Tekil Mesaj gösterimi
  #4  
Alt 08-30-2009, 00:55
eyup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
eyup eyup isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: Aug 2009
Mesajlar: 12
Standart

İşte bu 7. katın 2. âlemi ümmülkitaptır. 10 katlı bir apartman büyüklüğünde, boşlukta duran bir kitap. Onun altındaki büyük bir kürsüde devrin imamı vardır. Kürsünün etrafındaki 60 kişiye ders verir. Onların hepsine ümmülkitabın sırlarını anlatır. Daha sonra Kudret denizine ulaşırsınız. Daha sonra Makam-ı Mahmud’a ulaşırsınız. Orada Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i görürsünüz. Daha sonra Divan-ı Salihîn ve ardından zikir hücrelerini görürsünüz. Zikir hücrelerindeki tecrübede tamamlandıktan sonra, ruhunuz İndi İlâhi’deki Sidret-ül Münteha’ya ulaşır. Oradan da Allah’ın Zat’ına ulaşır. Allahû Tealâ bütün bu safhaları size gösterir. Bu kişi Allah’ı görebilir mi? Hayır, göremez. İhlâs makamında da Allah görülmez. Nefsinin kalbinde 14 mertebe müzeyyen olma gerçekleşmiştir. Kişi Sidret-ül Münteha’yı gördüğü anda, Tövbe-i Nasuh’a davet edilir.
Tövbe-i Nasuh müessesesi, o kişinin ihlâs makamını bitirip salâh makamına geçtiğini gösterir. Kişi daimî zikre ulaştı. Yerlerin ve göklerin melekûtunu, 7 tane gök katını da gördü. Ama nefsinin kalbi 14 mertebe müzeyyen olmasına rağmen, Allah’ın Zat’ını göremez. Allah ona yeni bir tatbikatla ulaşacaktır. O kişinin mürşidine tâbî olduktan sonra günahlarını örtecektir. (1. kademe) Sonra ona salâh nuru verecektir. (2. kademe) O örttüğü günahlarını sevaba çevirecektir. Kişinin günahları sevaba çevrildiği zaman bu kişi salâh makamının 3. kademesinde olacaktır.

1. kademede o kişinin günahları örtüldü. 2. kademede o kişiye salâh nuru verildi. O kişi Allah’ı görebilir mi? Hayır, göremez. O kişinin günahları sevaba çevrildi. Bu noktada Allah’ı görebilir mi? Hayır, göremez. Ama bu noktada kişi Allah’ı görmenin bir evvelki kademesine gelmiştir. Allah o zaman hangi taktirde görülecektir? Salâh makamı, 28 basamağın son basamağıdır. Bu makamın da 7 tane kademesi vardır. Kişi salâhın 3. kademesine gelmiştir ama hâlâ Allah’ı göremez. Ne zaman ki o kişinin iradesi Allahû Tealâ’nın iradesine bağlanır, kişi o zaman Allah’ın Zat’ını görebilir. Yani o kişinin iradesi de Allah’a teslim olur, Allah’ın iradesine bağlanır. İlâhi irade, cüz’i iradeyi kendisine bağlamıştır. İradeler beraberliği oluşmuştur. İlâhi irade, cüz’i iradeyi tam bir kontrolün altında tutmaktadır. Cüz’i irade, İlâhi iradeye teslim olmuştur. Burası yolun sonudur. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-3/ÂLİ İMRÂN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı “O’nun hak takvası” ile (bi hakkın takva, en üst derece takva ile) takva sahibi olun! Ve sakın siz, (Allah’a) teslim olmadan ölmeyin!

“Ey âmenû olanlar! Öyle bir takvayla takva sahibi olun ki; bu bihakkın takvaolsun. Hakka tukâtihî takva olsun.”

İşte kim iradesini Allah’a teslim ederse, Allah onun iradesinin Kendi iradesine bağlar. O zaman bu kişi Allah’ın Zat’ını görmek şerefinin sahibi olur. Ne olmuştur? Nefsinin kalbindeki afetlerin tamamı ulûl’elbab makamında yok olmuştur. Bu noktadan itibaren o kişinin nefsinin kalbi, 19 mertebe müzeyyen olmuştur. Tam 19 mertebe müzeyyen olma işlemi. Bu, o kişiyi nereye ulaştırmıştır? O kişi Allah’ı görmek şerefine ulaşır. Kim hakka tukâtihî takvanın sahibiyse orada Allah görünür. Nefs bütünüyle devreden çıkmıştır.

Nefs devreden çıkıp, nefsin kalbindeki afetler daimî zikirle yok olduktan sonra da Allah’ın o kişi üzerindeki sistemi devam etmiştir. Ve Allahû Tealâ o kişiyi Allah’ı görebilecek olan bir statüye ulaştırmıştır. Bu kişi Allah’ın katındaki şahadetin sahibi olmuştur. Ruhu Allah’ın katında bir altın tahtın sahibidir. Allah’ın katında Allah’ı görmek şerefinin de sahibi olur.

Görüyorsunuz ki herkes Allah’ı göremez. Evvelâ şunu sakın unutmayın! Allah insan değildir. Tam bir insan görünümünde de değildir. O her zerresiyle işitir, bilir ve görür. Biz insanlarsa görmek için gözlere, işitmek için kulaklara, idrak etmek için kalbe, bilmek için akla sahip kılınmışız. Kim tarafından? Sahibimiz olan Allah tarafından.

Bu kademeleri herkes geçebilir mi? Herkes geçebilir. Bütün insanlık için açıktır. İradenin teslimi kişiyi ne yapar? “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle irşad makamının sahibi kılar. Artık o kişinin iradesi Allah’a bağlanmıştır. Allah’a bağlandığı için kişi kendi iradesiyle bir şey yapmak imkânının dışına çıkmıştır. Öyle olunca Allahû Tealâ onu dilediği gibi yönlendirecektir, şekillendirecektir. Bu konuda Allah ona yeni bir yetki verecektir. 19 mertebe müzeyyen olan bu kişi, artık kendi iradesiyle bir şey yapmak imkânının sahibi değildir. Allah’ın iradesi ona ne emrederse o, onu mutlaka gerçekleştirecektir. Ama kişi Allah’ı burada görecektir.

Bir çok velî: “Allahû Tealâ görülür mü görülmez mi?” sualinin cevabını vermektedir. Yunus şöyle buyurmaktadır: “Can gözü O’nu gördü.” Can gözüyle yani nefsinin kalbindeki gözle Allah’ı gördüğünü ifade etmektedir. Bir başka şiirinde ise şöyle demektedir: “Yunus dostu gördü, sevinir.”

Dost, Yunus’ta Allahû Tealâ’nın ifadesidir. Dostu gören herkes, Allah’ı gören herkes, Allahû Tealâ kendisini bu lutfa nail kıldığı için büyük bir sevince düşer. Yunus diyor ki: “Dostu ayan gördün ise.” Burada başkalarının da Allah’ı görebileceğini ifade ediyor ve: “Biz dostu ayan görürüz.” diyor.

Yunus’un bir başka ifadesi de şöyledir: “Her dem bakarız ol yüze. Allah’ın yüzüne, Allah’ın Zat’ına her dem bakarız.”

Ahmed Yesevi Hz. ise şöyle buyurmaktadır: “Hak didarın görmüşler.” Ve gene Ahmed Yesevi: “ Gözüm açtım Seni gördüm.” diyor.

Allahû Tealâ dilediğine Kendisini gösterir. Ama şartlı gösterir. Mutlaka bu kişinin bu kademelerin hepsini aşması gerekir. Bu olgu, sadece iradesini de Allah’a teslim eden, Allah’ın irşad makamına tayin ettiği kişiler için mutlak olarak tahakkuk eder. Yani o kişi mutlaka Allah’ın Zat’ını görür. Allahû Tealâ huzur namazının imamlarının Allah’ın Zat’ını göreceklerini kesin bir teminata bağlamıştır. Diyor ki:

-43/ZUHRÛF-86: Ve lâ yemlikullezîne yed’ûne min dûnihiş şefâte illâ men şehide bil hakkı ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve onların, O’ndan (Allah’tan) başka taptıkları şeyler şefaate malik değildir. Hakk’a şahit olanlar hariç ve onlar (Hakk’ı) bilirler.

Şefaat etme yetkisinin sahibi, devrin imamıdır. Allahû Tealâ şefaatin nasıl cereyan edeceğini şu şekilde ifade etmektedir:

-4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi), ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfere lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).
Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah’tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah’ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl’ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.

Yani sahâbenin tövbesi üzerine Allah, sahâbenin günahlarını affedecekti. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in talebi üzerine onların günahlarını bir defa daha affedecekti. Böylece günahlar, Allahû Tealâ tarafından mağfiret edilmiş, sevaba çevrilmiş olacaktı.

İşte bu olay, Allah’la sahâbe arasında mağfirettir. Günahların iki defa affedilmesidir veya günahların sevaba çevrilmesidir. Ama sahâbeyle Peygamber Efendimiz (S.A.V) arasındaki, şefaat olayıdır. Böylece şunu görüyoruz ki günahların sevaba çevrilmesinde sadece devrin imamı yetkili kılınmıştır. O Allahû Tealâ’dan şefaat talebinde bulunur. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab’lerini hamd ile tesbih ederler ve O’na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah’tan) mağfiret dilerler: "Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakîm’e) tâbî olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”

Arşı tutan melekler ve onların etrafındaki kişi yani devrin imamı Allah’tan bazı insanlar için mağfiret talebinde bulunurlar. Devrin imamı Allah’ın Zat’ını görmeye yetkili olan kişidir. Şefaatin gerçekleşeceği kesin bir hüküm olarak ortaya çıkmaktadır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

-25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).

Şefaat müessesesinin varlığının, arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişiye has olduğu ve onun da Hakk’ı gördüğü kesinlik kazanmaktadır. Bütün huzur namazının imamları, Hakk’ı görmüşlerdir ve Hakk’a şahadet etmişlerdir.

-43/ZUHRÛF-86: Ve lâ yemlikullezîne yed’ûne min dûnihiş şefâte illâ men şehide bil hakkı ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve onların, O’ndan (Allah’tan) başka taptıkları şeyler şefaate malik değildir. Hakk’a şahit olanlar hariç ve onlar (Hakk’ı) bilirler.

Bu bapta şefaate yetkili kılınanların Hakk’a şahadet ettiği ifade edilmektedir. Hakk’a şahadet edilebilen kişinin, günahlarının sevaba döndürülmesinde söz aldığı, O’nun şefaatin sahibi olduğu açıklanmaktadır. Şefaat, kıyâmet gününde gerçekleşen bir olgu değildir. Şefaat, dünya üzerinde gerçekleşir. Bu dünyada ihsanla tâbiiyetle beraber gerçekleşir. O şefaatin sahipleri, huzur namazlarının imamları mutlaka Allah’ı görenlerdir.
Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha Allah’ın bir zikir sohbetinde birlikte olduk. Hurafelerden birini işledik. “Hiç kimse Allah’ı göremez.” safsatası bu âyetlerle aksi ispat edilmiş olarak sona eriyor. Dinîmizi saran hurafeleri Kur’ân âyetleri muhtevası içinde inşaallah birer birer inceleyeceğiz.
Herşeyin en güzele ulaşması sadedinde, bütün hurafelerin birer birer yıkıldığını göreceksiniz. Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz.
Alıntı ile Cevapla