Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 01-16-2018, 20:41
SaRey - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
SaRey SaRey isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Kıdemli Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2018
Mesajlar: 690
Standart Takvanın Önemi

Hz. Mevlana rahmetullahi aleyh Hazretleri buyurur:
“Gönül namazı kılmayan, namaz ehli olmayan kimseyi; öfke rüzgarı, şehvet rüzgarı, hırs rüzgarı kapıp götürür. Şehvete kul-köle olan kişi ise, Allah indinde, alınıp satılan kölelerden daha değersizdir.”

(Gönül namazı, tadil-i erkan ve huşû içinde, gönlü Allah’a vererek kılınan makbul namazdır. Heva ve hevesinin esiri, nefsani arzularının kölesi oldukları için “Gönül namazı” kılabilme şerefinden mahrum kalanlar, bu dünyada zevk u safa içinde saltanat bile sürseler, Mahşer’in dilencileri olacaklardır.
Buna mukabil, Allah için nefsinin heva ve hevesini bertaraf ederek büyük bir azim, sebat ve istikrarla namazlarına devam edebilenler, bu dünyada fakr u zaruret içindeki bir köle gibi de yaşasalar, hakikatte ahiret sultanları olacaklardır.

Şu hadise, bu hakikati ne güzel izah etmektedir:
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bir gün Medine-i Münevvere’deki çarşılardan birine uğramıştı.
Çarşıda siyahi bir köle müzayede ile satılıyordu. İslam’la şereflenmiş olan bu köle:
– Beni alacak olana bir şartım var, diyordu. Alıcılardan biri:
– Nedir o şart? diye sordu. Köle:
– Farz namazlarımı Rasûlullah’ın arkasında kılmama mani olmayacaksın, dedi. Adam bu şartı kabul ederek köleyi satın aldı.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi vesellem o köleyi hep farz namazlarda görürdü. Bir gün yine bakındı, fakat o köleyi göremedi. Kölenin efendisine:
– Hizmetçin nerede? diye sordu. Adam:
– Ey Allah’ın Rasûlü! O hummaya yakalandı.” dedi. Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem ashabına:
– Kalkın, onu ziyarete gidelim, buyurdular.

Birlikte kalktılar ve şifa dilemek için ziyaretinde bulundular. Peygamber Efendimiz birkaç gün sonra yine:
– Hizmetçinin hali nicedir? diye sordular. Adam bu defa:
– Ey Allah’ın Rasûlü, onun ölümü yakındır” cevabını verdi. Bunun üzerine Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem kalkıp o kölenin yanına gittiler. Bu sırada köle vefat etti. Onun techiz ve tekfinini Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz üstlendi ve götürüp defnetti.

Ashab-ı kiram, bu durumu bir hayli garipsediler. Muhacirler:
– Biz, vatanımızı, mallarımızı, ailelerimizi terk edip buraya geldik; hiçbirimiz Rasûlullah’tan şu kölenin gördüğü iltifatı, hayatında, hastalığında ve ölümünde görmedi” dediler. Ensar:
– Biz de Allah Rasûlü’nü misafir ettik, O’na yardımda bulunduk ve mallarımızla O’nu destekledik ama, Habeşli bir köleyi bize tercih etti.” dediler.
Bunun üzerine şu ayet-i kerime nazil oldu:
“…Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır…” (el-Hucurat, 13) (Vahidi, s. 411-412)

İşte zahiren bir köle olan bu mü’mini, Allah ve Rasûlü’nün nezdinde bu derece kıymetli kılan; şüphesiz ki onun kalbindeki takva duygusu ve bilhassa namaza olan düşkünlüğüdür. Nitekim o, kendisi için dünyevi bir şey istememiş, yalnızca farz namazları Allah Rasûlü sallallahu aleyhi vesellemin ardında cemaatle kılma imkanından mahrum bırakılmamasını şart koşmuştu. Yani onu ilahi ve nebevi iltifata mazhar kılan meziyeti; Allah Rasûlü’yle beraber olma iştiyakı ve namazı cemaatle eda edebilme arzusuydu.

* Kölelik, harp hukukunun bir neticesi olarak tarih boyunca var olagelmiştir. Lâkin İslâm, aldığı tedbirlerle köle âzâdını teşvik etmiş ve köle sahibi olmayı âdeta bir külfet hâline getirmiştir. Neticede kölelik zincirini insanoğlunun boynundan çıkaran, İslâm dîni olmuştur.

Gülistan Dergisi
Alıntı ile Cevapla