Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=Hz. MUHAMMED MUSTAFA (s.a.v)=-- > Ashab-ı Kiram Efendilerimizin Hayatları > Hz. Ali (R.A) Hakkında

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 10-03-2011, 02:21
kemal864 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
kemal864 kemal864 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 919
Question Bilinmeyen Sır



Peygamber Efendimiz aleyhisselam bir gün Hazreti Ali'ye bir sır verdi.
Dedi ki, "Ey amcamın oğlu!
Bu sırrı kızıma bile söylemedim, sen de söyleme."

Sır bu. Dünyada sırrı taşımak kadar zor ne var?
Hazreti Ali Efendimiz büyük bir sorumluluğu yüklenmiş olarak evine gitti.
İçi kıpır kıpır. Kendisine güvenildiği için bir sevinç yaşamakta ama;
bu sevincin öteki yüzünde emanet bilginin ağırlığı var.

Eve vardı. Gece bir türlü uyuyamadı.
Yatağın içinde dönüp durdu.
Fatıma annemiz hissetmişti Hazreti Ali'deki huzursuzluğu.
Bir ara içi iyice şişen Hazreti Ali, bir şey söylemek ister gibi
"Ey Fatıma!
Ey gözümün nuru!" dedi.
Annemiz de zaten bunu beklemekte idi.
"Buyur Ali, dedi bir şey mi diyeceksin?
" Hazreti Ali hemen vazgeçti. "Yok, yok, bir şey yok." dedi.

Bir zaman böyle geçti.
İçinin sesi ağzından harflere ve kelimelere dönüştü.
İkinci kez "Ya Fatıma!"
Hazreti Fatıma: "Söyle Ey evimin direği!
Ne söylemek istiyorsun?
" "Yok, yok bir şey yok..."

Bu hal birkaç kere tekrar etti.
Hazreti Ali baktı ki olacağı yok; sır, derinden derine baskı yapmakta.
Nefis de devrede: "Ne olur söyle ve rahatla.
Söyle ve uyu" diye onu kışkırtmaktadır.
Ama olmaz ki.
Bu sır, emanet değil mi?
Sonra Hazreti Ali yataktan kalktı,

Medine'nin dışına doğru yürüyüşe çıktı.
Ay, bedir halinde idi. Yol üstünde bir kuyuya rastladı.
Üstelik kuyunun suyu kurumuştu, terk edilmiş bir kuyu idi.
Hazreti Ali Efendimiz, tamam dedi içinden;
sırrı söyleyeceğim bir ıssız mekân buldum.

Kuyunun içine eğildi ve:

"Ey kuyu, dedi; bugün Hazreti Peygamber bana şöyle şöyle dedi:

" Sırrı tek tek sıraladı.

Sonra içini boşalttı, evine geldi rahatça uyudu.

Efendimiz (s.a.v) bir gün ashabıyla otururken,
Medine dışından bir adam geldi.
Selam verip sohbet halkasına dahil oldu.
Efendimizin âdeti idi. Gelen gidenden insanların ahvalini sorardı.

Adama: "Geldiğin yerlerde insanları nasıl görüyorsun?

Kavmin ne iş görüyor. Anlat biraz." dedi.

Adam, insanların bazı ahvalinden bahsetti, sonra aklına geldi.
Dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü, nerdeyse unutuyordum.
Bizim orada bir çoban var.
Davarını otlatırken kaval çalıyor.
O kaval çalmaya başlayınca bütün hayvanlar yemeyi içmeyi, birbiriyle oynaşmayı bırakıyor, kavalı dinliyor."

Bu haber Peygamberimizin de garibine gitti.
O halkada oturan arkadaşlarına "haydi o çobana gidelim" dedi.
Hep beraber yola çıktılar.
Toplulukta hulefa-i raşidin de vardı.

Epey yürüdükten sonra çobana yaklaşmış olmalılar ki
uzaktan uzağa kavalın sesi Efendimiz aleyhisselama kadar geldi.
Bu sesi oradaki ashap da duydu.
Ama onlar bir şey anlamadılar bu sesten.
Biraz daha yaklaşınca, ses daha net gelmeye başladı.

Efendimiz durdu, Hazreti Ali'nin gözlerine baktı.
Hazreti Ali bu bakışa bir anlam veremedi.
Ama içine de bir korku, bir heyecan çöreklendi Hazreti Ali'nin.
Diğer sahabeler varken acaba Peygamberimiz niçin kendisine bakmıştı?

Nihayet çobanın yanına vardılar.
Çoban hemen ayağa kalktı, yer gösterdi.
Efendimiz çobana sordu:
"Ey insan, bu kaval çalmayı nerden ve kimden öğrendin?
" Çoban: "Ey Allah'ın elçisi dedi,
biz çobanlar kaval çalmasını kendi kendimize öğreniriz,
ben de kimseden öğrenmedim, kendi kendime çalıyorum işte.

" Efendimiz anladı ki bu iş çobandan ve öğretenden kaynaklanmıyor.
Sonra elindeki kavalı kastederek sordu.
"Peki, bu kavalı nerden aldın?"

Çoban "Ben gezgin bir adamım, dedi.
Geçen gün ta şuraya davarımı otlamaya götürmüştüm, dedi ve
Medine'ye yakın bir yeri gösterdi.
İşte orada bir kuyu gördüm.
Suyu kesilmiş bir kuyu.
İçinde de bu kavalın kamışını gördüm.
Tam kavallık bir kamış dedim, indim, o kuyudan kestim bunu" dedi.

Efendimiz bunun üzerine Hazreti Ali'yi bir kenara çağırdı.
Dedi ki: "Ey Ali! Ey Amcamın oğlu!
Bu hayvanlar neden yemeden içmeden kesiliyor sana söyleyeyim mi?
Bu kaval benim sana daha önce verdiğim sırrı ifşa ediyor.
Bundan dolayı ruh halleri hemen değişiyor.
Nedir bu?"

Hazreti Ali efendimiz o zaman şöyle dedi:
"Ey Allah'ın elçisi, ben o gün bu sırrı içimde taşıyamadım.
Fatıma'ya söyleyemedim. Sıkıntıdan da uyuyamadım.
Medine dışına geldim, baktım bir kör kuyu.
Eğildim içine, "Ey kuyu, dedim; bugün Allah'ın Resulü bana şöyle şöyle dedi, diye içimi boşalttım.
Galiba o karanlıkta kuyunun içindeki kamışı görmemişim."

Râviyân-ı ahbâr ve nâkilân-ı âsâr şöyle hikâyet ederler ki:
Kaval ve ney'in ifşa ettiği sır, bu sırdır.
Onu ehli bilir ama söylemez.
Ney ve kaval bundan dolayı yanık yanık kendince,
kendi dilinde bu sırrı ifşa eder.
İnsanlar bu sırrı hisseder ama diğer varlıklar onu anlar.


--------------------------------------ALINTI------------------------------


Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
bilinmeyen sır


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Muharrem ayının bilinmeyen üç özelliği TÜRKER Özel Günler ve Tebrikler 3 11-25-2011 14:09
Müslüman Bilim Adamlarının Bilinmeyen İlkleri Yağmur Serbest Kürsü 3 04-05-2009 20:43


WEZ Format +3. Şuan Saat: 08:04 - Tarih: 03-29-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.