Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 12-07-2013, 02:18
Yağmur
Guest
 
Mesajlar: n/a
Standart Çarşı-Pazar Ağalığı

Behlül Dânâ bir gün Harun Reşid’den bir vazife ister. Harun Reşid de ona çarşı-Pazar ağalığını (denetimini) verir.

Behlül hemen işe koyulur. İlk olarak bir fırına gider. Birkaç ekmek tartar. Hepsi normal ağırlığından noksan gelir. Fırıncıya dönüp:

“-Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğun ağız tadıyla yaşayıp gidiyor mu?” diye sorar.

Fırıncı ise bütün sorulara menfî cevap verir. Hayatta memnun olduğu bir şey yoktur.

Behlül bir şey demeden ayrılır ve bir başka fırına geçer. Orada da birkaç ekmek tartar ve görür ki bütün ekmekler normal gramajından fazla geliyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sorar ve bütün sorulara müsbet cevap alır. Yani fırıncı gâyet huzurludur.

Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid’in huzuruna çıkıp başka bir vazife ister. Harun Reşid:

“-Behlül, daha yeni vazife verdik sana, ne çabuk bıktın?” deyince Behlül şu îzâhı yapar:

“-Efendim, çarşı-pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri de tartmış, vicdanları da. Buna göre herkes zâten hesabını ödeyip duruyor. Bana ihtiyaç kalmamış…”

Demek ki kazancın helâliyeti, kişinin maddî mânevî huzur ve saâdetinin ilk şartıdır. Çünkü ağızdan geçen her lokma, eğer helâl ise kişiye feyiz ve mânevi zindelik verir. Fakat haram veya şüpheli bir lokma ise, gaflet ve hantallık verir; duyuşları kısırlaştırır; kalbe bir perde olur.

(Osman Nûri Topbaş, Müslümanın Para ile İmtihanı)
Alıntı ile Cevapla