ve Sıratı Mustakîm'in üzerinde oldular

En'am Suresinin 153. âyet-i kerimesinde

6/EN'AM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. Işte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Böylece siz takva sahibi olursunuz.

Bu âyet-i kerimenin tabiî sonucu olarak bütün sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbî oldular. Bu tâbiiyet standartlarında onlar için söz konusu olan, işte daha öteye geçmekti. Tâbî oldukları zaman muhtevaya baktığımızda; daha öteye geçmenin, ruhu Allah'a ulaştırmak olduğunu görüyoruz.
Ne oluyor? Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbî oluyorlar. Allah kalplerinin mührünü açıyor, kalplerinin içindeki küfür kelimesini alıp, yerine îmân kelimesini yazıyor. Devrin Imamı'nın; Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in ruhunu, başlarının üzerine getirip yerleştiriyor. Bütün günahlarını sevaba çeviriyor sahâbenin. Ruhlarını Allah'a doğru yola çıkarıyor. Nefsleri tezkiye olmaya başlıyor. Fizik vücutları da şeytana kul olmaktan kurtulmaya ve Allah'a kul olmaya başlıyor
Öyleyse Allah'a kul olmak... Birinci yeminimiz ruhumuzla alâkalı. Ruhumuzu ölmeden evvel Allah'a ulaştıracağımıza dair misak vermişiz Allahû Tealâ'ya. 12 defa üzerimize farz. Peki sonra? Yeminimiz var; nefsimizi tezkiye ve tasfiye edeceğiz. Nefsimizde hiçbir afet bırakmayana kadar bir savaş vereceğiz nefsimizin afetleriyle. Resûl yoluyla daimî zikre ulaşmak mecburiyetindeyiz. Daimî zikir üzerimize farz kılınmı?.

Nisa 103'te Allahû Tealâ diyor ki:

4/NISA-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma'nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu'minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Namazı bitirdiğinizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah'ı hep zikredin! Güvenliğe kavuştuğunuzda namazı erkânıyla kılın. Çünkü; namaz, mü'minlerin üzerine, vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur

Bütün sahâbe, daimî zikrin sahipleriydi. Işte Zümer 18'de Allahû Tealâ hepsinin ulûl'elbab olduğunu, daimî zikrin sahibi olduklarını söylüyor ki; ulûl'elbab olmak demek, ihlâs sahibi olmak demektir.
Tüm sahâbe nefslerini de Allah'a teslim etmişlerdi. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbî olduktan sonra, Allah'a doğru yola çıktılar. Seyr-i sülûk başladı sahâbe için. Hepsinin ruhlarını Allah'a ulaştırdıklarını görüyoruz. Hepsinin önce nefslerini tezkiye ettiklerini görüyoruz ve ruhlarını Allahû Tealâ'ya ulaştırınca, Sıratı Mustakîm üzerinde ruhun yaptığı yolculuk sona erdi
Nefs gene rehine olarak kaldı; ama fizik vücudu Allah'a teslim etmek için gayretle çalışmaya başladı sahâbe. Ve bütün sahâbenin fizik vücutlarını da Allah'a teslim ettiklerini görüyoruz, Al-i Imran Suresinin 20. âyet-i kerimesine göre. Öyleyse sahâbe en güzel standartlardaydı. Adım adım hanif dîninin hedef gösterdiği noktalara doğru hareket halindeler. Ruhlarını Allah'a ulaştırıp teslim etmişler mi? Etmişler. Neden sonra? Peygamber Efendimiz (S.A.V)'e tâbiiyetten sonra

Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesi. Allahû Tealâ diyor ki:

48/FETIH-10: Innellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihi), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu'tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki; onlar,sanabiat ettikleri zaman Allah'a biat etmiş oldular. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah'ın eli vardı. Kim (derecesini nâkısa) düşürürse, muhakkak ki o, nefsi sebebiyle (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için) derecesini nâkısa düşürmüştür. Kim de Allah'a olan ahdlerini (yeminini, misakini ve ahdini) yerine getirirse, ona büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).
Aslında herşey öylesine güzel ki; bu muhteşem güzellikleri yaşamak varken bir inat uğruna, insanların Allah'ın bütün hakikatlerini reddetmeleri, gerçekten ibretle seyredilecek olan bir tablo ve içimizi hüzün kaplıyor. Bu insanlar kurtulamazlar. Kur'ân'a göre kurtulmaları mümkün değil. Onları kurtarmak üzere yaptığımız bunca gayretin neticesiz kaldığını görmenin hüznünü yaşıyoruz. Kur'ân ne söylemişse, şu anda sahâbeyi tanımayanlar onları iddia ediyorlar; ama bütün sahâbenin bu hedeflerin hepsine, 12'den vurarak ulaştığını söylüyor Kur'ân-ı Kerim.
Herşey en güzel standartlarda vücut bulmuş. Sahâbe bir sulh ve sukûn ortamına ulaşmı?. Hem cennet, hem dünya saadetinin sahibi olmuş. Tasavvuftan murad olunan şeyle Islâm'dan murad olunan şey, hanif dîninden murad olunan şey aynı; sadece Allah'a teslim olmak. Neyiniz varsa teslim edeceksiniz. Ruhunuzu, fizik vücudunuzu, nefsinizi ve iradenizi
Bütün sahâbe bunların hepsini gerçekleştirmişler. Bihakkın takvanın sahibi olmuşlar. Öyleyse her şeyin en güzel olduğu bir dizayn söz konusu ve böyle bir dizaynda sahâbeyi görüyoruz. Irşad makamının sahibi oldukları, ayrı ayrı birçok açıdan kesin şekilde belli.

Kur'ân'da hangi irşad tarifi varsa, mürşidin hangi açıdan tarifi varsa, hepsine sahâbe uyum gösteriyor. Hepsi daimî zikrin sahipleri. Hepsi hikmet sahibi. Hepsi iradelerini de Allah'a teslim etmişler. Hepsi Ilm'el yakînin, Ayn'el yakînin ve Hakk'ul yakînin sahipleri. Bu noktaya ulaşmadan evvel hepsi irşada ulaşmışlar. Ulaşmışlar mı? Işte Hucurat Suresinin 7. âyet-i kerimesi.

Hucurat 7. Allahû Tealâ buyuruyor
49/HUCURAT-7: Va'lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri leanittum, ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel ısyân(ısyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Bilin ki, içinizde Allah'ın resûlü var. şâyet emirlerin çoğunda size uysaydı lânetlenirdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi, kalplerinizde onu (îmânı) müzeyyen kıldı (fazılları îmân kelimesinin etrafında toplaıarak kalbinizi tamamen nurla doldurdu). Size; küfrü, fıskı ve isyanı kerih gösterdi. Işte onlar, irşada ulaşanlardır.

Onlar sahâbeydi. Her şeylerini Allah için ortaya koydular. Zengin mi oldular? Hayır. Mutlu mu oldular? Çok. Gerçek dünya saadetini onlar yaşadılar. Hayatlarının her gününü, başka arkadaşlarına yardımla geçirdiler. Hepsi başkası için yaşadı. Hepsi için başkasının hayatı, kendi hayatından daha azizdi, daha kıymetliydi
Işte son nefeslerindeki tabloya beraberce bakalım. Hazreti Ömer elindeki su kabıyla, matarayla dolaşıyor. Savaştan sonra şehit olmak üzere olan sahâbeden acaba kime bir damlacık su verebilirim diye, bir yudum su verebilirim diye. Tam o sırada bir sahâbe sesleniyor: "Ya Ömer su!" diyor. Hazreti Ömer hemen ona doğru koşuyor, suyu uzatıyor. Tam o sırada ikinci bir sahâbe: "Ya Ömer su!" diye sesleniyor. O matarayı götürdüğü, teslim etmek üzere olduğu sahâbe diyor ki: "Ya Ömer, onun benden daha çok ihtiyacı var, suyu ona ver." Hazreti Ömer koşarak ikinciye gidiyor, tam uzatıyor matarayı. Bir üçüncü sahâbe su istiyor. Ikinci sahâbe de aynı şeyi söylüyor. "Ya Ömer, onun benden daha çok ihtiyacı var, suyu ona ver."
Hazreti Ömer, talebi kabul ediyor. Koşarak gidiyor üçüncüye; ama üçüncü şehit olmuş, suyu veremiyor. Bunun üzerine ikinciye koşuyor, ona da yetişemiyor. Birinciye koşuyor, ona da yetişemiyor. Bir insanın son nefesinde, kâinattaki her şeyden daha kıymetli olan şey; bir yudum sudur. şehit olmak üzere olan 3 sahâbenin üçü de suya hasret gidiyorlar; ama başkalarının mutluluğu için. Başkalarını kendilerinden azîz bildikleri için. Kendilerini ikinci plana almayı başardıkları için
Onlar sahâbeydi. Destanlar yazdılar, savaşlar kazandılar, kovuldukları, kaçmak mecburiyetinde oldukları Mekke'yi dönüp fethettiler. Onlar sahâbeydi. Hepsi Allah'ın irşad makamının sahibi olmayı başardılar. Işte böylesine bir hayat yaşadılar. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in etrafında etten, kemikten, çelikten bir kale gibiydiler. Tasavvufu yaşadılar Hazreti Ibrâhîm'in hanif dînini. Yani Islâm'y yaşadılar. Üçü de aynı hüviyettedir. Tasavvuf, Hazreti Ibrâhîm'in hanif dîni ve Islâm... Bu üç faktörün hiçbir noktasında birbirinden bir fark göremezsiniz. Hepsi Hazreti Ibrâhîm'in hanif dînidir, hepsi Islâm'dır, hepsi tasavvuftur.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Sevdiklerimiz arasında Resulullah’ın yeri kaçıncı sırada? takva Resul-i Ekrem (S.a.v) Efendimiz Hayatı 0 03-22-2009 17:20
osmanlı tarihinde adaletin yeri CUMHUR Osmanlı Tarihi 0 01-04-2009 22:24
Tasavvufun Mahiyeti HİCRET Tasavvuf 0 03-30-2008 17:30
İleri Gelen Sofilere Göre Tasavvufun Tarifi TÜRKER Tasavvuf 0 01-07-2008 15:56


WEZ Format +3. Şuan Saat: 10:41 - Tarih: 03-29-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.