İBADET REHBERİ FORUM

İBADET REHBERİ FORUM (https://www.ibadetrehberi.org/Forum/index.php)
-   ALLAH (c.c) (https://www.ibadetrehberi.org/Forum/forumdisplay.php?f=18)
-   -   ALLAH'ı tanıyıp O'na aşık olmalı (https://www.ibadetrehberi.org/Forum/showthread.php?t=2691)

CUMHUR 12-15-2008 22:25

ALLAH'ı tanıyıp O'na aşık olmalı
 
Allah Anıldığında Kalpleri Ürperir

Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Allah, sözün en güzelini, uyumlu ve ahenkli bir kitap olarak indirdi. Rabb’lerinden korkanların, bu Kitab’ın etkisinden tüyleri ürperir. Sonra derileri de kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar.” (Zümer; 23)

Allah-u Zülcelâl bu ayet-i kerimede, maneviyata işaret etmektedir. Allah’ın azametinden korkan şahısların derileri yumuşak olup, kalpleri de Allah’ın zikriyle mutmain olmuştur.



Bazı insanlar, maneviyata değer vermemektedirler. Oysa bu ayet-i kerime ve ona benzer şu ayet-i kerime, maneviyata işaret etmektedir: “Gerçek müminler, ancak o müminlerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir, karşılarında ayetler okunduğu zaman, imanlarını artırır.” (Enfal; 2)

Ahmed bin Hanbel ve Tirmizi’nin rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzündeki insanlar üç kısma ayrılırlar. Birinci kısımda olanlar, şu ayetin kapsamına girerler: ‘Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Peygamberine iman ettikten sonra, şüpheye düşmeyip Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşmaktadırlar. İşte, doğru olanlar onlardır ancak.” (Hucurat; 15)

Demek ki birinci kısımda olanlar; Allah’a, Peygambere ve kıyamet gününe iman etmiş ve malıyla, nefsiyle Allah yolunda cihad etmiştir. İşte onlar, sadıkların, sıddıkların ta kendileridir.

“İkinci kısımda olanlar ise şunlardır; diğer insanlar, nefisleri ve malları yönünden ondan emindirler, güvendedirler.”

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bununla ilgili başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Komşusu, kendisinin zararından emin olmayan kişi, mümin sayılmaz.” (Buhari, Müslim)

Demek ki komşumuz evinde olmadığı zaman, onun evinin bekçisi gibi olmalıyız. Nasıl kendi malımızı, ırzımızı, namusumuzu muhafaza ediyorsak, o şekilde komşumuzun malını, ırzını muhafaza etmeliyiz.

“Üçüncü kısımda olanlar ise şunlardır; dünya malından şüpheli bir şey önlerine geldiği zaman, onu Allah için terk ederler.”

Bu üç sıfat bir insanda bulunduğu zaman o, Allah-u Zülcelal'in katında kâmil bir mü’mindir.

İmanın cüzleri (şubeleri) vardır. Allah’a, Peygamber’e, kıyamet gününe, Allah’ın bütün emir ve yasaklarına iman etmek gibi...

İnsan bunları yerine getirdiği zaman, imanı kuvvetli olur. İnsan, hem bunlara iman etmeli, hem de emir ve nehiyleri tatbik etmeli, yerine getirmelidir. Böyle olduğu zaman, imanı kuvvetli olur ve böylece sekerat (ölüm) esnasında, şeytanın oyunundan, hilesinden muhafaza olmuş olur.

Allah’a İtaat Edene Her Şey İtaat Eder

İbrahim bin Ethem şöyle anlatmıştır: “Bir gün, bir çobana rastladım:
- Sende su var mı? Dedim. O da:
- Evet! Dedi. Onunla beraber gittim. Baktım ki yanında, su namına bir şey yok.
- Hani su? Dedim. O:
- Gel! Dedi ve beni büyük, kupkuru bir taşın yanına götürdü. Sopasını taşa vurdu. Taştan musluktan akar gibi tatlı, süt gibi bir su çıktı. Ben hayretten, yerimde dona kaldım. Bana baktı:
- Niye hayret ediyorsun? Dedi. Daha sonra da şunları söyledi:
- Allah’ın kudret ve azameti henüz senin kalbine yerleşmedi mi? Bu Allah’ın yanında nedir ki? Hiç hayret etme! Bilmiyor musun, kişi Allah’a itaat ettiği zaman, ona kul olduğu zaman, her şey ona boyun eğer. Taş nedir? Taş, Allah’ın cansız bir mahlûkudur. Ben Allah’a abid olduğum için taş bana boyun eğer, o benim emrimdedir.”

Bakınız onlar nasıl idiler! Allah'a itaat etmek, Allah için olmak nasıl oluyor!...

Bütün mü’min kardeşlerimize hürmet etmemiz lazımdır. Biz, Allah-u Zülcelal’in Evliyalarını bilmiyoruz, tanımıyoruz. Eğer mümin kardeşlerimize karşı saygısız olursak, bir de bakarsın ki o kişi, Allah’ın dostudur; o hareketimiz sebebiyle zarar görürüz.

Herkese hürmetkâr olmalıyız. Bazı mümin kardeşlerimizi; bu fakirdir, bu çöpçüdür, bu halk arasında makam sahibi birisi değildir, diye adi görmemeliyiz.

Abdülvahid bin Zeyd isminde bir zat şöyle anlatmıştır: “Bir gün Eyyüb Süftani ile beraber yola çıktık. Yolda siyah bir köleye rastladık, ona;

- Senin vekilin kimdir? Diye sordum. Bu sözümle sanki onun bir şey bilmediğini ima etmek istiyordum. Bana baktı ve:
- Benim gibi bir kişiye mi, bu sözü söylüyorsun? Dedi. Daha sonra, hemen omzundaki odunu indirdi. Ve başını yukarıya kaldırıp:
- Ya Rabbi! Bu odunu altın yap! Dedi. Baktık ki odun, bir küp altına dönüştü. Bize:
- Gördünüz mü? Dedi. Biz de:
- Gördük! Dedik. Daha sonra:
- Ya Rabbi! Onu yine odun yap! Deyince, altınlar oduna dönüştü.
- Bize verebileceğin bir yemek var mı? Diye sordum. Bana cam gibi bir şey gösterip şöyle dedi:
- Bu baldır, onu ye! Vallahi o, sineğin, yani arının karnından çıkmadı.

Bu sözüyle onun cennetten, Allah'ın kudretinden geldiğini anlatmak istedi. O bal öyle tatlı, öyle güzeldi ki hiç bu dünyadaki bala benzemiyordu.”

İşte, Allah-u Zülcelal’e ibadet eden, Allah’ı zikredene ve Allah ile beraber olana, dünyada böyle ikram ediliyor, ahirette ise daha nice ikramlar yapılacaktır.



Bu dünyada, bazı Allah âşıklarını görüyoruz. Oysa dünya ehli, onları deli olarak görüyorlar. Bazı gençlerin anne, baba, kardeş yâda akrabaları gelerek: “Bizim oğlumuz/kardeşimiz delirdi.” diyorlar. Oysa o kimse, daha ibadet üzerine o kadar fazla da düşmemiş, sadece tövbe edip, namaza başlamış.

Bizden önceki insanlar zamanında ise bir kişi çok fazla ibadet ettiği, ibadete fazla değer verdiği zaman, ona “delidir” diyorlardı.

Muhammed bin Makberi şöyle anlatmıştır:
“Bir gün, delilerin bulunduğu yere gittim. Baktım ki birisinin ayaklarına ve ellerine kelepçe bağlanmış. Onu bu vaziyette gördüm. Bana baktı ve: ‘Bak Muhammed! Allah bana ne yaptı!’ dedi.”

Allah Kudreti Her Şeyi Kuşatmıştır

Onlar her şeyi Allah’tan biliyorlar, insanları gözleri görmüyordu. Hakikaten de Allah-u Zülcelal’den başkası kimdir ki?...

Ama insanlar, Allah’tan gafildir. Onun sıfatları, ilmi, kudreti konusunda, insanların idrakleri kıttır. Mesela, Allah’ın görme kudretini şöyle anlatabiliriz; kâinattaki, göklerdeki, yerin yedi tabakasındaki bütün hayvanatı, zerreleri, her şeyi devamlı olarak, her an görür.

Mesela işitmesi; yerin yedi tabakasındaki, göklerin bütün tabakalarındaki, Arş-ı Âlâ’daki bütün mahlûkatın konuşmalarını, seslerini, her an duyar. İnsanın kalbini ve kalbinde tasavvur etmiş olduğu şeyleri de bilir ve görür. Gece ve gündüzün oluşmasını, yaz, kış, baharın olmasını, Allah-u Zülcelâl sağlıyor. Bu düzeni, O deveran ettiriyor. İşte, Allah-u Zülcelal’in azamet ve kudreti böyledir.

Kıssamızdaki eli ve ayağı bağlı olan kişi de Allah’ı tanıdığı için “Beni insanlar bağladı.” demedi “Allah bağladı.” dedi. Her şeyi Allah’tan biliyordu. Çünkü Allah, onların eline kuvvet vermeseydi ve onların kalbine onu bağlama niyeti vermeseydi, onlar onu nasıl bağlayacaklardı?...

Bunun için: “Bak Muhammed, Allah bana ne yaptı!” Dedi. Daha sonra şöyle devam etti:
“Sen, benimle Allah arasında şahit ol ki; eğer O, gökleri zincir yapıp boğazıma taksa, yeryüzünü de kelepçe yapıp ayağıma bağlasa, ben yüzümü O’ndan başkasına çevirmem.”

Muhammed bin Makberi sözünü şöyle bitiriyor: “Anladım ki o, Allah-u Zülcelal'in âşıklarından bir âşıktır. O zamanki insanlar, onun deli olduğunu zannedip tımarhaneye götürmüşler, ellerini, ayaklarını bağlamışlardı.”

İşte, Allah-u Zülcelal’i tanıyan böyledir. Allah-u Zülcelal’i öyle tanımak, O’na öyle âşık olmak lazımdır.

Allah’ı Tanımanın Üstünlüğü



Bazı gaflet ehli, çok ibadet etmeleriyle iftihar ediyorlar. Oysa ibadetlerinin hepsini gafletle yapıyorlar. Yaptıkları ibadetleriyle kibirlenip, ucuplanıp “Şu kadar namaz kıldım, şu kadar oruç tuttum, şöyle yaptım, böyle yaptım...” diye, gafletle yaptıkları ibadetleriyle gurur duyuyorlar.

Ehl-i marifet, Allah’ı tanıyan bazı âlimler ise onlar için şöyle demiştir: “Farz namazlar ve ibadetler hariç, bütün dünya ehlinin, dünya yaratıldığından, ta kıyamet kopuncaya kadar, gafletle ibadet etmelerinden, insanın bir an Allah-u Zülcelal’in kudret ve azametini idrak etmesi, Allah-u Zülcelal’i tam, hakiki olarak tanıması, daha menfaatlidir.”

Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Kendisine, Rabbinin ayetleriyle nasihat edilmişken, onlardan yüz çeviren ve ellerinin önceden yaptığı şeyleri unutan bir kimseden daha zalim kim olabilir? Biz, onların kalplerine (Kur’an’ı) anlamalarına engel perdeler, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete davet etsen de, asla hidayet bulmazlar.” (Kehf; 57)

Allah-u Zülcelal'in insanlara, bu ayet-i kerimede yapmış olduğu hitabı, derin olarak düşünmemiz lazımdır. Bir insan, başka birisine eziyet ettiği zaman, onu zalim olmakla kınamaktayız. Peki, kendisini açıkça, bilerek ateşe atanlar, zalim değil midirler? Bunlar zalimlerin ta kendileridir.

İnsan, dünya hayatı için büyük bir pişmanlık duyacaktır. Ancak, öyle bir zaman gelecek ki, hiç bir pişmanlık fayda vermeyecektir.

Allah-u Zülcelal’e ibadet etmeyi, zikrini yapmayı emreden birçok ayet-i kerime vardır. Bunları göz ardı ederek, yalnızca dünyaya bağlanıp kalmak büyük bir gaflettir.

Allah-u Zülcelâl kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin. (Âmin) alıntı....


WEZ Format +3. Şuan Saat: 11:02 - Tarih: 03-28-2024..

Powered by vBulletin 3.7.3
Copyright © 2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Copyright © İBADETREHBERİ Forum, All Rights Reserved
Web Tasarım: @Türker
Her Şey ALLAH(c.c) Rızası İçin.