Ayetlerde Tevekkül
Tevekkül kelimesinin, kırktan fazla âyette geçmesi onun önemini de göstermektedir.
“Bir de, daima diri olup, hiçbir zaman ölmeyen Allah'a tevekkül et.” (Furkan, 58)
“Kim Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter.” (Talak, 31)
“Müminler, ancak o kimselerdir ki, Allah anılınca kalpleri ürperir, onlara Allah'ın âyetleri okunduğunda o âyetler onların imanlarını artırır
ve Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal, 2)
“Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şey üzerinde vekildir.” (Zümer, 62)
“Göklerde ve yerde ne varsa (hepsi) Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisa, 132. Ayrıca bkz. Nisa, 81, 171; İsra, 65; Ahzab, 3, 48)
“..Bir kere azmettin mi (kesin karar verdin mi), Allah’a tevekkül et. Çünkü Allah, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmran, 159)
Yukarıdaki âyet, belli bir konuda yapılması gerekenleri yaptıktan sonra tevekkülün gereğine işaret ediyor.
Âyette geçen, ‘Bir kere azmettin mi’ ifadesi, gerekli kararlılığı ve yapılması gerekli çalışmaları öne alıyor.
Peygamber Efendimiz de söz ve fiil olarak bize tevekkülü ders vermiştir:
Hz. Peygamberimiz, devesini saldıktan sonra, Allah'a tevekkül ettiğini söyleyen bir bedeviye “Onu bağla da öyle tevekkül et” buyurmuştur. (Tirmizî)
Peygamberimiz (sav) yine buyurmuştur ki:
“Siz Allah’a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizleri de kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı; sabahleyin aç çıkıp, akşama tok dönerdiniz.” (Tirmizî)
Yani, kuşlar gibi çaba sarf edenler, bu gayretlerinin sonuçlarını en güzel şekilde görürler.
İslâm, müminlere, ilim öğrenmelerini, emirlere uymalarını, rızıklarını aramalarını,
Allah yolunda çalışma yapmalarını, düşmana karşı uyanık olmalarını, din ve dünya işlerinde ehline danışmalarını,
işleri kolaylaştıracak metotları bulmalarını, adalet üzere olmalarını, haksızlıktan kaçınmalarını ve bunlara benzer bir çok şeyi yapmalarını emrediyor.
Bunlar ise çalışmakla olur.
Bir de hak din ve bâtıl din olduğu gibi, tevekkülün de hak ve bâtıl olanı vardır.
Tevekkül, hiç bir zaman, çalışmayı ve sebebe sarılmayı terk edip, “nasıl olsa Allah'ın dediği olur” diyerek kenara çekilmek değildir.
Bazı kimseler, insan olarak üzerlerine düşeni yapmazlar, gerekli çabayı göstermezler, emek sarf etmezler, sonra da işlerini güya Allah’a havale ederler.
Oturdukları yerden, tayin ettikleri ‘vekilin’ bütün işlerini görmesini beklerler.İslâm'da böyle bir bâtıl tevekkül inancı yoktur.
Gerçek tevekkül sahibi, çalışmadan kazanamayacağını, ekmeden biçilemeyeceğini, amelsiz Cennet'e girilemeyeceğini,
ihlasla ibadet ve taatta bulunmadan Allah'ın rızasına erilemeyeceğini bilir.
Hz. Ömer, Medine'de boşta gezen bir gruba: “Siz necisiniz?” diye sordu.
Onlar da: “Biz mütevekkilleriz,” dediler. Bunun üzerine büyük halife: “Hayır, siz mütevekkil değil, müteekkil (yiyici)lersiniz, siz yalancısınız.
Tohumumu ekip sonra tevekkül edene mütevekkil denir” dedi.
Çalışmakla tevekkül olur; çalışmadan tembellik olur.
Müslümanın tevekkülünde, boş bir beklenti değil, imanını ifade söz konusudur.
Çünkü Allah, insana, istediği bir şeye çalışması için gereken imkânları vermiştir.
İnsan kendisine verilenleri kullanır, istediği şey için çalışır; ama bilir ki, her şeyi yaratan Allah, çalışmasının sonucunu da yaratacaktır.
İnsanın, ne kendi kuvvetiyle, ne kendi aklıyla, ne de kendi imkânlarıyla sonucu yaratmaya hiçbir gücü yoktur.
Bir Müslüman, “Allah'tan başka yaratıcı yoktur” der, çalışarak ulaştığı noktada da kendi gücünü, kendi iktidarını yaratıcı olarak görmez.
Karun gibi “bunu ben kendi ilmimle, gücümle kazandım” demez.
Ben, Allah'ın bana verdiği ilim, kuvvet vs. ile çalıştım, Allah da sonuçta bunu bana verdi der. İşte bu da tevekküldür.
Tevekkülde Rabbinin şefkatini bilmek ve Ondan hep güzellikler beklemek de vardır.
Peki insan tevekkül etmezse ne olur?
Aslında her insan, bir şeye ya da bir şeylere güvenir, dayanır. O dayandığı ve güvendiğinden aldığı güçle hayat yolunda yürür.
Bu açıdan baktığımızda, her insan tevekkül üzeredir;
ancak kimisi her şeyin tek sahibi ve tek yaratıcısı olan Allah'a tevekkül eder, güvenir; kimisi ise kendisi gibi fani şeylere...
Peygamber Efendimiz'in şu dersi, Allah'a güvenen bir insanın ne kadar doğru hareket ettiğini beyan ediyor:
Resulûllah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herkes dayandığı şey ile baş başa bırakılır (Allah'a dayanan, Allah'la; bir insana veya maddeye dayanan onunla).” (İmam Süyûtî)
Bir başka hadisinde ise şöyle buyurur:
“Bir kimse Allahü Teâlâ'ya sığınırsa, Allahü Teâlâ onun her işine yetişir. Hiç ummadığı yerden ona rızık (başarı) verir. Her kim dünyaya güvenirse, onu dünyaya bırakır.”
Tevekkül abidesi İbrahim aleyhisselâm ki, putları kırması onun tevekkülüne dahildir.
Onu mancınığa koyup, ateşe atarlarken: “Bana Allah'ım yetişir. O ne iyi vekil ve yardımcıdır,” dedi.
Ateşe düşerken Cebrail aleyhisselâm gelip, “Bir dileğin var mı?” dedikçe:
“Var ama, sana değil,” dedi.
Böylece: “Hasbiyallah/Bana Allah yeter,” sözünün eri olduğunu gösterdi.
Bunun için Necm sûresinde, “Sözünün eri olan İbrahim” diye Allah'ın medhine mazhar oldu.
SUAT ÜNSAL
|