Ya ALLAH

Anasayfa Kimler Online Bugünki Mesajlar Forumları Okundu Kabul Et
Geri git   İBADET REHBERİ FORUM > --=ALLAH (c.c)=-- > ALLAH (c.c)

ALLAH (c.c) Allah Azze ve Celle..

Cevapla
 
Seçenekler
  #1  
Alt 04-16-2008, 23:05
CUMHUR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
CUMHUR CUMHUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Özel Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 4,046
Standart Allah (c.c) Niçin Görünmez

Eğer Allah görünseydi imtihan diye bir şey kalmazdı. Allah görülmeyecek ki o görülmeyen Allah’ı bulan insan mükâfat ( cennet ) kazanabilsin. Ayrıca daha Allah’ın yarattıklarını görememekteyiz:

Küçük şeyleri göremeyiz : Mikrop ,atom , hücre....

Büyük şeyleri (-n tamamını ) göremeyiz: dünya, ay, okyanus...vs...

Özelliği görünmez olanları göremeyiz: Rüzgar, ışınlar (alfa, beta, gama, ultraviyole, kızıl ötesi...) ses-radyo dalgaları, akıl, üzüntü, sevinç, elektrik...Bizim görme oranımız 1.000.000/3.5’tur. Yani çevremizde var olan 1000.000 varlığın sadece 3,5 unu görebiliyoruz...O halde bizler daha Allah’iın yarattıklarını göremiyoruz. Görülmeyen şeyleri yaratan Allah’ı hiç göremeyiz.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 08-30-2009, 00:54
eyup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
eyup eyup isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 12
Standart

ALLAH GÖRÜLEMEZ
Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir sohbetinde beraberiz. Konumuz: Hurafelerden bir tanesi olan “Allah görülemez.” inanışıdır.

Allah’ın kalp gözüyle görülebileceğine inanmayan birçok insan vardır. Ve bu insanlar öğretim görevlileridir. Onların elindeki kitaplar: “Allah görülemez.” dediği için, onlar da böyle söylemektedirler. Bu Kur’ân-ı Kerim’e hiç uymayan bir ifadedir. Yetmez! Şu anda yaşayanlar arasında da Allah’ı gören birçok insan vardır. Neyle görmüşlerdir? Başlardaki gözlerle mi görmüşler? Hayır. Allah kalp gözüyle görülür. Allah Kendisini göstermek isterse görülür. Allah kişiye o yetkiyi verirse görülür. “Allah görülemez.” ifadesi, sadece bir hurafedir. Bu ifade Kur’ân-ı Kerim gerçeklerine ters düşmektedir. Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

-2/BAKARA-140: Em tekûlûne inne ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâta kânû hûden ev nasârâ kul e entum a’lemu emillâh(emillâhu), ve men azlemu mimmen keteme şehâdeten indehu minallâh(minallâhi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).
Yoksa siz: “Muhakkak ki; İbrâhîm, İsmail, İshak, Yakup ve torunları yahudi veya hristiyan idiler mi?” diyorsunuz. De ki: “Sizler mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı?” Allah’tan (verilen) Allah’ın katındaki şahitliği gizleyen kimseden daha zalim olan kimdir? Allah, yaptıklarınızdan gâfil değildir.

Kim daha zalimdir? Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Allah’ın katındaki Allah’ın Zat’ına şahit olmayı, şahadeti gizleyenden daha zalim kim vardır?” Allah’ın huzurundaki şahadet; Allah’a şahadettir. Allah’tan verilen müsaadeyle oluşan bir rüyet olayı, bir şahadet olayı söz konusudur. Allah’ın Zat’ına şahit olma. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-45/CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) kıldı (çekti). Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?

Burada Allahû Tealâ’nın görme hassalarının üzerine koyduğu gışavetten bahsedilmektedir. Allahû Tealâ o gışaveti alır. Önce insanları bu dünyada görmeye ulaştırır. Daha üst kademede insanların yerlerin ve göklerin melekûtunu kalp gözüyle görmelerini temin eder. Kişi irşada ulaştıktan sonra Allah onu iradesini de teslime davet eder. Bu gerçekleştiğinde, Allah o kişiyi irşad makamına tayin eder. İrşad makamına tayin edilenler bihakkın takvanın sahipleridir ve Allah’ı görenlerdir. Allah iradenin tesliminden sonra Kendi Zat’ını gösterir. Ondan evvel Allah’ı gerçekten hiç kimse göremez. Öyleyse Allah’ı görmek mümkün müdür? Evet. Kim ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim ederse o zaman rüyetullah olur. O kişinin Allah’ı görmesi o zaman mümkündür. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-6/EN'ÂM-103: Lâ tudrikuhul ebsâru ve huve yudrikul ebsâr(ebsâru) ve huvel lâtîful habîr(habîru).
Görme hassaları onu idrak edemez. Ve O, görme hassalarını idrak eder. Ve O, lâtiftir, herşeyden haberdardır.

-6/EN'ÂM-104: Kad câekum basâiru min rabbikum fe men ebsara fe li nefsih(nefsihi) ve men amiye fe aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi hafîz(hafîzin).
Rabbinizden size basiretler (kalp gözlerinize görme yeteneği) gelmiştir. Artık kim bu basiretle (kalp gözüyle) görürse onun lehinedir (kendi nefsi içindir). Kimin de kalp gözü kör kalırsa, o taktirde onun aleyhinedir. Ve ben, sizin üzerinize muhafız değilim.

-6/EN'ÂM-105: Ve kezâlike nusarriful âyâti ve li yekûlû dereste ve li nubeyyinehu li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve işte böyle âyetleri ayrı ayrı açıklıyoruz. Ve “Sen ders (bu ilmi) almışsın.” desinler diye ve onu, bilen bir kavme beyan etmemiz için.

Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Kim Allah’ı görürse, bu kendi nefsine, kendi lehinedir. Ve kim körse, göremezse bu aleyhinedir. Ben sizin üzerinize bekçi değilim. Onlara afakta yani dışta ve içlerinde iç dünyalarında âyetlerimizi göstereceğiz. Onlar için tebeyyün edene kadar, ispatlanıncaya kadar. Muhakkak ki o Hakk’tır. Gördükleri şeyin Hakk olduğunu, Allah olduğunu tebeyyün edene kadar onlara afakta, âyetlerimizi göstereceğiz.”

Önce yerlerin melekûtu, sonra göklerin melekûtu, 7 tane katın sonunda Allah’ın Zat’ını görmek söz konusudur. Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Bunun için Allah’ın herşeye şahit olması yetmez mi? Kâfi değil mi?” Allah, Kendi Zat’ının görünmesinin de şahidi olarak devreye girmektedir.

-50/KAF-37: İnne fî zâlike le zikrâ li men kâne lehu kalbun ev elkâs sem’a ve huve şehîdun.
Muhakkak ki bunda kalpleri olan ve ilka edilenleri işitebilen ve (kalp gözleri ile Allah’a) şahit olan kişiler için mutlaka ibret vardır.

Allahû Tealâ Kendi Zat’ını gösterdiği zaman, bir taraftan da konuşur. O gösterilenin Kendi Zat’ı olduğunu açık bir şekilde ifade eder. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.

Sıratı Mustakîm, Allah’ın Zat’ına ulaştıran yolun adıdır. Böyle bir noktada Allahû Tealâ’nın o kişiyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırılması, Kendi Zat’ına ulaştırması demektir. Burada Allah selâm yurduna davet eder. Aslında bir teslim yurdu olan Kendi Zat’ına davetini ifade eder. Nitekim Zat’ı için söyledikleri de bir sonraki âyette verilmektedir.

-10/YÛNUS-26: Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh(zîyâdetun), ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilleh(zilletun), ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allah'ın Zat'ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah'ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.

Buradaki ifade, “Allah’ın Zat’ına ulaşmak vardır.” istikametindedir. Allah’ın Zat’ına ulaşmak başka şey, Allah’ın Zat’ını görmek başka şeydir. Ahsenül hüsnanın ziyadesi, güzellerinin en güzelinin ötesini yani O’na ulaşmayı değil, Allah’ı görmeyi ifade eder. Burada Allahû Tealâ 1. âyet-i kerimenin devamı olarak: “Allah’ın Zat’ına ulaşmak vardır.” diyor. Allah’ın Zat’ı teslim yurdudur, tamam. Allah’ın Zat’ına ulaşmak, 22. basamaktadır. Ama sonra da ziyadesi vardır. Ahsenül hüsnayla alâkalı bir ziyade söz konusudur. 28. basamağın 4. kademesinde iradesini de Allah’a teslim eden kişi için ziyadesi yani Allah’ın Zat’ını görmek oluşur. Allahû Tealâ diyor ki:

-13/RA'D-20: Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk(misâka).
Onlar, Allah’ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah’a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.

-13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

20. âyet-i kerimede misak kelimesi, Allah’ın Zat’ını görmeyi ifade etmektedir. İradenin teslimini ifade etmektedir. 21. âyet-i kerimedeki: “Onlar Allah’ın Allah’a ulaştırmasını emrettiği şeyi Allah’a ulaştırırlar.” ifadesinde, ruhun misaki verilmektedir. Allah’ın Zat’ına ulaşmak. Rad Suresinin 20. âyet-i kerimesinde Allah’ın görülmesi, 21. âyet-i kerimesinde ruhun Allah’ın Zat’ına ulaşması olarak devreye girmektedir.

-13/RA'D-22: Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri).
Onlar, sabırla Rab’lerinin vechini (Zat’ını, Zat’a ulaşmayı ve Allah’ın Zat’ını görmeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.

Tıpkı Yunus Suresinin 25. ve 26. âyetleri gibi, Rad Suresinin 20., 21. ve 22. âyetlerinde de aynı olayla karşı karşıyayız. Rad Suresinin 20. âyet-i kerimesini tek başına ele alırsak; “Onlar Allah’ın ahdini yerine getirirler. Yani ruhlarını, veclerini, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim ederler. Misaklerini bozmazlar. Onlar sabırla Allah’ın Zat’ını dileyenlerdir.” Ama bunlar Allah’ın Zat’ına ulaşmanın ötesinde Allah’ın Zat’ını görmeyi dileyenlerdir.

Rad Suresinin 20. âyeti kerimesinin birinci kesimini devre dışı bırakıp, “Onlar misaklerini bozmazlar.” ifadesinden başlayalım. Ne yaparlar? “Onlar Allah’ın Allah’a ulaştırmasını emrettiği şeyi Allah’a ulaştırırlar.” Ruhlarını Allah’a ulaştırırlar. Öyleyse bunlar ne diliyorlar? Ruhlarının misakini yerine getirenler, ruhlarını Allah’a ulaştırmayı dileyenlerdir. Ama Allah’ın ahdini yerine getirenler, Allah’ın Zat’ını görmeyi dileyenlerdir.
Allah’ın ahdi, iradenin teslimini de kapsar. Burada Allah’ın Zat’ının görünmesi bir muhteva olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün insanlar, dünya hayatına kör, sağır ve dilsiz olarak gönderilirler. O insanlar, bu dünyaya ait olan hususları görüyorlardır, işitiyorlardır, idrak ediyorlardır. Ama kişide fiziğin ötesi için bir görme, bir idrak söz konusu değildir; bir. İkincisi bu dünya hayatını yaşarken de manevî hayatı algılamak konusunda hiçbir teşkilatın sahibi değildir. İrşad makamına baktığı zaman onu alelâde bir kişi olarak görür. Onun için irşad makamının başka insanlardan hiçbir farkı yoktur. İrşad makamı onun için herhangibir kişidir. Ona bakar. Ama onu irşad makamı olarak görmez. Onun söylediklerini dinler ama sözlerinin arkasındaki mânâyı anlamaz. Anlaması söz konusu değildir. Tıpkı mezardaki ölüler gibi işitmez. Mânâya varamaz. Mânâya varamadığı için kalbine indirdiği zaman da idrak edemez.

Bu kişinin kalbiyle idrak etmesi mümkün değildir. Bu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşmayı dileyen kişi, ruhu Allah’a ulaştırıncaya kadar geçecek safhalar içinde işiten, gören ve idrak eden birisi haline getirilir. Eğer Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilemişse, o kişide Allahû Tealâ 7 tane furkan oluşturur. O kişi, Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de söylediklerinin, Kur’ân-ı Kerim’i inceleyerek öğrenen, irşad makamına irşad makamı olarak bakan, O’nun sözlerinin mânâsını anlayabilen ve idrak edebilen birisi olur. Ama bu ona gayb âleminin kapılarını
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 08-30-2009, 00:55
eyup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
eyup eyup isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 12
Standart

açmaz. Bu, 5., 6. ve 7. basamaktaki bir olgudur. Kişinin baş gözünün açılması, baş kulağının açılması, vücudundaki kalbin açılması bu dünyaya pencereleri açar.

Görme, işitme istikametinde bu kişi Allah’ı elbette göremez. Gözleri açılmıştır. Ama bu dünya için açılmıştır. Yani bu, Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişidir. Ruhu Allah’a ulaşacaktır. Ondan sonra daimî zikre ulaşacaktır. Daimî zikre ulaştığı zaman ikinci defa bir olgu vardır. O zaman kişinin kalp gözü ve kalp kulağı açılacaktır. Kalbindeki idrak, gayba ait olan bir idrak olacaktır. Bu ikinci defa aşılmadır. Bu insanlar daimî zikre ulaştıktan sonra neyi görürler? 26. basamakta yerlerin melekûtunu görürler. 27. basamakta göklerin melekûtunu görürler. Burada kalp gözünün açılması da onları buraya kadar götürebilir. Sonra bu insanlar irşada ulaşacaklardır. İrşada ulaşan kişi iradesini de Allah’a teslim ettiği zaman, Allah’ın Zat’ını da görecektir. Ne zaman görecektir? Nefsinin kalbi 19 mertebe müzeyyen olduğu zaman.

Bu muhtevaya dikkatle bakın. Daimî zikre ulaştınız Allah’ı görebilir misiniz? Hayır, göremezsiniz. Olayı baştan başladık. Allah’a ulaşmayı diledikten sonra irşad makamını irşad makamı olarak görmeye başladınız. Onun söylediklerini işitmeye, mânâsına varmaya başladınız. Mânâsına vardığınız şeyleri kalbinize indirdiniz, idrak ettiniz. Ama bu, kişinin şu dünya üzerinde ruhunu Allah’a ulaştırıncaya kadar olan devre için geçerli olan bir başlangıç kademesidir. Açılan kalp gözü, kalp kulağı değildir. Bu âleme ait baş gözü, baş kulağı açılmıştır. İrşad makamını tanımıştır. İrşad makamını irşad makamı olarak görmeye başlamıştır. Onun irşada müteallik sözlerini anlamaya, idrak etmeye başlamıştır.

Bu, ona hiçbir zaman Allah’ın Zat’ını görmek yetkisi vermez. Yetmez. Bu gayba açılan bir pencerede değildir. Zahirî âlemdeki olayları görmek mânâsına varmak için, Allahû Tealâ tarafından kör, sağır ve dilsiz olan bu kişinin gözleri, kulakları ve kalbi ve buna ait olan hassaları açılmıştır. Kişi dünya için ruhu Allah’a ulaştırmaya yarayan, dünya konusundaki görme, işitme ve idrak etme standartlarına sahiptir. Sonra ne olacaktır? Bu kişi önce ruhunu Allahû Tealâ ’ya teslim edecektir. Burası 22. basamaktır.

Sonra kişi zikrini arttıracaktır. Zikri günün yarısını aşacaktır. Nefsinin kalbindeki %81 nur birikimi ile fizik vücudunu da Allah’a teslim edecektir. Allah’ı görebilir mi? Hayır, göremez. Kişi fizik vücudunu teslim ettikten sonra daimî zikre ulaşacaktır. Yani İlm’el yakînden sonra Ayn’el yakîne ulaşacaktır. Ve 7 tane faktörün sahibi olacaktır.



Bu kişi daimî zikrin sahibidir.


Bu sebeple nefsinin kalbinde hiç afet kalmamıştır. Nefsinin kalbi %2 rahmet, %98 fazl olmak üzere tamamen nurlarla dolmuştur.


Allahû Tealâ fiziğin ötesini görebilsin diye, bu kişinin kalp gözünü açmıştır.


Allahû Tealâ bu kişinin kalp kulağını da, fiziğin ötesinden kendisine seslenen Allah’ın sesini duyabilsin diye açmıştır.

Allah’ın sesi kalp kulağıyla duyulur. Allah’ın kalp kulağını açmadığı hiç kimse Allah’ın sesini duyamaz. Ama bu kalp kulağınızın açıldığı nokta, kalp gözünüzün açıldığı nokta, Allah’ı görebildiğiniz nokta değildir.

Ulûl’elbab makamında (26. basamak) size 7 tane yer katı gösterilir. Cehennem de 7 yer katı da gösterilir. 7 kat cehennem, 7 kat yer katı. Allah’ı görebilir misiniz? Hayır, göremezsiniz. Ama üç vasfın daha sahibisiniz.



Siz ehli tezekkür oldunuz Allah ile her zaman konuşmak imkânının sahibisiniz.


Ehli hayır oldunuz. Daimî zikirde olduğunuz için devamlı derecat kazanırsınız. Yani hayır kazanırsınız. Bu sebeple ehli hayır oldunuz.


Ehli hüküm oldunuz, hikmet sahibi oldunuz.

Yani, siz şahitlik yaptığınız zaman mutlak olarak doğruyu ifade edersiniz. Hakemlik yaptığınız zaman Allah’tan cevabı istersiniz. Allah’ın verdiği cevabı nakledersiniz. Ve hiçbir zaman yanlışlık yapmanız söz konusu olmaz. Çünkü siz sadece bir vasıtasınız. Kararı veren, adaletin gerçek temsilcisi olan Allah’tır. O zaman hakemliğiniz de, hâkimliğiniz de mutlak adaleti temsil eder. Allah’ı görebilir misiniz? Hayır, göremezsiniz.

Peki bundan sonra ne gösterilecektir? Yerlerin melekûtu tamamlandıktan sonra, devrin imamının dergâhı gösterilir. Bu bir geçittir. Ne zaman size 1. gök katı gösterilirse, o zaman ihlâs makamına, 27. basamağa geçtiniz. Göklerin, 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7, katlarını görürsünüz. Her bir katta başka bir olguyla karşılaşırsınız. 7, katta birer birer 7 tane âlemi görürsünüz.

Evvelâ altıgen kader hücrelerini görürsünüz. Sizin kader hücrelerinizde önünüzde geleceğiniz açıktır. Oraya bulunduğunuz an için çıkabilirsiniz. Geçmişiniz, sol tarafta kalmıştır. Bir taş duvarla kapalıdır. Bu duvarın üzerinde sıva falan yoktur. Ama sağa döndüğünüz zaman size ait yarınınızı, öbür gününüzü, daha sonraki gününüzü bütün günlerinizi gösteren altıgen kadğr hücreleri vardır. Allahû Tealâ onların içine girmenize müsaade ederse, gelecekte hangi güne girerseniz o günlerde ne olacağını Allahû Tealâ size gösterir. Onlar orada herkesin kader hücreleri olarak o kişinin oraya ulaşmasını bekler. Allahû Tealâ size bunları ihlâs makamının 1, kademesinde gösterir. İhlâs makamının size gösterdiği şey, 1. gök katından 7. gök katına kadar bütün gök katlarıdır.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 08-30-2009, 00:55
eyup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
eyup eyup isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 12
Standart

İşte bu 7. katın 2. âlemi ümmülkitaptır. 10 katlı bir apartman büyüklüğünde, boşlukta duran bir kitap. Onun altındaki büyük bir kürsüde devrin imamı vardır. Kürsünün etrafındaki 60 kişiye ders verir. Onların hepsine ümmülkitabın sırlarını anlatır. Daha sonra Kudret denizine ulaşırsınız. Daha sonra Makam-ı Mahmud’a ulaşırsınız. Orada Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i görürsünüz. Daha sonra Divan-ı Salihîn ve ardından zikir hücrelerini görürsünüz. Zikir hücrelerindeki tecrübede tamamlandıktan sonra, ruhunuz İndi İlâhi’deki Sidret-ül Münteha’ya ulaşır. Oradan da Allah’ın Zat’ına ulaşır. Allahû Tealâ bütün bu safhaları size gösterir. Bu kişi Allah’ı görebilir mi? Hayır, göremez. İhlâs makamında da Allah görülmez. Nefsinin kalbinde 14 mertebe müzeyyen olma gerçekleşmiştir. Kişi Sidret-ül Münteha’yı gördüğü anda, Tövbe-i Nasuh’a davet edilir.
Tövbe-i Nasuh müessesesi, o kişinin ihlâs makamını bitirip salâh makamına geçtiğini gösterir. Kişi daimî zikre ulaştı. Yerlerin ve göklerin melekûtunu, 7 tane gök katını da gördü. Ama nefsinin kalbi 14 mertebe müzeyyen olmasına rağmen, Allah’ın Zat’ını göremez. Allah ona yeni bir tatbikatla ulaşacaktır. O kişinin mürşidine tâbî olduktan sonra günahlarını örtecektir. (1. kademe) Sonra ona salâh nuru verecektir. (2. kademe) O örttüğü günahlarını sevaba çevirecektir. Kişinin günahları sevaba çevrildiği zaman bu kişi salâh makamının 3. kademesinde olacaktır.

1. kademede o kişinin günahları örtüldü. 2. kademede o kişiye salâh nuru verildi. O kişi Allah’ı görebilir mi? Hayır, göremez. O kişinin günahları sevaba çevrildi. Bu noktada Allah’ı görebilir mi? Hayır, göremez. Ama bu noktada kişi Allah’ı görmenin bir evvelki kademesine gelmiştir. Allah o zaman hangi taktirde görülecektir? Salâh makamı, 28 basamağın son basamağıdır. Bu makamın da 7 tane kademesi vardır. Kişi salâhın 3. kademesine gelmiştir ama hâlâ Allah’ı göremez. Ne zaman ki o kişinin iradesi Allahû Tealâ’nın iradesine bağlanır, kişi o zaman Allah’ın Zat’ını görebilir. Yani o kişinin iradesi de Allah’a teslim olur, Allah’ın iradesine bağlanır. İlâhi irade, cüz’i iradeyi kendisine bağlamıştır. İradeler beraberliği oluşmuştur. İlâhi irade, cüz’i iradeyi tam bir kontrolün altında tutmaktadır. Cüz’i irade, İlâhi iradeye teslim olmuştur. Burası yolun sonudur. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-3/ÂLİ İMRÂN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı “O’nun hak takvası” ile (bi hakkın takva, en üst derece takva ile) takva sahibi olun! Ve sakın siz, (Allah’a) teslim olmadan ölmeyin!

“Ey âmenû olanlar! Öyle bir takvayla takva sahibi olun ki; bu bihakkın takvaolsun. Hakka tukâtihî takva olsun.”

İşte kim iradesini Allah’a teslim ederse, Allah onun iradesinin Kendi iradesine bağlar. O zaman bu kişi Allah’ın Zat’ını görmek şerefinin sahibi olur. Ne olmuştur? Nefsinin kalbindeki afetlerin tamamı ulûl’elbab makamında yok olmuştur. Bu noktadan itibaren o kişinin nefsinin kalbi, 19 mertebe müzeyyen olmuştur. Tam 19 mertebe müzeyyen olma işlemi. Bu, o kişiyi nereye ulaştırmıştır? O kişi Allah’ı görmek şerefine ulaşır. Kim hakka tukâtihî takvanın sahibiyse orada Allah görünür. Nefs bütünüyle devreden çıkmıştır.

Nefs devreden çıkıp, nefsin kalbindeki afetler daimî zikirle yok olduktan sonra da Allah’ın o kişi üzerindeki sistemi devam etmiştir. Ve Allahû Tealâ o kişiyi Allah’ı görebilecek olan bir statüye ulaştırmıştır. Bu kişi Allah’ın katındaki şahadetin sahibi olmuştur. Ruhu Allah’ın katında bir altın tahtın sahibidir. Allah’ın katında Allah’ı görmek şerefinin de sahibi olur.

Görüyorsunuz ki herkes Allah’ı göremez. Evvelâ şunu sakın unutmayın! Allah insan değildir. Tam bir insan görünümünde de değildir. O her zerresiyle işitir, bilir ve görür. Biz insanlarsa görmek için gözlere, işitmek için kulaklara, idrak etmek için kalbe, bilmek için akla sahip kılınmışız. Kim tarafından? Sahibimiz olan Allah tarafından.

Bu kademeleri herkes geçebilir mi? Herkes geçebilir. Bütün insanlık için açıktır. İradenin teslimi kişiyi ne yapar? “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle irşad makamının sahibi kılar. Artık o kişinin iradesi Allah’a bağlanmıştır. Allah’a bağlandığı için kişi kendi iradesiyle bir şey yapmak imkânının dışına çıkmıştır. Öyle olunca Allahû Tealâ onu dilediği gibi yönlendirecektir, şekillendirecektir. Bu konuda Allah ona yeni bir yetki verecektir. 19 mertebe müzeyyen olan bu kişi, artık kendi iradesiyle bir şey yapmak imkânının sahibi değildir. Allah’ın iradesi ona ne emrederse o, onu mutlaka gerçekleştirecektir. Ama kişi Allah’ı burada görecektir.

Bir çok velî: “Allahû Tealâ görülür mü görülmez mi?” sualinin cevabını vermektedir. Yunus şöyle buyurmaktadır: “Can gözü O’nu gördü.” Can gözüyle yani nefsinin kalbindeki gözle Allah’ı gördüğünü ifade etmektedir. Bir başka şiirinde ise şöyle demektedir: “Yunus dostu gördü, sevinir.”

Dost, Yunus’ta Allahû Tealâ’nın ifadesidir. Dostu gören herkes, Allah’ı gören herkes, Allahû Tealâ kendisini bu lutfa nail kıldığı için büyük bir sevince düşer. Yunus diyor ki: “Dostu ayan gördün ise.” Burada başkalarının da Allah’ı görebileceğini ifade ediyor ve: “Biz dostu ayan görürüz.” diyor.

Yunus’un bir başka ifadesi de şöyledir: “Her dem bakarız ol yüze. Allah’ın yüzüne, Allah’ın Zat’ına her dem bakarız.”

Ahmed Yesevi Hz. ise şöyle buyurmaktadır: “Hak didarın görmüşler.” Ve gene Ahmed Yesevi: “ Gözüm açtım Seni gördüm.” diyor.

Allahû Tealâ dilediğine Kendisini gösterir. Ama şartlı gösterir. Mutlaka bu kişinin bu kademelerin hepsini aşması gerekir. Bu olgu, sadece iradesini de Allah’a teslim eden, Allah’ın irşad makamına tayin ettiği kişiler için mutlak olarak tahakkuk eder. Yani o kişi mutlaka Allah’ın Zat’ını görür. Allahû Tealâ huzur namazının imamlarının Allah’ın Zat’ını göreceklerini kesin bir teminata bağlamıştır. Diyor ki:

-43/ZUHRÛF-86: Ve lâ yemlikullezîne yed’ûne min dûnihiş şefâte illâ men şehide bil hakkı ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve onların, O’ndan (Allah’tan) başka taptıkları şeyler şefaate malik değildir. Hakk’a şahit olanlar hariç ve onlar (Hakk’ı) bilirler.

Şefaat etme yetkisinin sahibi, devrin imamıdır. Allahû Tealâ şefaatin nasıl cereyan edeceğini şu şekilde ifade etmektedir:

-4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi), ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfere lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).
Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl’ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.

Yani sahâbenin tövbesi üzerine Allah, sahâbenin günahlarını affedecekti. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebi üzerine onların günahlarını bir defa daha affedecekti. Böylece günahlar, Allahû Tealâ tarafından mağfiret edilmiş, sevaba çevrilmiş olacaktı.

İşte bu olay, Allah’la sahâbe arasında mağfirettir. Günahların iki defa affedilmesidir veya günahların sevaba çevrilmesidir. Ama sahâbeyle Peygamber Efendimiz (S.A.V) arasındaki, şefaat olayıdır. Böylece şunu görüyoruz ki günahların sevaba çevrilmesinde sadece devrin imamı yetkili kılınmıştır. O Allahû Tealâ’dan şefaat talebinde bulunur. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab’lerini hamd ile tesbih ederler ve O’na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah’tan) mağfiret dilerler: "Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakîm’e) tâbî olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”

Arşı tutan melekler ve onların etrafındaki kişi yani devrin imamı Allah’tan bazı insanlar için mağfiret talebinde bulunurlar. Devrin imamı Allah’ın Zat’ını görmeye yetkili olan kişidir. Şefaatin gerçekleşeceği kesin bir hüküm olarak ortaya çıkmaktadır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).

Şefaat müessesesinin varlığının, arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişiye has olduğu ve onun da Hakk’ı gördüğü kesinlik kazanmaktadır. Bütün huzur namazının imamları, Hakk’ı görmüşlerdir ve Hakk’a şahadet etmişlerdir.

-43/ZUHRÛF-86: Ve lâ yemlikullezîne yed’ûne min dûnihiş şefâte illâ men şehide bil hakkı ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve onların, O’ndan (Allah’tan) başka taptıkları şeyler şefaate malik değildir. Hakk’a şahit olanlar hariç ve onlar (Hakk’ı) bilirler.

Bu bapta şefaate yetkili kılınanların Hakk’a şahadet ettiği ifade edilmektedir. Hakk’a şahadet edilebilen kişinin, günahlarının sevaba döndürülmesinde söz aldığı, O’nun şefaatin sahibi olduğu açıklanmaktadır. Şefaat, kıyâmet gününde gerçekleşen bir olgu değildir. Şefaat, dünya üzerinde gerçekleşir. Bu dünyada ihsanla tâbiiyetle beraber gerçekleşir. O şefaatin sahipleri, huzur namazlarının imamları mutlaka Allah’ı görenlerdir.
Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde birlikte olduk. Hurafelerden birini işledik. “Hiç kimse Allah’ı göremez.” safsatası bu âyetlerle aksi ispat edilmiş olarak sona eriyor. Dinîmizi saran hurafeleri Kur’ân âyetleri muhtevası içinde inşaallah birer birer inceleyeceğiz.
Herşeyin en güzele ulaşması sadedinde, bütün hurafelerin birer birer yıkıldığını göreceksiniz. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
madem insan bir kere ölecek o da niçin ALLAH için olmasın gumusabi Haydi Tanışalım 5 05-30-2009 00:49
Niçin Yaşiyoruz??? suskun Genel Tartışma Platformu 9 02-08-2009 20:11
niçin yaşıyoruz? CUMHUR Makaleler 0 12-15-2008 22:30
niçin ağlıyorsunuz CUMHUR Ata Sözleri & Özlü Sözler 0 10-06-2008 18:12


WEZ Format +3. Şuan Saat: 13:16 - Tarih: 03-29-2024..


Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.